Zaman Yolcusunun Karýsý
14 Ekim 2009 13:30 / 1890 kez okundu!
Zamanýn eskitemediði bir aþk
Yönetmen: Robert Schwentke
Oyuncular: Eric Bana, Rachel Mcadams, Ron Livingston
‘Zaman Yolcusunun Karýsý’ sýra dýþý bir aþký, fantastik bir yaþam akýþý içinde anlatýyor.
Erkek, genetik olduðu düþünülen bir hastalýðýn yaþamýný alt üst etmesine engel olamýyor. Kendi kontrolü dýþýnda, bir epilepsi nöbeti yaþar gibi, zaman içinde yolculuða çýkýyor, bilmediði yerlere veya kendi geçmiþine gidebiliyor. Her seferinde yeniden doðarcasýna, çýplak olarak düþüyor bir kara parçasýna. Geçmiþteki olaylara müdahale edebilme gücü yok. Kendi geleceðini de göremiyor. Döndüðünde ise her þeyi unutuyor. Ýliþkinin kýz tarafý bu durumdan hiç mutlu deðil. Nasýl olsun? Yaþanacak en mutlu anda aniden ortadan kaybolan bir sevgiliyi kim ister ki? Ýkiliyi kozmik güç gibi birleþtiren aþk olmasa, olmayacak bir birliktelik. Doðacak bir çocuðun bilinmeyen bu gene sahip olup, ayný yolculuklara çýkma olasýlýðý çiftin arasýnda büyük bir soru iþareti olarak durmaktadýr.
Hikaye insanlýðýn en büyük hayallerinden olan zaman içinde yolculuðun getirebileceði mutsuzluluklarý, muhteþem bir aþk zarfý içinde sunuyor. Henry De Tamble (Eric Bana) zaman içinde yaptýðý yolculuklar sýrasýnda önce sevgilisi ve sonra karýsý olan Clare ile karþýlaþtýðýnda kendisi kýrk, o ise altý yaþýndadýr. Sonrasýnda defalarca karþýlaþýrlar, zamanla onun eðitmeni, arkadaþý ve sevgilisi olur. Þimdiki zamanda karþýlaþtýklarýnda ise kendisi yirmi sekiz, Clare ise yirmi yaþýndadýr. Audrey Niffenegger’in çok satan ve bol katmanlý romanýndan uyarlanan filmde öykü çok daha basit ve aþký ön plana çýkaran bir senaryoya çevrilmiþ. Yoksa romandaki onca detay ile baþa çýkmanýn ve anlaþýlýr bir senaryoya dönüþtürmenin yolu çok zor olurdu.
Yönetmen Robert Schwentke, kendisini Jodie Foster’in baþ rolde oynadýðý Uçuþ Planý filminde tanýmýþtýk, karanlýk atmosferi içten bir aþk öyküsü ile harmanlamanýn üstesinden geliyor. Alman asýllý yönetmen, bu ülkenin Hollywood’taki yeni jenerasyonunun önde gelen temsilcilerinden birisi olacaðý muhakkak. Eric Bana ve Rachel McAdams arasýndaki tutan kimya aþk hikayesini inandýrýcý kýlýyor. Bana, fiziðini ön plana çýkaran roller kadar bu tür zor karakterlerde de son derece inandýrýcý olmayý baþarýyor. Mc Adams, The Notebook’ta sergilediði romantik performans sonrasý bu kez daha dramatik bir karakter çiziyor. Ve çok baþarýlý.
Ýnsanlýðýn en büyük hayallerinden birisi olan zaman içinde yolculuðu bu film sonrasý çok arzulayan çýkabileceðini beklemiyorum. Geçmiþe gidip acý olaylarý bir kez daha yaþamak, hele hiç birisine müdahale edememek acý verici. Geleceði ise bir þey deðiþtiremeden öðrenmek tam bir çaresizlik olurdu. H. G. Wells’in 1895’de yazdýðý ‘Zaman Makinesi’ romanýndan sonra Einstein, Gödel baþta bir çok fizikçi bu konuyu bilimsel olarak kanýtlamaya çalýþtýlar. Sonuç fiziksel olarak gerçekleþemeyeceði, gerçek olsa bile çýkabilecek sonuçlarýn kaderin neden-sonuç iliþkisine ters düþebileceði þeklindeydi. Filmin hikayesi bu gerçeði net olarak ispatlýyor. Film kesinlikle kitabý okumak dürtüsü yaratýyor.
Benjamin Button sonrasý fantastiði ve aþký mükemmel harmanlayan bir film.
Emin Yeðinboy
14.10.2009