CHP-FETÖ ilişkisinin 'özel' tanığı - Mahmut Övür
28 Haziran 2020 21:42
Dikkatle izliyorum, ne zaman geçmişe yönelik AK Parti- FETÖ ilişkisi açılsa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aslan kesiliyor.
Ama iş CHP'nin FETÖ'yle ilişkisine gelince susuyor ve tek kelime etmiyor. Sadece o da değil, ayrılan bir iki CHP'li dışında bütün CHP'liler susuyor.
Susuyorlar çünkü Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlık koltuğuna oturmasıyla, CHP-FETÖ ilişkisi arasında ciddi bir bağ var ve bu bağ deşifre edildiğinde Kılıçdaroğlu da bitecek, "Yeni CHP" efsanesi de çökecek. Bir anlamda CHP'nin Berlin Duvarı gibi bir şey bu.
Öyle ki CHP yönetimi susmakla kalmıyor, konunun üzerine giden CHP'lilere karşı sert müeyyide uyguluyor. Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş'in partiden atılması gibi. Gerekçesi de Ateş'in şu gerçeği dile getirmesi:
"Maalesef benim partim (FETÖ'ye) teslim oldu. Eğer dik durabilseydik 15 Temmuz darbe girişimi de olmayacaktı."
Aslında biraz geriye dönüp bakılsa Ateş'in, bu tespiti daha o günlerde yaptığı görülür.
Ne dediğini 9 Mayıs 2010 tarihli Milliyet gazetesinden okuyalım:
"Bu kadar tesadüf olabilir mi? Olayın üzerine gitmemizden rahatsız olanlar bu görüntüyü yayıyorlar, bütün bunlar F tipi örgütlenmeyi de akıllara getiriyor."
Ateş'in üzerine gitmemizden rahatsız oldular dediği olay ise kaset skandalındanhemen önce gündeme gelen Baykal'a suikast iddiasıydı.
Onun hikayesi de bir hayli ilginç.
Tam o günlerde Emniyet'ten Baykal'a "Mustafa Sarıgül adının da karıştığı iddia edilen" bir ihbar mektubu iletilir. Baykal da bu mektubu, araştırması için önce Önder Sav'a verir. Ancak 15 gün sonra bir sonuç çıkmayınca bu kez araştırmayı Yılmaz Ateş üstlenir.
Ateş, önce Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal'ı arar.
Köksal biraz lakayt davranır ama ona rağmen İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ı (FETÖ'den tutuklandı) arar ve Ateş'le görüşmesini ister.
Sonrasını Ateş şöyle anlatıyor:
"Hemen arkasından telefonla Çapkın'la görüştüm. Bana salı gününerandevu vereceğini söyledi. 'Nasıl olur?' dedim ve tartıştık. Nihayet cuma günü için randevulaştık. İstanbul'a Deniz Baykal'la gidecektik. Ancak Deniz Bey, Gürsel Tekin'in gençlik kolları başkanına 'Küçük Baykal olmayın" demesi nedeniyle morali bozuktu. Bu yüzden İstanbul'a gelmek istemedi."
Bunun üzerine Ateş, evine gider ve ertesi gün için hazırlık yapar. Ancak o gece yarısı kaset skandalı patlayınca her şey altüst olur. O gün bile F-Tipi şüphesini seslendiren Ateş, bugün geriye dönüp bakınca olup bitenleri şöyle yorumluyor:
"Şimdi taşlar yerine oturuyor. Emniyet Genel Müdürü'nün lakayt davranması, FETÖ'den tutuklanan İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın randevu vermek istememesinin bir nedeni varmış. Önce suikast yapmaya çalıştılar sonra da olayın üzerine gitmemizden rahatsız oldular ve kaseti devreye soktular. Bu yüzden daha o gün 'bu kadar tesadüf olabilir mi?' dedim. Bu tam bir FETÖ operasyonuydu."
FETÖ'nün kaset operasyonuyla CHP yönetiminin önü açıldığı için 2010'dan bu yana ne bu kaset komplosu davası izlendi ne de F-Tipi suçlaması yapıldı. Hatta tam aksine Kılıçdaroğlu 7 Şubat 2012 MİT Operasyonu'ndan önce hem FETÖ'nün ABD'deki mahrem imamlarını genel merkezde ağırladı hem de Ergenekon-Balyoz davaları sürerken yargıyla ilgili şu çarpıcı açıklamayı yaptı:
"Yargıda cemaat kadrolaşması var diyemem..."
O gün FETÖ'yü böyle koruyan Kılıçdaroğlu'nun sonradan birilerini danışmanveya milletvekili yapması ya da kontrollü darbe diyerek onları motive etmesi hiç şaşırtıcı değil, şaşırtıcı olan koca bir sosyolojinin bunu sorgulamayacak noktaya getirilmesi.
Mahmut Övür
sabah.com.tr
19.06.2020