CHP'deki Sırp damarı
08 Nisan 2013 12:27
Yugoslavya'daki 'büyük ulus milliyetçiliği'nin sonucu iç savaşı bilen Güler'in 1930'lar Türkiye'sinin savunuculuğunda ısrarı ve onun şahsında CHP'de etkin olan 'Sırp damarı' beni korkutuyor!
Sedat YURTDAŞ
‘Âkil insanlar’ heyeti, kimi özensizlik ve eksiliklere karşın oluştu. İsimlerin açıklanmasıyla birlikte verilen ‘fireler’; “Uludere’ye ağıt yakanlar PKK’nın ekmeğine yağ sürer” diyen ve açıkça küfretme yeteneğini de sergilemiş olan Hasan Karakaya’nın Vedat Ahsen Coşar yerine, dahası Ege Bölgesi’ne ‘atanması/eklenmesi’; tek başına, hatta sadece Türkiye’deki Ortadoğu ve dünyadaki Kürtlerde oldukça büyük ağırlıklara sahip, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar gibi isimlerin eksikliği sıralanabilir.
Yine de, esasında heyet daha oluşurken bile çalışmaya, fonksiyonunu yerine getirmeye başlamış oldu. Önümüzdeki iki ay, belki de uzatılacak süre içinde, 7 bölgede yapacakları ve yelpazesinin beklenenden çok daha geniş olacağını tahmin ettiğim çalışmanın yaratacağı etkinin dışında, bizatihi oluşumu bile, barış, çözüm ve demokrasi adına başlı başına tarihsel önemde bir kazanımdır.
Sonuçta önemli olan, heyet konusunda tarafların memnuniyetidir. Küçük bazı eleştirilerle birlikte memnuniyetin sağlandığı anlaşılıyor. Diğer yandan, eğer esas amaç ‘ikna’ ise ikna edilmesi gerekenler de daha çok Kürtler dışında kalan etnik gruplar ya da kendini ‘milleti hâkimiye’den sayıp Karadeniz’den Akdeniz’e, Orta Anadolu’dan Ege’ye, Marmara’dan Trakya’ya bu hâkimiyetlerinin derinden sarsıldığını düşünenlerdir.
Tam da bu sebeple MHP, ‘âkil insanlar’a kurum ve tek tek bireyler olarak ateş püskürüyor. Görüşünü de “AKP hükümetinin âkil adamları Mondros Mütarekesi sonrası işgal güçlerine karşı Anadolu’daki direnişi engellemek için kurulan Heyet-i Nasıha’nın AKP şubesinden başka bir şey değildir” diyerek en sert şekilde ifade etmiş oluyor.
Aynı sebebin CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan tarafından da “Âkil İnsanlar Komisyonu, tarihteki Heyet-i Nasıha’ya benziyor” diyerek tekrar edilmekle, CHP’nin aynı çözümsüzlük korosunda yer almaya devam etme kararlılığını da göstermiş olmaktadır.
MHP’yi izlediği ‘ırkçı milliyetçi’ politikalar sebebiyle anladık diyelim! Ya ‘ittihat milliyetçi’ nitelendirmesine kızarak, kendini hâlâ çağdaş, sosyal demokrat, halkçı ve barışçı diye nitelendirmeyi sürdüren CHP’ye ne demeli?
Uzunca bir süredir AKP’yi konuyu Meclis’e getirmemekle suçlayan, bunun için de TBMM’ye ‘Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ kurulması için önceden önerge veren CHP, nedense AK Parti’nin grup başkanvekilleri aracılığı ile çözüm sürecine dönük olarak BDP’nin ve Öcalan’ın ısrarlı isteğini olumlu yanıtlayarak ‘Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu’na da tıpkı ‘kardeş parti MHP’ gibi üye vermeyeceğini açıkladı.
