FUTBOLSUZ BÝR SÝNEMA OLUR MU?
23 Haziran 2008 17:04 / 2234 kez okundu!
Seyrettiðim ilk futbol filmi çocuk yaþlarýmda Metin Oktay’ýn yaþamýný anlatan Taçsýz Kral (1961) oldu. Efsane golcünün bizzat kendisini oynadýðý filmde doksana takma antremanlarý hala gözlerimin önünden geçen sahnelerdir. Ýkincisi ise yýllar sonra G
Tam anlamýyla bir futbol þöleniydi. Futbol tutkunlarý için maçlarýn televizyonlarda yaygýn olarak gösterilmediði yýllarda Pele, Bobby Moore, Ardiles gibi efsane oyuncularýn rol aldýðý filmi seyretmek büyük olaydý.Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda toplama kampýnda tutsak tutulan bir grup futbolcunun Alman Subaylarýný 4-0 geriden gelerek 5-4 yenmesini anlatýyordu. Esas planlarý devre arasýnda yüzme havuzunun dibine açýlmýþ bir tünelden sývýþarak özgürlüðe kavuþmaktýr. Fakat kazanma hýrsý onlarýn çýkarak oynamayý tercih etmelerine neden olur. John Huston gibi bir ustanýn çektiði film tüm zamanlarýn en beðenilen ve bilinen futbol filmi oldu. Pele’nin kýrýk kolla attýðý röveþata golü nasýl hafýzalara kazýnmaz?
Huston’ýn Zoltan Fabri’nin en iyi filmi olarak gösterilen ‘Cehennemde Ýki Devre’ (1961) filminden bir hayli esinlendiðini de göz ardý etmemek gerekir. Arþivlere göz atýldýðýnda futbol üzerine film sayýsýnýn hatýrladýklarýmýzdan çok daha fazla olduðu görülür. Yine de büyük stüdyolarýn ve yapýmcýlarýn bu konuda motivasyon eksikliði çok belirgin. Hollywood’un Amerika’da çok popüler olmayan soccer (futbol) ile son yýllara dek çok ilgilenmediði bir gerçek. Diðer taraftan her hafta yirmi kamera ile canlý yayýnlanan bir doksan dakikayý heyecan içinde yaþayan, her futbolcunun türlü duygusal tepkisini yakýn plan anýnda izleyen seyirciye sinemanýn sunacaðý fazla bir þey kalmýyor. Ayný renklere gönül vermiþ arkadaþlarýyla heyecaný, sevinci ve üzüntüyü her hafta paylaþan bir taraftar için kurgusal futbol filmi belgesel kadar soðuk kalýr. Beyazperde de gördüklerinin onun adrenalinini yükseltmeye gücü yetmez.
Geriye otobiyografik veya futbolu arka plan olarak kullanan filmler kalýyor. Hollywood menþeli ‘Goal’ filmi son yýllarýn iyi hasýlat yakalayan filmlerinden birisi oldu. Meksika asýllý Munes’in keþfediliþ, yükseliþ öyküsü üç bölüm olarak planlanmýþ. Ýkincisi ilkinin baþarýsýnýn uzaðýna düþse de üçüncüsü merak edilmiyor deðil. 2001 yapýmý ‘Sýra Dýþý Sanýklar-Mean Machine’ sertliði ile ünlü eski futbolcu Vinnie Jones’un sürüklediði hapishanede geçen bir futbol öyküsüydü. Trafik cezasý nedeniyle hapse düþen eski futbolcu Danny Meahan gardiyanlar ve tutuklular arasýnda düzenlenen futbol maçýnýnýn en gözde oyuncusudur. Mahkumlarýn takýmýný yöneten Meahan bir çok baskýyla karþý karþýya kalýr. ‘Hayatýmýn Çalýmý-Bend Ýt Like Beckham’ (2002) oyuncularýnýn sempatik performanslarý yanýnda Ýngiltere’de yaþayan Hint ailesinin geleneklerine baðlýlýðýnýn sevimli portresi ve hepsinin üstünde futbola duyulan tutkunun sadece erkeklere mahsus olmadýðýný göstermesiyle baþarýlý bir film oldu. Otobiyografiler arasýnda geçen yýl gösterime giren Maradonna’nýn yaþamýný anlatan ‘Tanrý’nýn Eli’ düz, kuru bir otobiyografi olmaktan öteye geçemeyen bir filmdi. Bu türün en baþarýlý örnekleri arasýnda belgesel olarak çekilmiþ olan Zidane (2006) sayýlabilir. Real Madrid-Villareal arasýnda oynanan lig maçýnda tüm kameralar sadece Zidane’ý izler. Real Madrid’in yüzüncü yýlýnda çekilmiþ olan Real-La Pelicula ise takýmýn evrenselliðini vurgulayan yarý belgesel bir filmdi.
Futbolu otobiyografik anlatýlardan çok öyküye yedirerek nasýl bir tutku olduðunu gösteren filmler sinema tutkunlarý için her zaman daha ilgi çekici oldular. Bunlarýn içinde Tibetli Budist Khyentse Norbu’nun senaryosunu yazýp yönettiði ‘The Cup’ (1999) Budizm ve futbolu kaynaþtýran eðlendirici bir filmdi. Mistik ve buðulu havasýyla yaþantýnýn sessiz bir akýþ içinde geçtiði Tibet manastýrýnda Dünya Kupasý finali yaklaþtýkça bir kýpýrtý baþlar. Futbol tutkunu rahipler maçý seyredebilmek için çevre köylerden bir televizyon ayarlar. Futbolu seyrederken de kurallara kendi mistik öðretilerini eklerler. Bu ara Norbu’nun Amerika’da sinema eðitimi almýþ, Bertolucci’ye Küçük Budha filminde asistanlýk yaptýðýný da küçük bir dip not olarak ekleyelim.
