Sistemli saldırıların anlamı ne?..
17 Aralık 2010 22:12 / 2122 kez okundu!
Roni Margulies’e bir kere daha saldırıldı. Bu defa yanında Sur Belediye Başkanı bir Kürt, biri hak savunucusu, diğeri Batı Trakya eski milletvekili olan iki Yunanistan’lı da vardı. Bu beşinci saldırı oldu. Saldırıdan sonra, Roni’ye dönük 5 ölüm tehdidi geldi. 2’si Necip Fazıl Kısakürek üzerine yazdığı yazılardan dolayı. Üçü ise belirsiz. En azından ben yorumlamak istemiyorum.
Roni’ye saldırıldığı gün, saldırının yapıldığı saatlerde Roni’nin genç yoldaşları polis şiddetine karşı İstanbul’da yürüyüş yapıyorlardı. 2 gün önce de Ankara ve İzmir’de yapmışlardı. Aralık'ın 25'inde de Ankara'da miting yapacaklar.
Roni’ye saldıranlar bunu bir kampanya konusu haline getirdiler. Bazen ellerinde “Roni-Coni” gibi pankartlar taşıyorlar ve aynı saldırgan öğrenci çevresi Antikapitalist Öğrencilerin “Anadil içeri, polis dışarı” afişlerini iki değişik üniversitede yırttılar. Saldırganlar 'Antikapitalist Öğrenci Hareketi'nin afişlerini yırtarken afişlerin içeriğini ya anlamadılar, ya da karşıydılar.
Roni’ye 5 kere saldıranlar her saldırdıkları ortamda elden geldiğince korundular. Zarar görmemeleri için çalışıldı ama onlar yaptıklarından çok gururlular.
Örneğin, Çanakkale saldırısından sonra yanlarına kattıkları başka ulusalcı kişilerle birlikte saldırının 'demokratik bir hak' olduğunu, onlara karşı çıkan ve saldırıya uğrayanların ise 'provokatör' olduğunu iddia ettiler. İnsanın nefesini kesen bir düşünce bu. Saldıran 'demokratik hakkını' kullanıyor, saldırılan haksız. Vay canına! Nasıl bir mantık?
Çanakkale’de İHD toplantısına yapılan saldırının “ırkçı” olarak nitelendirilmesini bazı solcular ağır buluyor. Gerçekten de “ırkçılık” ağır bir itham ama her eylemin de bir tanımı var.
“Anadilde eğitim içeri, polis dışarı” afişini yırtmanın anlamı ne olabilir?..
“Roni – Coni” pankartı taşımanın ne anlamı olabilir?
Roni’nin yanı sıra bir Kürt, bir Yunanlı ve bir Batı Trakyalı Türk’ün konuşmacı olduğu bir insan hakları toplantısına, İnsan Hakları Günü'nde saldırmanın ne anlamı olabilir?
Hrant’ı kimse unutmasın. Önce Ermeni Konferansı’na yumurtalarla saldırıldı. Sonra Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın duruşmalarında yazarlara ve dayanışmacı topluluğa saldırıldı. Orhan Pamuk Roni’ye yazılı ve fiili saldırı yapan çevrelerce ağır bir biçimde eleştirildi. Kimi zaman romanları, kimi zaman Ermeni katliamı ile ilgili söyledikleri eleştirildi. Ve sonunda oluşan bu iklim içinde birisi çıktı ve Hrant’ı öldürdü.
Bir insana 5 kere saldırır, ağıza alınmayacak sözlerle saldırır, demediğinizi bırakmazsanız, oluşan bu iklimde önce '5 ölüm tehdidi' gelir sonra da birileri Hrant’a yapılanı tekrarlamak ister.
Hrant için sayısız gösteri oldu. 15 kere duruşmasına gidildi. 24 Nisan’da Ermenilerden özür dilendi, Taksim meydanında oturuldu. Roni bunların hepsinde yer aldı.
Ya ona saldıranlar? Ben Hrant’ın mahkemelerinde o çevrelerden 2-3 kişi dışında kimseyi görmedim. (O, 2-3 kişiyi de daima ayırdettim.)
Roni’ye saldıranlar 24 Nisan’da da yoktu. Onlar herhalde o sırada bir kümesten yumurta topluyorlardı.
Ermenilerden özür dileyenler, Roni ve en geniş anlamda bütün dostları sayısız tehdit aldı. İnternette haklarında söylenmedik laf bırakılmadı. Peki Roni’ye saldırınlar? Onlar soykırım konusunda ne düşünür?
Bir de tabii, Kürt sorunu konusunda. Roni ve yoldaşları Kürt Özgürlük Hareketini “koşulsuz destekler.” Roni daima, her olayda, her gelişmede Kürtlerden yana tutum alır. Bu konuda yazdığı belki yüz yazı var, belki yüz konuşması var. Kürt sorunu üzerine yazdıkları hakkında açılmış pek çok dava var. Davadan davaya koşturup duruyor.
Peki Roni’ye saldıranlar? Onlar Kürtler konusunda ne düşünür? Onlar ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmaz. Onlar ezilen ulusun ayrılma hakkını savunmaz. Onlar Kürdistan’a Kürdistan diyemez. Onlar “anadilde eğitim hakkı” afişini sökerler, daima Kürt ulusunun yanında yer alanlara saldırırlar.
