Gazeteci ve Ölüm

27 Eylül 2011 17:03 / 2355 kez okundu!

 


Canlıların temel özelliği doğmaları, büyümeleri ve ölmeleridir. Devletin her gün ant içme törenleriyle varlığımızı bir etnik guruba armağan ettiğimiz mekteplerinde canlı tanımı bize böyle öğretildi. Kısacası her canlı belli bir süre yaşar ve sonra ölür.

Milletvekilimiz sayın Prof. Dr. Binnaz Toprak hanımefendiyi ürküten “Her Canlı Ölümü Tadacaktır” ayet ve hadislerde belirtildiği gibi, tüm canlılar yaşama süreci tamamlandığında ölecekler. Canlıların insan da dahil olmak üzere yaşama sürecine halk dilinde “ecel” derler.

Canlıların bir de kendi yaşama süresi dışında, harici yani dış nedenlerle yaşamlarının sona erme olayı vardır. Bir çiçeğin dalından koparılması, o çiçeğin ölümü demektir. Çünkü, koparılan çiçek dalında dursaydı, kendi yaşam süreci içersinde daha uzun yaşayacaktı. Bir hayvanın avlanması olayı da çiçek meselesine benzeyen bir olaydır. Eğer, insafsız avcı bu hayvanı öldürmeseydi, hayvan doğal sürecinde yani kendi eceliyle ölecekti. Düşünün bir de bu zavallı hayvanın yavruları varsa ve annelerinin bakımına da muhtaçlarsa, bu insafsız avcı, zavallı yavruların ölümüne de sebebiyet verecektir!..

İnsanlar, zevkleri için çiçeklerin ve hayvanların yaşama haklarını ellerinden alırlar. Bu olayları bir cinayet olarak görmezler, aksine gayet doğal bir olay olarak görürler. “Allah, çiçekleri koklamamız için, hayvanları da yememiz için yaratmıştır” diye gayet doğal hareket ederler…

Gelelim meselenin önemli noktasına; bir olay vardır ki, bir insanın yaşamı başka bir insan tarafından sona erdiriliyor! İnsanlar buna katletme ve cinayet gibi alçaltıcı sıfatlar kullanırlar. Hele bu cinayetler birkaç insan ya da daha fazlası olunca “Katliam” adını alır. Eğer, bu insan öldürme olayları, bir etnik gurubun hedef alınması ve yok edilmesine yönelikse; buna “ Soykırım” denir. Geride bıraktığımız 20. yüzyıla “ Soykırımlar” asrı desek hiç abartmamış oluruz. 1915 Ermeni Tehcir ve Soykırımı, bu yüzyılın ilk soykırımıdır. Nazilerin Yahudi Soykırımları da bu yüzyılın yüzkarası olan bir olaydır. Yine bu kara yüzyılda insanlık tarihi iki büyük dünya savaşı yaşadı. Bu savaşlarda milyonlarca insan katledildi. Bu savaşların askerlerden sonra en büyük kurbanları arasında hiç şüphesiz ki gazeteciler gelir. Cephede pek çok gazeteci de savaş kurbanı olarak yaşamını yitirmiştir. Savaş kurbanı gazeteciler konusu aslında akademik tez çalışma olması gereken bir konudur!

Totaliter yönetimlerde de en zor meslek gazeteciliktir. Sansür ve adli kovuşturma arsında sıkışıp kalırlar. Cezaevlerini de, en çok basın yayınla uğraşan düşünce suçluları doldurur. Ülke olarak bu olaylara yabancı değiliz!

Gazetecilik mesleğini hele haber toplayan muhabirlerin çektiği sıkıntıları görsel medyada görüyoruz. Saldırıya uğruyorlar, coplanıyorlar ve kameraları kırılıyor…

Gazetecilerin maruz kaldığı bu uygulamalara bazen çağdaş batılı toplumlarda da rastlıyoruz. Fakat, çağdaş batılı toplumlarda gazeteci öldürülmesine pek rastlamıyoruz! Gazetecilerin öldürülme oranında eğer kişi başına düşen gayri safi milli hasıla gibi hesaplansa Türkiye, tüm ülkeleri sollayıp geride bırakır.

