Politik sinema içinde darbe filmleri
03 Aralýk 2012 11:28 / 1557 kez okundu!
"Darbe filmlerinin tarafsýz olma gibi bir lüksü yoktur. Hesaplaþma, gerçeðe ulaþma yolu ancak böyle gerçekleþir." (Costa Gavras)
***
Sinema politikayý da gerilim, casusluk, aksiyon, dokü-drama gibi birçok alt türüyle harmanlar. Politikanýn kenarýndan, kýyýsýndan bulaþmadýðý sinema türü yok gibidir. Politik sinemanýn en çarpýcý parçasýný da darbe filmleri oluþturur. Bu filmler yaþanmýþ acýlarý, kayýp bir zaman içinden geriye çaðýrýr. Resmi tarihin izin vermediði bellek parçalarý bu filmlerde bütünlenir. Yönetmen müdahalesinin önemli olduðu bir türdür darbe filmleri. Costa Gavras “Ölümsüz-Z”ün baþlangýcýnda aniden donan general görüntüsü üzerine düþtüðü “hikayenin gerçek olaylarla yaþayan ya da ölü gerçek kiþilerle gösterdiði benzerlikler tesadüfi deðil, kastidir” notuyla varlýðýný ve tarafýný belli eder. Darbe filmlerinin tarafsýz olma gibi bir lüksü yoktur. Hesaplaþma, gerçeðe ulaþma yolu ancak böyle gerçekleþir.
Costa Gavras bu türle adý özdeþleþmiþ önemli bir yönetmendir. “Ölümsüz-Z” (1969) solcu politikacý Grigoris Lambarkis’in suikaste kurban gitmesinin ardýndaki iþ birliðini anlatýrken, cunta döneminin uygulamalarýný, yasaklarýný tüm çýplaklýðýyla ortaya döktü. Ayný yönetmenin diðer bir baþyapýtý “Kayýp-Missing” (1982) Þili’de Pinochet’nin, Marksist Baþkan Allende’ye karþý yaptýðý askeri darbenin ön ve arka yüzünü anlattý. Ýncil araþtýrmacýsý orta sýnýf bir Amerikalý olan Ed Norton (Jack Lemmon) darbeden iki gün sonra Þili’de ortadan kaybolan oðlu Charles’ý aramak için bu ülkeye gelir. Araþtýrdýkça basit bir kaybolma olmadýðý gerçeðiyle karþýlaþýr. Oðlunun ABD’nin darbedeki rolü üzerine bazý gizli bilgilere ulaþtýðýný ve bu nedenle ortadan kaldýrýldýðýný anlar. Cenazesini bile alamadan geri döner. Bir stadyum dolusu tutuklu insan arasýnda, elinde megafon oðlunu aramasý unutulmaz bir sekanstýr.
Darbelerden en fazla çekmiþ olan Güney Amerika ülkelerinden Arjantin Fernando Solanas, Marco Bechis, Alejandro Agresti, Pineyro gibi yönetmenler sayesinde, geçmiþiyle hesaplaþmayý etkileyici filmlerle sundu. Bunlar arasýnda Bechis’in “Olimpo Garajý” (1999) yüzde tokat gibi patlayan bir filmdir. Gençlerin evlerden, sokaklardan silah zoruyla toplanýp her türlü iþkenceyle sorgulanmasýný anlatýr. Ýþkenceyi göstermeden kapalý kapýlar ardýnda tutup, onun acýlarýný hissettiren Bechis, binlerce kayýp gencin sonunun askeri uçaklardan canlý olarak atýldýklarý okyanus sularý olduðunu gösterir. “Güney-Sur” (1988) Solanas’ýn þiirsel bir anlatýmla Floreal’in ve Arjantin’in kayýp zamanlarýnýn peþine düþer. Cuntanýn yýkýlmasýyla hapisten salýverilen Floreal, eski sokaklarýna döner. Her meydan, her kapý, her pencere geçmiþin anýlarýný tekrar canlandýrýrken, tüm öyküye eþlik eden Astor Piazzola’nýn eþsiz tangolarý ise lirizmi zirveye taþýr.
Ülkemizde 12 Eylül sonrasý “Sen Türkülerini Söyle-1986”, “Kara Sevdalý Bulut-1986”, ”Su Da Yanar-1986”, “Bütün Kapýlar Kapalýydý-1989” gibi filmlerde darbenin solcularý kýrmak içi yapýldýðý söylemi hakimdi. Solculara yapýlan iþkence ve sorgulamanýn dýþýna çýkmayan, bu darbenin toplum üzerine yaptýðý etkilere yanaþmayan filmler oldular. “Beynelmilel”i bu konuda farklý bir yere oturtmak gerekiyor. Cunta yönetiminin küçük bir kasabadaki hayatý nasýl zapturapt altýna aldýðýný, sadece solcularýn deðil herkesin yaþamýný etkilediðini etkileyici bir dille anlattý. Bu filmin izinden giden “Eve Dönüþ” (2006) de darbenin toplumun her katmanýna yayýlan yýkýcýlýðýný gösterdi.
Emin YEÐÝNBOY
03.12.2012