Buz kesen soðukta sokaklarda yaþayanlar...- Þadiye Dönümcü
17 Ocak 2015 15:20
Okurken yüreðimi ýsýtan iki köpek hikâyesinin ardýndan, yaþarken içimi üþüten insanlarýn hikâyelerine geçiþ yapýnca; sýcacýk evim sayesinde giyindiðim huzur batmaya baþladý.
Ruhumuzun yaz-kýþ üþüdüðü bir ülkede þimdilerde kar, buz, ayaz, yaðmur,rüzgâr, nedeniyle bedenimiz; hatta evlerimiz ve iþyerlerimiz de üþüyor. Ara sýra çapkýnca göz kýrpan, hatta karanfilli gülümseyen güneþ, soðuk gerçeðini yok edemese de üþüyen bedenlerin ruhuna mavi boncuk takýyor.
Dün akþam iþ çýkýþý cadde üstünde araçtan inip, bir üst sokaktaki evime gidene kadar, üstelik kar ve buza zýrhlanmýþ vaziyette, öldüm bittim. Düþme fobim zeminin kayganlýðýyla tavan yapmýþtý. Eldivene raðmen apartman kapýsýný açmakta zorlandý; buz tutmuþ parmaklarým.
Ýki köpek hikâyesi
Sýcacýk evimin bana sunduðu huzuru giyiniverdim üstüme çabucak. Karnýmý doyurup, yaktýðým sigara eþliðinde daldým sosyal medyaya, bir yandan da TV haberlerini dinlerken. Okuduðum ilk haberin baþlýðý “iki köpek hikâyesi” idi.
Ýlk hikâye… Ýstanbul-Dolapdere'de metruk bir binada bulunan M.A. (62) adlý kiþinin cesedine görevliler yaklaþamýyor, baþucundaki köpek izin vermediðinden. Sahibinin yanýna kimseyi yaklaþtýrmayan köpeði, sert bir cisimle, sonra da kürekle vurarak uzaklaþtýrmaya çalýþanlar olmuþ. Ceset ambulansla, Adli Týp Kurumu’na götürüldüðünde, sadýk köpek, sahibini bahçede bekliyormuþ.
Ýkinci hikâyenin kahramanlarý iseTaksim Meydanýnda, gündüz vakti, karla karýþýk yaðmur altýnda ýslanan ve üþüyen sokak köpeði ile onu þemsiyesiyle koruma çalýþan ve sýðýnabileceði uygun bir yer arayan genç kadýndý.
Yüreðimi ýsýtan bu iki hikâyeden ilki, yaþadýðým benzeri ya da benzemeyen hikâyeleri getirdi aklýma.
Adýyok Amca
Kar buz mevsimi. Ýþe gitmek kâbus. Sýkýþ tepiþ otobüsten Ulus’ta, zorlukla indim. Yolda, 4-5 zabýtanýn; sebze kasasý üstünde oturan yaþý 60’lardaki üstü baþý periþan, saçý sakalýna karýþmýþ bir adamla tartýþtýðýný görünce yavaþladým.
Zabýtalar adamý evsizlerin yerleþtirildiði otele götürmek istiyor, ýsrarla. Adam evsizler oteline gitmek istemiyor. Dayanamayýp devreye girdim: “Gitsen de. Isýnsan. Sýcak çorba içsen. Yýkansan. Havalar düzelince çýkarsýn; yine.“ Mosmor elleriyle kafasýndaki bereyi düzeltmeðe çalýþýrken boncuk karasý gözlerini dikti gözlerime ve “Sana ne?”, dedi. “Haklýsýn; bana ne!”, diyemeden uzaklaþtým oradan.
Mehmet Amca
Zabýta getirmiþti huzurevine; Sýhhiye pazar yerindeki çöp varilinin içinde bulduðu periþan durumdaki yaþlý adamý. “Vücudundaki kir kabuk baðlamýþ” demiþti; yýkanmasýna yardýmcý olan personel. “Yüzü gözü açýldý” demiþti; saç-sakal traþý yapan berber. “Saðlýklý görünüyor ama yine de bazý tetkik-tahliller yapmamýz gerekir” demiþti muayenesini yapan doktor. “Yemeðine dokunmadý; sadece ekmek yedi” demiþti kat personeli.
