Ingmar Bergman ve Yüzler

26 Mart 2012 23:07 / 1597 kez okundu!

 


Anna Teyze Noel aðacýnýn altýndaki hediye sepetinden büyükçe bir paketi aldý ve Dag’a verdi. Dag heyecanla paketi açtý içinde bir film oynatýcýsý olduðunu gördü, eline aldý, yandaki kolu çevirerek oynamaya baþladý. 10 yaþýndaki kardeþi Ingmar, aðabeyinin aldýðý hediye ile ilgilenmeye baþlamýþtý. Yanýna yaklaþtý, oynatýcýyý eline almak istedi, aðabeyi izin vermedi.

Bi koþu odasýna gitti, avucu kurþun asker dolu geri geldi Ingmar. Elindekileri aðabeyine doðru uzattý ve oynatýcý karþýlýðýnda deðiþ tokuþ teklif etti. Dag bir kurþun askerlere, bir oynatýcýya baktý, aklýna kurþun askerlerden kurduðu ordu geldi ve kardeþinin uzattýðý askerleri avucuna aldý. Oynatýcý artýk Ingmar’ýn olmuþtu. Sinemanýn gelmiþ geçmiþ en büyük yönetmenlerinden olan Ingmar Bergman’ýn sinema ile ilk tanýþmasý böyle olmuþ. 1928 yýlýnýn Noel’inde aðabeyinden deðiþ tokuþ ile aldýðý çevirme kollu film oynatýcýsý sayesinde.

Yaþamlarý ve sinema arasýnda bir bað oluþturan yönetmenler, sýk sýk çocukluklarýna dönerek bu dönemi filmlerinde yeniden yaþarlar. Fellini, Rimini’de geçen çocukluk ve gençlik yýllarýný “Aylaklar” ve “Amarcord” üzerinden neþeli bir tonda sonsuzluða taþýrken, Ingmar Bergman çocukluðunu travmatik ve kabus dolu yýllar olarak anýmsadý. O dönemin travmalarýný Tanrý’yý sorgulayan, babayý yargýlayan unsurlarý birçok filminin ana temalarýna iliþtirdi. Son filmi olarak tittanýmladýðý “Fanny ve Alexander” çocukluðunun kabus yýllarýný üç saatlik bir epik öykü olarak anlattý. Protestan papazýnýn oðlu olarak dünyaya gelen Bergman dinin katý kurallarý altýnda yetiþti. Ceza, dua, itiraz edememe çocukluk yýllarýnýn karanlýðý, kabuslarýnýn kaynaðý olur. Babasýnýn sert, otoriter kiþiliði yalnýz küçük Ingmar’ý deðil annesini de yýpratýr. Annesi sonunda evi terk eder. Babasýnýn intihar etme tehdidi sonrasý tekrar geri döner. Ingmar annesi ile sýðýnma ve sevgi dolu bir iliþki yaþar. Yönetmenliðinin yüzleri ön plana taþýdýðý filmlerinde hep annesinin yüzünü canlandýrmaya çalýþýr. “Bir oyuncunun yüzü en güzel ifade aracýdýr. Bakýþlarý her þeyi anlatýr. Kamera tümüyle nesnel bir gözlemci gibi yaklaþmalýdýr ona…” Bu yaklaþýmýný en güzel ifade ettiði filmleri arasýnda "Sessizlik", "Persona", "Çýðlýklar ve Fýsýltýlar", "Sonbahar Sonatý", "Yüz Yüze" sayýlabilir.

