Çözüme koşulsuz destek
08 Mayıs 2013 15:04 / 1449 kez okundu!
Barış ve çözüm süreci başladığından beri üç tutum var.
Birinci tutum sürece kesin karşı olanlar. Bunlar MHP ve CHP. Bu iki parti aynı zamanda parlamentoda süren anayasa görüşmelerinde de ilk üç maddenin değişmesine kesinlikle karşılar. Yani anayasada Türk etnik bir kimliğin belirleyici olarak belirtilmesini istiyorlar. Onların bu tutumu nedeniyle anayasa görüşmeleri durdu ve nasıl devam edeceği, edip etmeyeceği belirsiz bir hâle geldi.
Sürece kesin karşı olanların çözümü PKK'yi bitirmek; yani savaşın sürmesi, daha çok ölü, daha çok yıkım.
İkinci tutum "barışa ve çözüme evet ama..." diyenler. "Ama" çok anlam yüklü bir kelime durumunda. Kimileri PKK ile, Öcalan ile barış ve çözüm olmaz diyor, kimileri ise AKP ile barış ve çözüm olmaz diyor. Kimileri ise kuşkucu bir biçimde bu sürecin sonunda daha otoriter, daha anti demokratik bir rejimle karşılaşmak istemediklerini söylüyorlar.
"PKK ile barış olmaz" diyenler, aslında sürece karşı çıkan birinci gruptaki MHP ve CHP çizgisinin biraz daha utangaç ve çekingen kesimi. Açıkça barışa karşı çıkamadıkları için bu teze sarılıyorlar ve aslında barış ve çözüm olmaz diyorlar. Böyle düşünenler de aslında barışa karşılar ve savaş sürsün, "PKK bitirilsin" diyorlar.
"Bu iş AKP ile olmaz" diyenler ise barış ile birlikte demokrasi istiyorlar. Demokrasi talebi elbette çok önemli. KCK lideri Murat Karayılan'da "tek talebimiz demokrasi" diyor, İmralı'da Öcalan ise "bu sürecin sonunda mutlaka demokrasi gelecek" diyor.
Öcalan, sürecin taraflarından Kürtlerin sözcüsü durumunda. O demokrasi gelecek diyorsa dediklerini dikkate almak ve benimsemek gerekir. Açık ki, Öcalan sonu daha despotik bir ortama ulaşacak bir süreçte yer almaz. Kürt hareketi bunca yıldır bu toplumun en önemli sorununda mücadele etti ve bugüne geldi. Özgürlük ve demokrasi istedi, kimliğinin tanınmasını istedi. Bugünden sonra, yani gelinen en olumlu aşamadan sonra Kürt Özgürlük Hareketi'nin demokrasiyi genişletecek, özgürlükleri arttıracak bir yeni durum talep etmeyeceğini düşünmek, aslında bugün gelinen noktada Kürt hareketinin rolünü yok saymak ve sanki bugüne sadece AKP hükümetinin iyi niyeti ile gelindiğini düşünmekle eş anlamlıdır.
İçinde olduğumuz süreç karşısında üçüncü tutum "amasız, fakatsız barış" diyenlerdir. Devrimci sosyalistler böyle düşünenler arasında yer alıyor.
Bizim amasız, fakatsız bu süreci desteklememizin birinci nedeni Kürt hareketine olan güvenimizdir. Harekete güveniyoruz çünkü bugün gelinen noktaya onun mücadelesi ile gelindi.
Doğru konuşmak gerekirse, sürece kuşku ile yaklaşanların bugüne ulaşmamızdaki rolü görünmeyecek kadar azdır.
Bugün sürece kuşku ile bakanlar dün Kürt hareketi savaşırken silah bırakma çağrısı yapanlardır, dün Kürt hareketini sadece koşullu olarak destekleyenlerdir, ulusların kendi kaderini tayin hakkını "eskimiş" olarak görenlerdir. Yani Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımayanlardır. Ve şimdi barış ve çözüm sürecine kuşku ile bakmamaları, koşulsuz destek vermeleri mümkün değildir.
Biz ise dün olduğu gibi bugün de Kürt hareketini koşulsuz destekliyoruz. Zaman zaman eleştirilerimiz olabilir ama desteğimiz daima koşulsuzdur. Kritik farklılık budur.
30 yıllık mücadele sürecinde Kürt halkının yanında açıkça tutum almamış olanlar, şimdi Kürt özgürlük hareketinin kendileri için de demokrasi getirmesini talep ediyorlar. Farkında değiller ki Türkiye'de demokrasinin, özgürlüklerin önündeki en büyük engel Cumhuriyetin kuruluş ilkeleridir. Onun bir sonucu olarak yıllarca tek parti diktatörlüğü altında yaşandı, sayısız askeri darbe ile karşılaşıldı, Kürt halkının kimliği yok edilmek istendi.
Kürt halkının kimliğinin tanınması, etnik kimliği olmayan bir anayasaya ve yasalar sistemine sahip olmaktır. Bu, Cumhuriyetin en temel despotik yanını ortadan kaldıracaktır. Özgürlükler en geniş boyutuna ulaşacaktır. İşte tam da bu nedenle barış ve çözüm süreci karşısında ikircikli bir tutum yerine kararlı bir destek tutumu almak gerekir.
Devrimci sosyalistler süreci desteklemek için ellerinden geleni yapacaklar. Sürece karşı çıkanlara olduğu kadar süreci gölgelemeye çalışan her unsura karşı da mücadele edecekler. Barış, çözüm ve özgürlüklerin kazanılması için bütün olanaklarını seferber edecekler.
Son bir tutum ise Ermeni, Rum, Yahudi ve Süryanilerin kuşkuları. Onlar yakın tarih içinde karşı karşıya kaldıkları soykırım, zorla göç ve katliamlar tanınmadan, Cumhuriyetin despotik temel ilkeleri ile hesaplaşılmış olmaz demekteler. Gerçekten de bu ülkenin yakın tarihte önemli bir nüfusunu oluşturan bu halkların yok edilmesi ile hesaplaşılmadığı takdirde barış ve çözüm süreci eksik kalacaktır.
O vakit bu konuda mücadele etmek, yapılan mücadeleyi yaygınlaştırmak, somut hedeflere sahip olmak ve o hedefleri kazanmak için kolları sıvamak başlıca görevlerimizden birisidir.
Bir yandan barış ve çözüm sürecine koşulsuz evet diyeceğiz, diğer yandan Ermeni ve Süryani soykırımlarının tanınması, Rum ve Yahudileri uğradığı katliamların ve zorla sürgünlerin tanınması için mücadele edeceğiz.
Her iki alanda da kazanacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.
Doğan TARKAN
08.05.2013