Firavun ve Musa
18 Ağustos 2013 21:41 / 1661 kez okundu!
Mısır’daki Sisi darbesine karşı çıkan devrik cumhurbaşkanı Mursi yanlılarının katledilmelerine sinirlenen Başbakan Recep Tayip Erdoğan “ Mısır halkının, pek yakında bu firavunların tahtlarını başlarına yıkacak bir Musa çıkaracağına inanıyorum” diye bir konuşma yaptı.
Zaten halk arasında da “ Her Firavunun bir Musa’sı olur !” diye bir söz vardır. Bu sözde de görüldüğü gibi Musa, ezilenden yana; ezen Firavuna karşı mücadele eden, bir kahramanlık figürüdür.
Bilindiği gibi, Musa İsrail oğullarının peygamberidir. Tevrat adlı kutsal kitap Hz. Musa’ya indirilmiştir. İsrail oğullarının peygamberleri aynı zamanda İslam aleminde de aynı kutsallıkla sevilir ve saygı görürler. Çünkü, İslam dinindeki imanın şartlarından biri de; Allah’ın gönderdiği peygamberlere inanmaktır.
İsrail oğulları, Hz. Yusuf zamanında Mısır’a gitmişler ve asırlarca Mısır’da yaşamışlardı. Mısır medeniyetine de büyük hizmetleri olmuştu.
İlk Çağ devletlerindeki yönetici krallar aynı zamanda bir kral tanrıydılar. Mezopotamya’nın Nemrut’u ve Nil’in Firavun’u birer kral tanrıydılar!
Hz. Musa, M.Ö. 13. asırda Mısır Firavunları tarafından baskı altında tutulan ve eziyet gören İsrail oğullarını; İsrail oğullarının ana vatanı Kenan diyarına getirilmesi sırasında büyük mücadele vermiştir.
Hz. Musa’nın mucizelerle dolu Asası varmış ve mitolojiye göre, asasını Kızıl Deniz’e vurmuş; Kızıl Deniz’i ikiye ayırarak kavmini karşı kıyıya geçirmiştir.
Kenan diyarı Şeria Nehri’nin (Ürdün Nehri) batısında yer alan Antik topraklardır. Musa Peygamber kavmini Kenan diyarına getirirken yolda ölmüştür. Kardeşi Harun ve Yuşa Peygamber; İsrail oğullarını Kenan’a getirmiştir!
Musa peygamberin Firavun zulmüne karşı mücadelesi; bu ünlü “ Her Firavunun bir Musa’sı olur” sözünün kaynağıdır!
Günümüzde ise başka diktatörleri Firavunlara benzetenlere bir bakalım; kendileri ne kadar Musa’dır?
1923’te kurulan cumhuriyetin tarihine kısaca bir bakalım. Farklı inançlara asla hoş görüyle yanaşılmamıştır. Ermenilere karşı ön yargılı, düşmanca ve ötekileştirici yaklaşımlar bunu doğrulamaktadır.
Rumlar ve diğer gayrimüslim topluluklar içinde; bu ön yargılar halen geçerlidir. El konulan ve bir türlü iade edilmeyen vakıf malları, varlık vergisi ve de 58. yılına ramak kala insanlık ve Türkiye tarihinin yüz karası; 6 – 7 Eylül 1955 olaylarındaki utanç sayfaları da, bunun açık kanıtıdır!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kasılarak ve gurur duyarak söylediği 1071 Malazgirt Meydan Savaş’ında Selçuklulara din kardeşleri olduklarından dolayı yardım eden Kürtler; hep din kardeşliği felsefesinden hareket ederek, Milli Mücadele’ye kadar Türklere yardımcı oldular.
Türklerin en zor zamanlarında, yardımını din kardeşliği gerekçesiyle Türklerden esirgemeyen; Kürtlerin kazancı ne oldu?
Yok sayılmaları ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılarak, dillerinin, kültürlerinin ve kimliklerinin yasaklanması oldu!
Devletin inkarcı politikalarına karşı çıkan Kürtler, tek partili Kemalist dönemin en güçlü lideri M. Kemal’in talimatlarıyla soykırımlara uğradılar. 1925 Şeyh Sait İsyanı ve sonrası çeşitli yerlerdeki katliamlar, Zilan Deresi ve Dersim Katliamları bunun açık kanıtıdır. Sürgünler ve köy yakmaları da ayrı bir zulümdür!