“Ayna Gibi”, “Winter Light” ve “Sessizlik” oda üçlemesi olarak tanýmlanýr. Bunlarýn arasýnda “Sessizlik” içerdiði sinematografik büyü ve iletiþimsizliði en acýmasýz haliyle sunmasý açýsýndan sarsýcý ve unutulmazdýr. Bir tren seyahati sýrasýnda hastalanan Ester, kýzkardeþi Anna ve dokuz yaþýndaki Johan bilmedikleri bir þehirde konaklamak zorunda kalýrlar. Adý saný, lisaný belli olmayan bu ülkede askeri idareyi belirtir þekilde tanklar dolaþmaktadýr. Yerleþtikleri otelde akciðer hastalýðý artan Ester yataða baðýmlý olur. Kýzkardeþi Anna’dan daha fazla ilgi talep eder. Anna ise kendi dünyasýnda yaþamakta bir tatilci havasýndadýr; giyinir, kuþanýr eðlenceye takýlýr, tanýþtýðý bir garson ile ateþli bir seviþme yaþar. Ablasý Ester ile yaþadýðý þiddetli tartýþmada ondan ve onun yaþantýsýný yönlendirmeye çalýþmasýndan nefret ettiðini haykýrýr. Küçük Johan ise otel koridorlarýnda dolaþýr, bir cüce gösteri grubunun odasýna girer. Mutlu ve çocuktur. Hasta Ester’in bakýmýný yaþlý bir otel çalýþaný üstlenir. Tek kelime konuþamadan sevgi ve özenle iyileþtirmeye çalýþýr. Sonuçta Anna, Ester’i hasta yataðýnda býrakýr ve Johan’ý alarak trenle geri döner. Tanrý’nýn sessizliðe bürünüp kimseye yardým etmediði, sevginin boþluða dönüþtüðü, bireylerin þüpheye düþtükleri bir durumdur. Pencereden süzülen ýþýk yatakta yalnýzlýðýn ve hastalýðýn pençesindeki Ester’in yüzünü aydýnlatýr. Tanrý sýkýþmýþ kuluna ýþýðýný göndermiþtir. Filmin umut veren tek sekansý olur.

“Persona” odak noktasýna yine iki kadýnýn iliþkisini alýr. Sahnede Elektra’yý oynarken aniden susan Elisabeth’in rehabilitasyonu için hemþire Alma görevlendirilir. Susan ve susmayan iki kadýnýn birlikteliði zamanla maske-yüz, gerçek-yalan, rol-kimlik ikilemleri arasýnda deðiþmeye baþlar. Karakterlerin kýrýlmaya baþladýðý birisinin diðerine dönüþmeye baþladýðý görsel estetik unutulmaz bir sekans olur. Yüzlerin tüm ekraný kapladýðý, bakýþlarýn seyirciye karþýlýk verdiði anlar onlarý kýrýlmaya, deðiþime ortak eder. Düþ ve gerçeðin birbirine iç içe geçtiði öyküde hemþire Alma kasýtlý konuþmayan hastasýnýn maskesini düþürür onun gerçeðini çözer. Bu süreci yaþarken kendi içinde yaþadýðý deðiþim de sarsýcýdýr, kendi gerçeðini yitirir.

“Çýðlýklar ve Fýsýltýlar” bir kez daha kýz kardeþler arasýndaki sevgisizliðe odaklanýr. Agnes acýlý bir hastalýðýn pençesinde kývranmaktadýr. Ölüm döþeði baþýnda toplanan diðer kýz kardeþler Karin ve Maria, bakýcý Anna çaresizce çýrpýnmaktadýr. Maria, Karin ile aralarýndaki sevgisizliðe son vermek istemektedir. Ýletiþimsizliði tensel dokunuþ, þefkat ile yýkmaya çalýþýr. Karin ona karþý hissettiði sevgisizliði sözlere döker, sonrasýnda Karin’in sýcak yaklaþýmýndan etkilenir. Her iki kýz kardeþ mesafeli, sevginin gösterilmediði evlilikler ile mutsuzdur. Bergman kullandýðý koyu kýrmýzý tonlar ile tüm filmi boyuyor. Odalar, duvarlar, mobilyalar, yüzleri aydýnlatan ýþýklar, sekanslar arasý geçiþler her þey kýrmýzýya boyanmýþ. “Kýrmýzý ruhun rengidir” der Bergman. Ýletiþimsizlik ve sevgisizlik geçmiþi ve bugünü esir almýþtýr.


Emin YEÐÝNBOY

26.03.2012




 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.