Devlet terbiyesi

15 Ekim 2011 16:26 / 2201 kez okundu!

 


Totaliter yönetimlerde devlet kutsanmış bir konumdadır. Devlete hizmet etmek en kutsal görevlerdendir. Hatta, devlet o düzeyde kutsanmıştır ki, devlet için ölen “şehit” olur! Şehitlik kavramının tek ölçüsü olarak, devlete hizmet esas alınır.

Türkiye’de yaşayanlar çok iyi bilirler ki, “devlet baba” zihniyetiyle nice kuşaklar yetiştirildi! Vatandaş hep devletin hizmetkârı olarak görüldü. Bu geleneği merhum Turgut Özal, "Devlet vatandaşın hizmetkarıdır; vatandaş devletin değil" sözleriyle bozmuştur!

Devleti kutsayan paradigmalarla yetişen kamu görevlileri, kendilerini devlet gibi görürler! Nitekim son günlerde Diyarbakır'da, BDP Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken'le atışan polis, Milletvekiline hitaben "Ben de devletim" demiştir!

Öğrencilik yıllarımızda gözaltına alındığımızda, gece bekçileri yanımıza gelip, "Biz devletin bekçisiyiz. Bizim göreviğmiz devletimize sahip olup, korumaktır..." gibi sözler söyleyip bizi hem azarlarladı hem de nasihat ederlerdi. Sanki bu mübarekler olmasa devlet yıkılacakmış gibi havaları vardı.

Devlete sadakat artık toplum içinde de yaygınlaşmıştı. Okullarda bile öğretmenlerimiz yaptığı konuşmalarda "Okuyup adam olunuz, devletinize ve milletinize hayırlı vatandaşlar olunuz..." diye; bizleri telkin ederlerdi. Yapılan tüm konuşmalara dikkat ettiğimizde, devlet kelimesi, millet kelimesinden önce kullanılır! Bu da, devletin milletten daha önemli olduğunun kanıtıdır.

Hele küçük taşra vilayetlerinde ve kasabalarında devlet memuru olmak bir imtiyazdır. O memurun hanımı, eşinden daha çok forslu olmağa çalışır. O da kendisini devletin bir organı gibi görmeğe çalışır. Ne de olsa sırtlarını devlete dayamışlardır! Ulusal bayramlarda memur hanımları imtiyazlı olduklarını göstermeğe çalışarak protokole yakın yerde otururlar. Memur çocukları da kendilerini diğer halk çocuklarından farklı göstermeğe çalışırlar.

Cumhuriyetle birlikte devlet kapısı adeta bir geçim kapısı olmuştur. Devlet kapısında görev almak, bir imtiyaz yani ayrıcalıktır. Devlete sadakat bir vefa örneğidir. Devletin yanlış uygulamalarını eleştirmek de bir ihanet sayılır, devleti eleştirenlere vatan haini gözüyle bakılırdı.

Devlet, dinle özdeşleşmiştir adeta. Beceriksiz insanlar için "Ne dine faydası var, ne de devlete" tabiri kullanır. Bu tabir yani söylem bile dinle devletin özdeş algılandığının kanıtıdır. Devlet malı ile yetim hakkı bir tutulur. Devletin malını hak etmeden yemekle, yetim çocukların hakkını yemek aynı anlama gelir.

Oysa ki bazı üst düzey devlet görevlileri ile devletle iş yapan bazı iş adamaları da devlet malını, deveyi hamuduyla yutar gibi kendi aralarında paylaşırlar. Bu vatandaşlarımız da "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" zihniyetiyle hareket ederler! Kısacası küçük memurlar için devletin malı, tüyü bitmemiş yetim hakkı olup; haram sayılıyor. Üst düzey bürokratlar ve devletle iş yapan iş adamaları için de, helal sayılıp, yemeyen domuz oluyor!

Büyük kentlerin mutena ve güzel semtlerinde, vaktiyle üst düzey bürokratlık yapmış insanların en az iki veya üç tane dairesi vardır. Tatil beldelerinde bir yazlığı da muhakkak vardır. Bu variyetin kaynağını da, hanımlarının yapmış olduğu tasarufa dayandırırlar. Bu mülklerin bir maaş ya da iki maaşla alınmayacağı da bilindiği halde, “hanımlarının tasarrufları” sonucu bu mülklere sahip olmuşlardır!

