Çözüm süreci, Kürt sorunu, özgürlükçü-demokrat sol - Fuat Keyman
20 Ağustos 2014 21:56
Yapılan açıklamalar, aldığım duyumlar ve AK Parti ile HDP yakın çevresinden gelen yorumlar, yazılar, bize Eylül ayından itibaren çözüm sürecinde önemli ve kritik gelişmelerin başlayacağını gösteriyor.
10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ve sonucunda Selahattin Demirtaş’ın aldığı başarı, Çözüm süreci ve Kürt sorununu önemli bir noktaya getirdi.
Çözüm süreci, 30 Mart’tan sonra, 10 Ağustos’ta da kazandı. Sürece toplumsal ve siyasi destek devam ediyor. Ve, sürecin, ana aktörleri kazanıyorlar.
Çözüm sürecinin tepesindeki iki isimden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ve Abdullah Öcalan’dan, sürece verdikleri siyasi iradenin tam ve güçlü olduğunu, ve, seçim sonrası dönemde, sürece odaklanılacağını duyduk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çözüm sürecini, Yeni Türkiye’nin inşa sürecinin çok önemli bir ayağı” olduğunu, seçim akşamı ve sonrası yaptığı açıklamalarda söylerken;
Kendisini ziyaret eden HDP heyetine, Öcalan, “Tarihi gelişmelerin eşiğindeyiz. Otuz yıllık savaş demokratik müzakereyle sonuçlanma aşamasındadır” mesajını verdi.
Çözüm sürecinden sorumlu Başbakan Yardımcısı, Beşir Atalay’sa “Müzakerelerimiz sürüyor. Yöntem haritası zor safhadır. İnşallah, eylül sonuna kadar tamamlayabileceğimizi düşünüyorum” dedi.
Tüm bu açıklamalar, aldığım duyumlar ve AK Parti ve HDP yakın çevresinden gelen yorumlar, yazılan yazılar, bize Eylül ayından itibaren çözüm sürecinde önemli ve kritik gelişmelerin başlayacağını gösteriyor.
CHP’nin, Eylül ayında yapacağı ve Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı adayların çıkacağı kurultayda çözüm süreci ve bu süreçte CHP’nın nasıl bir konumda olması ve rol oynaması gerektiği soruları, ciddi tartışmalara yol açacak. Kurultay’da, sonuç ne olursa olsun, CHP’nin, çözüm sürecinden ciddi etkilendiği ve net bir tavır almaya zorlandığı bir gerçek.
Çözüm sürecinde aktif bir döneme girmemizi gerekli kılan bir gelişme de, IŞİD’in, İslam Devleti’nin, özellikle Irak’ta, ve Suriye’de, Kürt bölgesine yaptığı saldırılar. IŞİD, Musul-Erbil hattında, Kürtler için ciddi güvenlik riski oluştururken, bu bölgedeki enerji üretiminin geleceğini de tehlikeye sokuyor.
IŞİD saldırıları sonucunda, Türkiye ile Kürtler arasında, özellikle “güvenlik-enerji-ekonomi” alanlarında gelişen, Başbakan adayı Ahmet Davutoğlu’nun terimleriyle söylersek, “karşılıklı bağımlılık ve işbirliği yapma ilişkileri” çok daha önem, gereklilik ve ivedilik kazandı. Çözüm süreci, karşılıklı bağımlılık ilişkisinin gelişmesinin önemli bir ayağını oluşturuyor. Eylül’den itibaren, bu noktada da önemli gelişmeler izleyeceğiz.
Sonuçla: bugün geldiğimiz nokta da, yazılarımda ve yorumlarımda sıklıkla tekrarladığım gibi, çözüm süreci, sadece “silahın bırakılması, siyasetin silahın yerini alması” noktasında başarılı olmadı; aynı zamanda, iç ve dış politikanın belirlenmesinde, ve, Türkiye’nin, siyasi, ekonomik, ve kültürel geleceğinin şekillenmesinde, etkili ve kurucu bir konuma geldi.
AK Parti ve HDP, İmralı, Kandil, ve çözüm süreci etkili ve kurucu konumunu görüyor, kendilerini ona göre net bir tavır alıyorlar. Sürecin, olumlu potansiyellerine ve getirilerine odaklanıyorlar.
Şüphesiz, çözüm sürecinin taşıdığı riskler ve belirsizlikler de var. MHP’de, net bir tavırda, bu risklere odaklanıyor ve tepkici bir söylem ve strateji içinde. Türkiye’de milliyetçiliğin, özellikle risklere odaklanarak yapılan tepkici milliyetçiliğin, esas siyasi aktörü olan MHP, seçmenden yanıt da alıyor. 30 Mart’ta oylarını arttıran MHP, 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçiminden de, ortağı CHP kadar olumsuz etkilenmedi. MHP, çözüm süreci ekseninde stratejisini Haziran 2015 genel seçimlerine göre geliştirmek istiyor.
ÖZGÜRLÜKÇÜ, DEMOKRATİK SOL
Peki ya sol, merkez, ya da, özgürlükçü demokratik sol, çözüm sürecinin neresinde duruyor; nasıl kendisini konumluyor; ne diyor; ne yapıyor? Bu noktada, kabul edelim, büyük bir belirsizlik, muğlaklık, ve, hazırlıksızlık olduğu ortaya çıkıyor.
AK Parti, HDP, MHP çözüm sürecine net ve inandırıcı bir tavırla yaklaşırlarken, CHP, muğlak, ve parçalanmış durumda.
CHP dışı özgürlükçü ve demokrat soldan da, net bir tavır, kuramsal-söylemsel-ideolojik bir açılım, ya da, stratejik konumlanma gelmiyor.
Son yıllarda, güçlü bir özgürlükçü-demokrat sol söylemin ve siyasetin eksikliğinin, Türkiye için, hepimiz için, ne kadar olumsuz olduğunu gördük, yaşadık. Çözüm süreci için de benzer bir durum yaşıyoruz.
Çözüm süreci sadece AK Parti ve HDP için değil, özgürlükçü-demokrat bir sol söylem ve siyaset için de olumlu bir gelişme ve potansiyel olarak görülmeli.
Radikal
Son Güncelleme Tarihi: 20 Ağustos 2014 22:18