Roni’yi eleştiren ulusalcı sosyalistler Roni’nin 'AKP’li olmasının yanı sıra 'Fethullahçı' olduğunu bile söylediler. Onlar bu eleştirileri yaparken Roni Necip Fazıl’ı eleştiriyor ve tehditler, hedef göstermeler içeren yaygın bir medya saldırısına da uğruyordu.
AKP’li ve Fethullahçı suçlamasıyla, Roni’nin Necip Fazıl eleştirileri Roni’ye dönük ulusalcı sosyalist saldırının politik durumunu gösteriyor. Ulusalcı sosyalistler fiili saldırılarını “renkli demokratik eylem” diye şirinleştirmeye çalışırken aslında oluşturulan puslu havaya katkıda bulunuyorlar.
Gerçekte, ulusalcı sosyalistlerin asıl sorunu toplumdan yalıtlanmış olmaları. Bütün büyük laflarına rağmen ulusalcı sosyalizm güç kaybediyor. Toplumun bütününde zaten hiçbir itibarları yok. Onlar artık sosyalist çevreler içinde de güç kaybediyorlar.
Bu nedenle Roni’nin de içinde olduğu 'Yetmez ama, Evet' kampanyasına düşmanlar. Bu düşmanlıkları komik boyutlara da ulaşıyor. Polis öğrencilere hunharca saldırıyor, onlar dönüp 'Yetmez ama, Evet' kampanyasına saldırıyorlar. Trafik kazası yaşasalar bunu da 'Yetmez ama, Evet' kampanyasından bilecekler.
Neden? Çünkü referandum öncesi 4 ulusalcı sosyalist grubun miting ve gösterileri, 'Yetmez ama, Evet' mitinglerinin yanında küçük, hem de çok küçüktü.
'Yetmez ama, Evet' kampanyası büyük işçi ve emekçi kitleleri, sosyalistlerin çoğunluğunu harekete geçirdi. Onlar diğer nedenlerin dışında, bu nedenle de Roni’den ve arkadaşlarından nefret ediyorlar.
Roni ve arkadaşlarını AKP’nin yanına düşmekle suçlarken kendilerinin CHP ve MHP’nin yanına düştüklerini, CHP ve MHP ile birlikte 12 Eylül Anayasası’nın azıcık da olsa değişmesine karşı çıktıklarını ve böylelikle de AKP'yi güçlendirdiklerini saklıyorlar. Kendilerine taban olarak referandumda hayır diyen yüzde 42’yi görüyorlar ve sonra çıkıp emekten, emekçiden bahsediyorlar.
Bilmiyorlar mı, o yüzde 42’nin sınıfsal özelliğini. İçinde 1-2 milyon en zenginin olduğunu ve TÜSİAD’ın da kendileri gibi 'hayır' dediğini. Bilmiyorlar mı, o yüzde 42 içinde Cumhuriyet Mitingleri’ne katılarak “ordu göreve” diye slogan atan insanlar olduğunu. Roni’ye saldıranlar bu mitinglere ya katıldılar ya da bu mitingleri akladılar. Sonra da darbelere ve darbecilere karşı yürüyüş yapanları suçladılar, küçümsediler. Ergenekon’u küçümsediler. Ele geçirilen torbalar dolusu darbe belgesini küçümsediler.
Roni ve arkadaşları ise; defalarca sokağa çıkıp darbelere karşı yürüdü. Özgürlük sloganı arttı. “İlker Başbuğ kapa çeneni”, “ordu kışlaya” dedi. Ya Roni’ye saldıranlar? Onlar bir kere dahi sokakta darbelere karşı çıkmadılar. Çıktıkları televizyon programlarında 'biz de darbeye karşıyız' dediler ama tek bir kere sokağa çıkmadılar.
Bütün bunlardan sonra Roni’ye saldıranların ırkçı, ulusalcı oldukları bence çok açık. Eğer, ırkçılık eleştirisi bazılarına ağır geliyorsa, lütfen yukarıda yazdıklarımı bir daha düşünsünler, bir de hiç değilse Ahmet Türk’e saldıran faşiste “ama o emekçi” diyerek sahip çıkanları, bunu söyleyenlerle birlikte cephe kurmaya çalışanları, Roni’nin örgütüne “karşı devrimci” diyenleri,
“anadilde eğitim” afişini sökenleri, bir tek kere bile Hrant’ın mahkemelerine gelmeyenleri, Ermenilerden özür dilemekten itina ile kaçanları de iki üç cümle eleştirseler.
Roni, polis korumasını “yıkmaya çalıştığım devletten koruma istemem” diyerek reddetti. Roni’nin arkadaşları Roni’yi savunacaklar. Ama bizim korumamız karşı şiddeti içermeyecek. Şiddete, uygulanması çok kolay olan karşı karşı şiddetle cevap verilmeyecek. Aksi takdirde darbe gözleyenlere yardımcı olunur, tuzağa düşülür.
Ama eğer bir gün Roni’ye geri dönülmesi mümkün olmayan bir saldırı gerçekleşirse, bu olaya ilişkin rolleri ne olursa olsun, ulusalcı sosyalistlerin önder kadroları sorumlu olacaklar...
Doğan Tarkan
17.12.2010
Son Güncelleme Tarihi: 20 Aralık 2010 10:35