Türkiye basın tarihinde aslında ilk öldürülen gazeteci Ali Suavi’dir. Ali Suavi başyazarlık yaptığı Muhbir Gazetesi'ndeki yazılarından dolayı değil, Çırağan Sarayı baskını sırasında Beşiktaş Saray Muhafızı Hasan Paşa (Yedi sekiz Hasan Paşa) tarafından kafasına bir sopa vurularak öldürülür (1878).

Yazılarından ve fikrinden dolayı ilk öldürülen gazeteci, Hasan Fehmi Bey’dir. Hasan Fehmi Bey, Kürt fikir ve düşünce adamı Osmanlı'nın ilk liberallerinden, Mevlanzade Rıfat Bey’in çıkardığı; Serbesti Gazetesinin başyazarıydı. Hasan Fehmi Bey, yazılarında İttihat ve Terakki yönetimini çok sert biçimde eleştiriyordu. 6 Nisan 1909’da Galata Köprüsü'nde suikaste uğradı. Böylece ilk basın özgürlüğü şehidi oldu. Failleri elbette belli, İttihatçı tetikçilerdi. Büyük şüphe tetikçi Yakup Cemil’in üzerindedir!

Bundan dolayı, 6 Nisan tarihi basın şehitleri günü olarak anılır!...

İttihatçılar, Hasan Fehmi Bey’i katletmekle yetinmediler, Daha sonra bir başka muhalif gazete olan, Sadayı Millet Gazetesi’nin başyazarı Ahmet Samim Bey’i 9 Haziran 1910’da Bahçekapı'da katlettiler!

Bu gazeteci cinayetlerinden sonra, çorap söküğü gibi planlı ve organize bir şekilde gazeteci öldürmek olayı, İttihat ve Terakki’den kalma bir gelenek halini almıştır!...

6 Nisan 1909’da Gazeteci Hasan Fehmi Bey’in katledilmesinden, 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledildiği güne kadar, merhum Hrant Dink de dahil olmak üzere seksen iki (82) gazeteci katledilmiştir!

Hele 1990’lı yıllar gazeteci katliamları bakımından en utanç verici yıllar olmuştur. Bu yıllarda, Kürt gazeteciler ve ilerici aydın gazeteciler hep katledilmiştir! Apé Musa (Musa Anter), yetmiş yaşının üzerindeyken katledildi. Özgür Gündem Gazetesi bombalandı ve içinde çalışan bir elemanı da yaşamını yitirdi.

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, biraz şüpheli davranmasa ailesiyle birlikte katledilecekti. Kendini feda etti ve otomobiline konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi.

Bunlar sıradan ve tesadüfi olaylar değildir. Bu cinayetlerin hepsi önceden planlanmış ve uygulanmıştır. Günümüzde bu pislikler yavaş da olsa aydınlatılmaya çalışılıyor. 1990’lı yıllarda meydana gelen bu olaylardan ve faili meçhul cinayetlerin vebalinden, zamanın hükümeti ve MGK üyeleri kurtulamazlar!

19 Ocak 2007’de kahvede oturmuş çay içip sohbet ediyorduk. Birden televizyonlar, önce alt yazıyla daha sonra da yayınlarını keserek flaş haber olarak merhum Hrant Dink Cinayeti haberini verdi. Herkes şaşırmıştı. Ben gayet doğal ve soğukkanlı bir şekilde çevreme şunu söyledim: “ Kesinlikle fincancı katırlarını ürküttüğü için bu cinayet işlenmiştir. Türkiye'de gazeteci ve aydın öldürme olayı İttihat ve Terakki'den kalma bir gelenektir. Onlarca aydın ve gazeteci katledildi. Aydın ve gazeteci hapsetmek, katletmek açısından dünya şampiyonluğuna oynarız…”

Ülkemizde bir daha gazetecilerin ve aydın insanların katledilmelerini görmek istemiyoruz. Aynı şekilde sudan bahanelerle gazetecilerin ve aydınların cezalandırılmalarını da görmek istemiyoruz. Cezaevlerinde onlarca tutuklu gazeteci var. Bunlar dünya uygarlık kriterlerine ve düşünce özgürlüğü normlarına da aykırıdır.

Bu menfur saldırılara maruz kalıp yaşamını yitiren basın şehitlerini sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum…

Bu menfur saldırıları azmettirenleri ve tetikçilerini de lanetle kınıyorum…


Erkan ARSLAN

27.09.2011

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.