1990’lı yıllardaki faili meçhul (faili belli) cinayetler, asit kuyuları, köy yakmalar ve boşaltmalar…
Günümüz Mısır’ında bu olaylar olmadan önce, daha beteri 1990’lı yıllarda Türkiye’de oldu. 1991’de Türkiye’nin ilk faili meçhul cinayeti kurbanı olan merhum Vedat Aydın’ın cenaze töreninde, zamanın jandarma bölge komutanı İsmet Yedi Yıldız’ın emriyle; cenazeye katılanlara ateş açılıp, onlarca insan katledilmiştir!
1992 Şırnak, Cizre ve Nusaybin’deki Newroz olaylarında, bayram kutlayan Kürt sivillerin üzerine devlet güçlerince ateş açılması sonucu yüzlerce masum sivil Kürt katledilmiştir!
2003’den sonra da, Kürtler üzerinde aynı baskı politikaları devam ediyor!...
İHD ve Mazlum – Der raporlarına göre; AKP hükümeti döneminde, 179 Kürt çocuğu güvenlik güçlerince katledilmiştir!
Roboski vahşetinden sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu katliamı yapanlara, “görevlerini layıkıyla yaptılar” diye teşekkür etmiştir!
Başbakan Erdoğan, Almanya’da ana dille eğitimi savunup, asimilasyonu bir insanlık suçu ilan ederken; kendi ülkesinde, özel okullarda bile, Kürtçe anadille eğitime karşı çıkıyor! Ne güzel tam da “ Bu ne perhiz; bu ne lahana turşusu” sözünü çağrıştırıyor!
M. Kemal’den, Tayyip Erdoğan’a kadar olan süreç içersinde başta Kürtler, diğer halklar, farklı dinler ve inançtaki insanlara uygulanan insanlık dışı politikaların neresi Musa’dır?
Firavunun İsrail oğullarına rahmet okutan politikalardan başka bir şey değildir!
Adaletsiz gelir dağılımlarını bile görüyoruz; temel tüketim mallarına yapılan zamlara karşı, sabit ve dar gelirlilerin maaşlarına iki taksitle yapılan zamlar, Musalık bir politika mıdır, yoksa firavunluk bir politika mı?
Bunları göz önüne getirdiğimizde, kimse kendisini Musa sanmasın. Çünkü Musa halkı için kendisini feda etti. Musa halkının sırtından para kazanıp, zengin olmadı! Musa halkı arasında dengesiz paylaşımlar yapmadı ve kavmini katletmedi; kavmine zarar verenlere sahip çıkıp teşekkür etmedi!
Kısacası, Türkiye’yi yönetenler, kendi gözlerindeki merteği görmeden; el gözünde diken arıyorlar!
Mısır’da katledilen sivil göstericiler için haklı olarak tepki gösterenler; acaba Rojava’da katledilen masum siviller için neden tepki göstermediler?
Yoksa bunlara göre Kürtler Müslüman değil midir? Mazlum – Der ve İhsan Eliaçık hoca Rojava’ya tepki gösterdiler. Bu vesileyle de Mazlum – Der’e ve sayın İhsan Eliaçık’a da bir Kürt olarak teşekkür ediyorum…
Rojavada’ki vahşete Kürtlerin birlikte ses çıkarmaları ayrı bir gurur kaynağıdır. Yine, bazı Türk aydınlarının da insani olarak gösterdikleri tepkilere de teşekkür ederim…
Musalık hayali içersinde olanlar da, Rojava’da ve Suriye’de insanları katleden, kelle kesen, insan yüreği yiyenlere; açıkça sahip çıkıp, yardım ediyorlar!
Eli kanlı El Kaide/ El Nusra üyelerine sınır kapılarını sonuna kadar açarak; Suriyeli masum Rojava Kürtlerine sınır kapılarını kapatıp da, çoluk çocukları ilaçsız, gıdasız bırakmakla da Musalık yapılmaz!
Sınır kapılarının Rojavalı Kürtlere kapalı tutulmasında BDP’nin de kabahati var. AKP hükümeti Rojava’ya giden yardımlar için sınır kapılarını kapatırken; neden uluslararası yardım kuruluşu olan Kızılhaç’a başvurup devreye sokmadılar?
Kızılhaç devreye girerse, Türkiye mecburen sınır kapılarını Kızılhaç’a açar; eğer açmazsa, uluslararası tepkilere maruz kalır ve sorumlu tutulur!
Erkan ARSLAN
18.08.2013
Son Güncelleme Tarihi: 20 Ağustos 2013 00:16