Aðzý hiç konuþmuyor, gözleri ise bazen konuþuyordu. 36 saat kesintisiz uyumasý ürküttü bizi. Kimliði yoktu, adý da. Hizmetlilerden biri ona “Kahraman” adý takýnca hepimizin Kahraman Amca’sý oldu. Gece odasýnda uyuyor, sabaha karþý kalkýp, salonda yere serdiði battaniyesinin üstünde devam ediyordu uykusuna.
Kendine söylenenleri dinliyor, talimatlarý yerine getiriyordu. Ýletiþim kurma çabalarýmýz boþa çýktý. Ýkindi vakti. Sosyal hizmet uzmaný arkadaþ, odasýndayken kapýyý týklatýp içeri girmiþ Kahraman Amca. Bir kahve-sigara içimi sürede anlatývermiþ öyküsünü; kýsýtlý ve sýnýrlý.
“Adým Memet. Maraþ-Pazarcýk’lýyým. Kader mahkumuydum. 24 yýl yattým mapusta. Yaþým 67 var-yok. Köye dönemedim, utancýmdan. Yýllardýr sokaklardayým. Otogar, tren garý, sokaklar, gençlik parký oldu bana mesken. Epeydir gündüzleri Sýhhiye çevresindeki sokaklarda gezinir, gece de çöp varilinin içini boþaltýp içinde yatýyordum. “
“Ne bulursam yerdim ben. Aç kalmadým ama doymadým da hiç. Hakkým olmayan bir þeyi de almadým hiç; bunca zamandýr. Bi daha mapus damýna girmekten iyidir; açlýk-soðuk. Köpeðim vardý. Karabaþ’ý tekerlerinin altýna aldý, dolmuþun biri. Birbirimize sarýlýr uyurduk; ýsýnmak için.”
“Sokaklar tehlike doludur. Ýnsanlarýn çoðu tehlikelidir; birazý da iyi. Bana yemek-para verenler oldu. Düþkünler yurduna yerleþtirmek isteyenler oldu, gitmedim. Burasý sýcak. Ýnsanlar iyi. Yemek var, su var. Ama ben burada yapamam. Gitmem lazým. Sokaklar bensiz, ben sokaksýz yapamam. Ýzin ver, gideyim!”
Nüfus cüzdaný çýkarttýk ona. Çay ocaðýndaki personele yardýmcý oldu; arzýna maruz zamanlarda. Eliþi grubuna dahil olup mahpusta öðrendiði boncuk iþini öðretti, akranlarýna. Huzurevinin “okey kralý” oldu. Caný sýkýldýkça çýkýp parklarda sokaklarda gezindi. Çiçekler, dallar taþýdý bize bahar-yaz aylarýnda. Bizimle nadiren, avludaki havuzun çevresine dikip suladýðý çiçekleriyle her fýrsatta konuþtu.
Sonra ben ayrýldým huzurevinden. Duydum ki, Kahraman Amca’nýn kaderi de sevgili Karabaþ’ýyla ayný olmuþ.
Sürgündeki Adam
Sabahlarý iþe giderken görürdüm onu. Alýþmýþtým bazen ortalýktan kaybolup yeniden ortaya çýkmasýna bile. Postane ile Halk Ekmek Büfesinin köþesinde kolçaklý plastik sandalyede bacak bacak üstüne atýp, aðzýndan burnundan dumanlar çýkartarak sigara içerdi. Sigara içmediði nadir zamanlarda postal baðcýklarýyla oynayan yaþsýz bir adamdý o.
Sakalýna karýþýk kuzguni siyah, uzun ve kirli saçlý, perçemleri geniþ alnýna düþen esmer adamýn pantolon, ceket ve garson yeleði sabitti, ekose oduncu gömlekleri deðiþirdi sadece. Kýþýn haki, kruvaze, çoðu kopuk olsa da sarý parlak düðmeli palto giyerdi; Rus askerlerinin giydiðine benzeyen.
Bir kez sandalyesini sýrtlamýþ yolda, önümden giderken anladým; her zaman, herkese tepeden bakan tavrýný, fiziðinin desteklediðini. Ruh saðlýðýnýn bozuk olduðuna dair belirgin bir emare yoktu sanki.