MHP tutumuyla, esasında Kürtler üzerinden AKP’ye cepheden saldırarak çözümsüzlüğe, şiddete ilelebet yatırım yaptığını bir kez daha göstermiş oluyor. Bu itibarla kendi içinde tutarlı bile sayılabilir. Ancak CHP’nin MHP’nin ayak izleri üzerinden kararlılıkla yürümesi, pek çok kişi gibi bana da oldukça şaşırtıcı geliyor.
Tam da bu arada, “Bana Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz!” diyen Birgül Ayman Güler’e Kılıçdaroğlu tarafından konulan konuşma yasağı kaldırıldığından Güler, Habertürk’e özel konuk olarak Belkıs Kılıçkaya’nın sorularını yanıtladı.
Birgül Ayman Güler, ‘Genç Siviller’in 6 Nisan 2013 tarihinde Diyarbakır’da düzenlediği ‘Türk Sorunu’nun anlam ve içeriğine uygun bir ‘kaygı ve korku içinde’ olduğu, kendini, kanımca ‘yeterince üstten, emredici, tartışılmaz ve sonsuzluk içeren bir ruh hali içinde’ ifade edemediğinden, bugün de aynı görüşleri tekrar ettiğini arkasında hissettiği CHP’nin desteğiyle, hiçbir özeleştirel tavra girmeksizin savundu.
Gerçekten maharet soruda: “Siyahlar beyazlaşabilselerdi beyazlar ırkçı olmayacaktı. Burada mesele görünür olmak mı?”
“Hayır. Biz bir imparatorluktan gelme olarak, farklıyız! Bizim zihniyetimiz ırkçılığı almıyor. Gerçi bizim dışımızda da imparatorluktan gelenler var ama...”
Tam bir çelişki hali. Esasında zımni kabulünü de okumak mümkün.
Anayasada 54 yerde Türk kavramı geçmesine dair soruya da ‘Bir anayasanın ruhunu, içerik analizinde, sözcük sayarak, frekans belirleyerek sonuç çıkaramayız!” diye yanıtlıyor Güler.
Madem sözcük sayısından bir sonuç çıkmıyor, öyleyse neden Kürt sözcüğünün anayasada yer almasına dair kimi önerilere, on yıllardır hep bir ağızdan “Anayasa tekniğine uygun değil. Anayasa etnik kör olmalı. Sadece Kürtler yok ki!..” vs. vs. cevabı verilir!
Bir başka soru: “Anayasanın başlangıç ilkeleri ile Türk dilini koruma yasası vs. yasalar düşünülünce... Bu Kürtçeyi kapsamıyor değil mi?”
“Ulusal devlet bu demek! Ulusal devlet, bir dil üzerinden bütün idari ve siyasi yaşamı kurmak demek. Dünyanın her yerinde bu böyle!” diyerek alenen gerçekdışılığa yaslanıyor. Birgül Ayman Güler. Bunun için eski Yugoslavya’nın bugünkü yapısını incelemesi bile yeter de artar.
Hele Kılıçkaya’nın Şerafettin Elçi’nin “Türkiye’de Kürtler vardır. Ben de Kürt’üm!” dediği için cezaevine atıldığına ilişkin soru esnasında “Hıımm... Evet...” şeklindeki aşağılayıcı ifadesi başka söz ve değerlendirmeye ihtiyaç bırakmıyor.
Boşnak olan ve eski Yugoslavya’nın ‘büyük ulus milliyetçiliği’ sonucu gerçekleşen parçalanma ve iç savaş sürecini de muhtemelen çok iyi bilen Güler’in “Dünyanın her yerinde bu böyle!” diyerek 1930’lar Türkiye’sinin savunuculuğunda ısrarı onun şahsında CHP’de etkin olduğu bir kez daha ortaya çıkan ‘Sırp damarı’ beni ziyadesiyle korkutuyor!
Bu nedenle hâlâ CHP çatısı altında politika yapanların, gruba, Meclis’e artık öyle öneriler sunduk, sunuyoruz diyerek kendilerini avutmalarının, Güler’in aktarımının, ‘Tito’nun deyimiyle havada aslı balona üflemenin’ pek de koşullarının kalmadığını düşünüyorum.
Radikal