WikiLeaks'in açıkladıkları ve ulusalcı masalların sonu...

10 Aralık 2010 00:27 / 1396 kez okundu!

 


WikiLeaks, her yerde yankı yapıyor. Ortaya gerçekten skandal olacak bilgiler çıkmadı, ama topluca bakıldığında birkaç önemli nokta var.

Birincisi, WikiLeaks ulus devletin kaybolmadığını, aksine daha da güç kazanmaya çalıştığını gösterdi. WikiLeaks’te adı geçen bütün devletler birbirinin kuyusunu kazmaya çalışıyor.

Türkiye için de birkaç önemli sonuç var. Görülüyor ki, ABD ile hükümet arasındaki ilişkiler limonî. ABD belki AKP hükümetini bir darbe ile devirmeye henüz niyetli değil, ama AKP için verilen tüm bilgiler olumsuz. ABD’li diplomatlar AKP’li bakanları, Başbakanı ve diğer yöneticileri suçluyor. 'Fethullahçı' diyorlar.

ABD’li diplomatların söylediklerini, biz daha önce de Türkiye’de duymuştuk. Ulusalcı akım, Ergenekon’undan, YARSAV’ına kadar bu iddiaları tekrarlıyordu. Anayasa oylamasında yeni anayasa maddelerinin, 'ABD’nin Ortadoğu politikalarını düzenlemeyi' amaçladığı anlatıldı. Bu iddialara göre, AKP Türkiye’yi Batı için petrol boru hatlarının koruyucusu durumuna getirmek istiyordu. Oysa belgelerden görebildiğimiz kadarıyla, önce petrolün başında oturan Azerbaycan, sonra ABD, bu “bekçilik” işinden memnun değil.

AKP’nin komşu ülkelerle ilişkileri de ayı şekilde ele alınıyordu. İddiaya göre; 'AKP, ABD ile birlikte BOP eşbaşkanı olarak bölgeyi ABD’nin çıkarları için yeniden düzenliyordu.' Oysa bunun da 'fos' olduğu artık ortada.

Peki, AKP antiemperyalist, ABD karşıtı bir politika mı sürdürüyor da ABD, AKP’ye kızıyor. Hayır. AKP Türk sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi bölgesel bir güç haline getirmeye çalışıyor. Bu doğrultuda adımlar atıyor. Türk sermaye sınıfı için pazarı genişletmeye çalışıyor. Doğrusu oldukça da başarılı. Başarılı ki, ABD bunca kızıyor.

Öncelikle anlaşılması gereken 1989 süreci. Doğu Bloku yıkılmaya başladığında dünyada Soğuk Savaş yıllarında var olan, iki merkezli kapitalist sistem de yıkıldı. Bunun sonucunda sistemin diğer merkezi olan Batı’da bir değişiklik gelişmeye başladı. ABD ekonomik ve askerî olarak diğer bütün rakiplerinden çok güçlü olmasına rağmen siyasal olarak eski üstünlüğünü kaybetmeye başladı.

Doğu Bloku’nun yıkılışından hemen sonra gerçekleşen Birinci Körfez Savaşı’na çok sayıda ülke ABD’nin yanında katılırken, aynı ABD Irak’ı işgal etmek için giriştiği ikinci savaşta müttefik bulmakta zorlandı. Aynı şey Afganistan savaşında da gerçekleşti.

ABD hâlâ bir süpergüç ve hatta diyebiliriz ki, tek süpergüç. Ne var ki, bu süpergüç artık eskisi gibi bütün dünyayı yönetemiyor. Ekonomik ve askeri alanda hızla yükselen güçler var: AB ve Çin. Bu ülkeler de kendi derin sorunlarına sahip ve bu nedenle dünya yeniden iki kutuplu bir ortama doğru ilerlemiyor, onun yerine şu anda hakim görüntü çok merkezli bir dünya.

Çok merkezli olmanın ilk ve belki de en önemli işareti G-20’nin hızla G-8’in yerini almakta olması.

Beğenelim ya da beğenmeyelim, Türkiye G-20’nin üyesi.

Yani şimdilik dünya politikalarını, ekonomi kurallarını tartışan ve belirlemeye çalışan güçler arasında yer almış durumda.

Çok merkezlilik, birçok ülkeye bölgesel güç olabilme olanağı veriyor. Bu nedenle yaygın savaşlar yaşanıyor, bu nedenle ekonomik ve askerî olarak büyük devletlerle kıyaslanamayacak ama, bölgelerinde güçlü olan ülkeler bölgesel etkinlik için mücadele ediyor. Irak bunlardan biriydi, çok ileri gitmeye başlamıştı ve başı ezildi.

Türkiye de, bölgesel bir güç olmak için çabalıyor. Bir yandan eski, kadim müttefikleri ile ilişkisini eski biçimiyle sürdürüyor ve bölgesel güç olma mücadelesinde büyük emperyalist güçlerin hizmetinde olmasını kullanmaya çalışıyor, ama aynı zamanda 'bağımsız çıkışlar' yaparak, kendi başına davranabilen bir ülke olmaya çalışıyor.

ABD ve diğer büyük güçler elbette ki, bu bağımsız adımlardan hoşnutsuz. Örneğin, İsrail ile girişilen çatışma, İran ve Filistin ile kurulmaya çalışılan yakın ilişki büyük güçlerin, emperyalist ülkelerin onayına sahip değil ve bu nedenle Edelman, bir Ergenekoncu kadar AKP’ye kızıyor.

Çok antiemperyalist görünmeye çalışan Ergenekoncular ve ulusalcılar ile Bush döneminin yeni muhafazakârlarının ideolojik, politik yakınlığı ise dikkat çekici.

Sonuç olarak WikiLeaks birden çok belge ile ulusalcı masallara son verdi. Başbakan, nasıl ki İsviçre’de var olduğu iddia edilen sekiz banka hesabını aydınlığa kavuşturmak zorundaysa, ulusalcılar da emperyalizm ile AKP arasındaki ilişkiler üzerine söylediklerini, yalayıp yutmak zorunda. Bizlere de, onlara şimdiden, 'afiyet olsun' demek düşüyor...


Doğan Tarkan

09.12.2010


Son Güncelleme Tarihi: 10 Aralık 2010 13:36

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.