Sandalyesinin yamacýnda sýrt çantasý, transistörlü radyosu, plastik su þiþesi dururdu. Radyosuyla yanýndan geçenlere yayýn yapardý. Bazen fal tutardým içimden, yanýndan geçerken çalan þarký benim olsun diye. Gelip geçenle göz iletiþimi kurmaz, çevreye boþ gözlerle bakar, aþina olduðu insanlar önünden geçerken elini kalbine götürürdü.
Hakkýnda bildiklerim de gözlemlerimle sýnýrlýydý. Büfedeki satýcý dýþýnda kimseyle konuþtuðunu görmemiþtim. Bir sabah o yerinde yoktu, satýcýnýn da müþterisi yoktu. Fýrsattan istifade “Þey, komþunuz sandalyeli adam hakkýnda ne biliyorsunuz?” diye sordum.
“Hakkýnda çok rivayet var. Eþini öldürmüþ, yeni ceza evinden çýkmýþ; annesi ölünce kendini sokaða vurmuþ; evi yanmýþ; aþkýndan mecnun olmuþ diyenler var. Arsýz, yüzsüz biri deðil, dilenci hiç deðil. Ýkramlarýmýn çoðunu geri çevirir. Çok nadir konuþur. Sanki baþka bir evrende yaþýyor, göçerek konarak. Evsizler barýnaðýna götürmeyi baþaramýyor görevliler.”
“Bazen görünmüyor ortalýkta. Öksürdüðünü bile duymadým. Sigara dýþýnda bir þey kullanmýyor. Müþterimin biri ‘Bu adam kendini kendine sürgüne yollamýþ’ dediydi. Ben de onun görmüþ, geçirmiþ bir ailenin evladý olduðunu ve okumuþ biri olduðunu zannediyorum.”
Uzun süre onu göremeyince meraklansam da ekmek büfesindeki satýcýya sormaya çekindim. Mesai arkadaþýmýn biri laf arasýnda “Sandalyesi sýrtýnda gezen adamý dün akþam Köroðlu Caddesi'ndeki bir bankamatik kabininde sandalyesinde otururken gördüm”, deyince rahatlamýþtým. Sonra kaybettim izini, zaten iþyerim de oradan taþýndý.
Adý Saliha olsun
Demirtepe alt geçidinde evsiz bir kadýnýn köpeðiyle birlikte yaþam sürdürdüðü ihbarýný deðerlendiren Sosyal Hizmetler Ýl Müdürlüðü ekibi onu -adý Saliha olsun- Tandoðan meydanýnda bulmuþtu. Huzurevine getirildiðinde önce öz bakýmý yapýldý. Banyo öncesi paltosunun cebinden çýkan fotoðraf dumura uðrattý bizi. Fotoðraftaki Saliha, üç saat önce huzurevine gelen Saliha, az önce banyoda aklanýp paklanan Saliha ayný deðildi sanki. Doktor muayene esnasýnda vücudunda ekimozlar saptadý. Onunla ilgilenen genç sosyal hizmet uzmanlarý hariç diðer çalýþanlarla ve yaþlýlarla iletiþimden kaçýndý. Nüfus kaydýna zorlukla ulaþýldý.
Derken –enteresan bir þekilde- oðlu çýktý ortaya. Saliha oðlunu da, doðum yaptýðýný da reddetti; huzurevi doktoru vücudundaki izler doðum yaptýðýnýn emaresi dese de. Oðlu, annesinin yaþadýðý travmalarýn etkisiyle zihinsel kayýp yaþadýðýný kabullenemese de uzun aralýklarla annesini ziyaret etti.
Saliha hiç deðiþmedi. Ýlk zamanlardaki güven sorununu aþtý ama zorunlu olmadýkça kimseyle iletiþim kurmadý. Onun arkadaþlarý bahçedeki köpekler ve kedilerdi. Onun için her þey önemsizdi; yemek hariç. Otuz kilo falan aldý kýsa sürede. Sokakta dört duvar-çatý ve sýcak yemek yoktu. Burada da istemi dýþýnda bedenini taciz eden kötü yürekli adamlar yoktu.
***
Okurken yüreðimi ýsýtan iki köpek hikâyesinin ardýndan, yaþarken içimi üþüten insanlarýn hikâyelerine geçiþ yapýnca; sýcacýk evim sayesinde giyindiðim huzur batmaya baþladý. Ve ruhum da ürpermeye baþladý sanki.
Bianet, 17.01.2015