Çimen ve çimento - Tan Oral
02 Haziran 2013 23:32
Kente yeni gelen kentlilerin en sevdikleri gereç, maladır.
Onunla uzun yıllar boyu kentlerin çevresinde önce gecekondu sorunu yaratıldı. Sonra günümüzde ise, bu sorun gitti, yerine “gökdelen” sorunu geldi. Ama mala hiçbir yere gitmedi. Mala ile sadece ev yapılmaz. Sonrasında oluşan her kırık, her çatlak, her eksik, her ayrıntı, her toprak parçası onun yardımı ile çimentolanır, eğri büğrü kullanıma sokulur. Bunu yeni kentli de, onun belediyesi de yapar, mala kurtarıcıdır. Yolları, kaldırımları, duvarları kurtarır, ama maladan kimse kurtulamaz. Yer, çayır, çimen hemen mala ile çimentolanır, sonra her yanı çatlar, mala onları da çimentolar, onarır. Kırlarda ömür geçiren insan için toprak, çayır, tek katlı ev, binek hayvanı ibadullahtır, sıradandır. Kente gelip orada yaşamaya başladıklarında, toprağı, çimeni, bahçeli evleri ve yaya olmayı savunanları anlamaları zordur. Onların yerine çoktaan, belediyeleri eliyle, çimentoyu, yüksek binaları ve otomobili koymuşlar ve kutsamışlardır bile.
Geriye de hep bir ağızdan yakınmaları kalır; betonlaşıyoruz, yeşilimiz kalmadı, otomobil bolluğundan bir yerden bir yere gidemiyoruz, nefes alamıyoruz vb. Yakınmalar yanlışları düzeltmez, tersine kışkırtır. Taksim’de Gezi Parkı’nın ağaçlarını kesip, yerine askerî kışla binası koymak için, her türlü yalanı söyleyip korkunç bir dayatma yapabilirler, yeşili savunan insanları hiç mi hiç anlamaz, üstlerine zehirli gazla saldırabilirler. Ne yasa ne hukuk ne insanlık umurlarında olacaktır. Zaten bir süre önce o Gezi Parkı’nın içindeki ağaçlı stabilize toprak yolları günün birinde, mala ve belediye marifeti ile baştan başa çimentolayıvermişlerdi, kimseden de ses çıkmamıştı. Tıpkı Fenerbahçe Burnu’ndaki yemyeşil doğal parkın içindeki patikaların tümünü taşla kaplayıp, bunu övmeleri ve eleştirenlere de sövmeleri gibi. Oysa o çevrenin sokakları ve kaldırımları hak getireydi o sıralar.
Her zaman söylendiğinin aksine, para kazanmak sanıldığı kadar zor değildir. Şöyle ya da böyle yolunu bulup para kazanmak, zenginleşmek mümkündür. Bu, kişiler için de böyledir, ülkeler için de. Zor olan, para harcamaktır. Çünkü bunun için kültürel birikimin var olması şarttır. Yeni zengin kişi para harcama konusunda; gezer tozar, kılık alır, ev alır, araba alır ve en nihayet yat alır, işte iş burada tıkanır. Sonrası “mala”nın işidir; inşaat, bol bol inşaat! Ülkemiz de üretiyor, kazanıyor ve artık zenginleşmiş bulunuyor, öyle diyorlar, biz de bunu gururla hissediyoruz. Ama iş harcamaya geldi mi, yaya kalıyor. Kültürel değerleri yok edilmiş, darmadağın olmuş, unutturulmuş, ilgilenilmesi, yenilenmesi, tazelenmesi yasak edilmiş, her yönelişi bastırılmış, birikimi mahvolmuş, sürekli suçlanmış insanların yaşadığı bir ülke! Bu ülkenin yönetiminde olanlar da paylaşacakları, işe yaratacakları kültürel değerleri bulmakta zorlanınca, para harcamanın tek yolu olarak yapabilecekleri tek iş, yine “mala”nın peşine takılıp inşaata soyunmaktır. Zaten onu yapıyorlar. Avrupa’nın en yüksek binasını yapmakla övünüyorlar ama kesmiyor. Her yer bitmiş gibi yılların Gezi Parkı’na gözlerini dikip, ağacını kesip oraya eski püskü bir kışla binası yapabilmek için, paranın asıl sahiplerini gazla zehirleyip, sopa çekip, ıslatarak saf dışı bırakabileceklerini hesaplamak gibi zavallı durumlara düşebiliyorlar.
tan.oral@gmail.com
Taraf