Mahalle yaþantýsýný ve futbolu harmanlayan bizden yapýmlar da oldukça fazladýr. Futbolu fena halde hayata benzeten ‘Dar Alanda Kýsa Paslaþmalar’(2000) Bursa Esnafspor’un þampiyonluk mücadelesi çevresinde, sýð ve küçük yaþamlarý mükemmel yansýtýr. Dram ve gülmecenin ayný çerçevede yer aldýðý baþarýlý bir Serdar Akar filmi olarak hatýrlanýr. Kemal Sunal ‘ýn Gol Kralý Þaban’ý veya ‘Gülþah-Küçük Anne’ gibi filmlerde futbol hep vardýr. Metin Oktay’ýn kendi yaþamýný canlandýrdýðý Taçsýz Kral’dan sonra 1962 de futbol ve futbolcu Suphi Kaner ‘in baþ rolde oynadýðý ‘Gol Kralý Cafer’ güldürüsünde beyazperdeye yansýr. Ýki kiþilikli bir karakter olan Cafer hem kahveci çýraðý hem de ünlü kaleci Melih’tir. ‘L’Inafferabile-12’ adlý Ýtalyan komedisinin yerli uyarlamasý olan filmi Hulki Saner yönetir ve Yeþilçam’ýn Vahi Öz, Ýsmail Dümbüllü gibi ustalarý rol alýr. Yaþamý olaylar ile dolu olan kaleci Varol Ürkmez oyunculuða geçtikten sonra artistik uçuþlarýný filmlerinde de göstermeye baþlar. ‘Þekerli misin Vay Vay’ filmi için Fenerbahçe-Altay maçýnda çekim yapýlýrken Varol Lefter’in sýký bir þutunu havada lastik gibi kývrýlarak kurtarýr. Lefter tüm ciddiyetiyle hakeme gider ve ‘Bre hakem bey, burada maç mý oynuyoruz yoksa film mi çekiyoruz? Þu Varol denen adama baksana kaleci deðil aktör be’der. Ünlü futbolcularýn Yeþilçam serüvenleri Nejat Saydam’ýn yönettiði ‘Þenol Birol Gool’ ile devam eder. Kemal Sunal’ýn unutulmaz filmleri arasýnda yer alan ‘Gol Kralý-Ýnek Þaban’ kendine özgü tiplemeleriyle futbolu tüm karakterleriyle karikatürize eder.
Kulüp tutkusunu taraftarlarýn yaþam þekliyle anlatan filmler genelde Ýngiltere kökenli sinemacýlarýn imzasýný taþýyor. ‘Green Street Holligans’ (2005)West Ham taraftarlarý üzerinden holiganizmin tehlikeli dünyasýný, genç yaþamlarýn nasýl kaydýðýný anlatýrken genç yönetmen Lexi Alexandre bu huzursuz insanlarýn atmosferini mükemmel yansýtýr. Son yýllarda iyi bir çýkýþ yakalamýþ olan genç yönetmenlerden Nick Love’un yönettiði Football Factory (2004) holiganizme sýðýnmýþ sosyal sorunlu insanlarýn hikayelerini anlatýr. Nýck Hornby’nin ayný adlý romanýndan beyazperdeye uyarlanan ‘Fever Pitch-Futbol Ateþi’ tutkulu bir taraftar olmayý neþeli bir dille anlatýyordu. Futbol tutkusuyla iþsizliðin sorunlarýný unutmaya çalýþan bir avuç insanýn öyküsünü anlatan ‘Adým Joe- My Name is Joe’ ise Ken Loach etiketi taþýyan Pete Mullan’ýn mükemmel oyunculuðuyla ruhunu yakalayan, anýlmasý gereken bir film. Purely Beter-Daha Ýyisi Can Saðlýðý (2000) 15 ve 17 yaþýnda iki New Castle taraftarýnýn sezonluk bilet satýn alabilmek için para biriktirme mücadelesini anlatan bir film. Ünlü golcü Alan Shearer’nda kýsa bir rolünün olduðu film, taraftarlýðý mizahi bir dille ele alýyordu.
Futbol konusuna Uzak Doðu sinemasýnýn da kayýtsýz kalmasý düþünülemez. Japon yönetmen ‘Shaolin Futbolu’ eski bir futbolcunun Kung-Fu öðrencilerinden futbol takýmý kurmasýný anlatýr. Takým fantastik uçuþlar eþliðinde attýðý goller ve çalýmlar ile profesyonelleri yenilgiye uðratýr. Japon imzalý manga filmler küçük yaþtaki seyircileri televizyon karþýsýnda etkileyen kahramanlar yarattý. Küçük Golcü ve Strikers gibi diziler futbolu çocuklara sevdirmeyi amaçlýyordu.
Wim Wenders imzalý Peter Handke öyküsünden sinemaya uyarlanmýþ olan ’Kalecinin Penaltý Endiþesi- Die Angst des Tormanns beim Elfer’, Richard Harris’in son dönemine gelmiþ bir futbolcuyu canlandýrdýðý ‘Futbolcunun Sonu-Bloomfield’ futbolu karakterlerinin yaþamýnda bir parça olarak iþleyen filmler oldu.
Futbolsuz bir yaþamýn düþünülemeyeceði bir dünya düzeninde futbolsuz bir sinema da düþünülemez.
Emin Yeðinboy
23.06.2008