Türkiye bürokrasisinde temel esas disiplindir. Disiplin olayı, askeri bürokraside ve poliste en katmerleşmiş haliyle görülür. Sivil bürokraside de durum üç aşağı beş yukarı aynıdır. Astla üst arasında bir sorun olsa, daima üst haklıdır. Hangi ast personel, üstlerine saygılı evet efendimci olursa, onun önü açılır! O yükseltilir, liyakat pek önemli değildir. Önemli olan, itaat etmektir. Bu geleneği merhum Neyzen Tevfik şu dizeleriyle hicvetmiştir:

"Asrın bir umdesi var hak kapanın laf bağıranın, mantık şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca, Kürsü-i liyakat pezevenk puşt olanındır!"

Merhum Neyzen, bu dizeleriyle Türkiye’nin devlet ve bürokratik yapısını çok güzel analiz etmiştir. Bürokrasideki yükselme kriterlerini de kendi tarzıyla çok güzel açıklamıştır. Merhum Neyzen Tevfik'i bu gerçekçi ve dahiyane hicvinden dolayı sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum...

Kısacası içinde yaşadığımız devletin yapısı ve hali budur. Yenilikler de Osmanlıdan beri, elitist bürokrasiyle halka sunulmaktadır. Tek partili dönemin ünlü Ankara valisi Nevzat Tandoğan: "Bu ülkeye Komünizm gerekiyorsa,onu da biz getiririz" diye boşuna dememiştir! Bu konularda detaylı bilgileri sayın hocamız Prof. Dr. Fikret Başkaya'nın “Paradigmanın İflası” adlı kitabında bulabilirsiniz. Bu vesileyle de sayın Başkaya'ya da sevgi ve saygılarımı iletiyorum...


Erkan ARSLAN

15.10.2011

Son Güncelleme Tarihi: 17 Ekim 2011 14:34

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
16 Ekim 2011 08:08

hurkus

Devlet milletin hastasıymış!

Diyarbakır’da 9 ekimde düzenlenen eylemde sivil polis müdürüyle yumruk yumruğa gelen BDP Bingöl Milletvekili İdris Baluken, o polisin bir dönem hastası olduğunu belirtti

Diyarbakır’da 9 ekimde düzenlenen eylemde sivil polis müdürüyle yumruk yumruğa gelen BDP Bingöl Milletvekili İdris Baluken, o polisin bir dönem hastası olduğunu belirtti. Gemlik yürüyüşüne izin verilmemesini protesto için yapılan Diyarbakır eyleminden akıllarda bir fotoğraf karesi kaldı. BDP milletvekili İdris Baluken ile sivil bir polis amirinin yumruk yumruğa geldiği anda birbirlerine “Sen kimsin/ben milletim, milletin vekiliyim/bende devletim” diye bağırması hâlâ hafızalardayken, Baluken çok ilginç bir açıklama yaptı. Doktor olan Baluken, Diyarbakır’da görev yaptığı yıllarda tartıştığı polis amirini uzun süre tedavi ettiğini belirterek, “Yaşanan ortam biz iki insanı nasıl böyle karşı karşıya getiriyor, vicdanlara bırakıyorum” dedi. Taraf’a konuşan Baluken, şunları söyledi: “Ben Diyarbakır’da görev yaparken, bu kişi Yenişehir İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde polis amiriydi. Bana öneri üzerine gelmişti. Kronik Astım hastalığı tedavisi görüyordu. Bana geldiğinde, daha önce yanlış tedavi uygulandığı için durumundan şikâyetçiydi. Kontrolünü yaptıktan sonra uygun ilaç uygulaması başlattık, iki hafta sonra kontrole geldiğinde durumu epeyce iyiye gidiyordu. Bu çerçevede takibini yapmış olduğum bir hastamdı ve tanıyordum. Dışarıda karşılaştığımızda veya kontrole geldiğinde gayet saygılı bir şekilde ‘Hocam’ diye hitap ederdi. Ama milletvekili kimliğimle en son karşılaştığımızda bu saygılı yaklaşımdan eser yoktu.”

Taraf (16.10.2011)

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.