Sessizliğin ortasında
02 Mart 2013 00:02 / 1490 kez okundu!
BDP heyetinin İmralı'da yaptığı görüşmenin notları tartışmasız bu haftanın temel konusu.
O kadar yazılıp çizildi ki, yorumların bir kısmı, her yılın sonunda bir sonraki yıla dair gazetelerde tam sayfa verilen fallara benziyor.
Bir tek kelimeden, müzakere sürecinin nasıl gelişeceği ve sonuçlanacağına dair mutlak bir yol haritası çizenler bile var.
Görüşme notlarında çok önemli noktalar var ve irdelenmeye değer.
Görüşme notlarını kim ve neden sızdırmış olursa olsun, görüşme notlarının basına sızmasının ardından en önemli şey, görüşme notlarının içeriği değil.
İki önemli şey var.
İkisi de, notların içeriği ile değil bu notların toplum tarafından nasıl karşılandığı ile ilgili.
Önemli olan ilk şey, görüşme notlarının yayınlanmasının arkasından sokakta varlığını göstermeyen, daha doğrusu gösterecek bir zemin bulamayan savaş yanlılarının sessizliği.
Sinop'ta gerçekleşen eylemin, örgütlü bir girişim olduğunu bir kez daha gösteren de bu aslında.
Toplumda, görüşmelerden "bir şey" çıkmasını isteyen, öyle ya da böyle, 30 yıldır akan kanın durmasını isteyen bir hava var.
İşte, tam da bu nedenle sokakta savaş yanlısı bir hava yok.
Ne var ki görüşmelerin bıçak sırtında ilerlediği de bir sır değil.
Hükümet, her an geri adım atmaya hazır.
Hükümetin niyeti, artık Türkiye sermayesi açısından sürdürülemez hale gelmiş savaşın, egemenler açısından gelişmiş bir devlet olmak yolunda pranga haline gelmiş bir sorunun, “öyle ya da böyle” çözülmesi.
Hükümet en azından son 3 yılda gördü ki, çözümün tek yolu müzakere.
Ama müzakerelerde de zaten en azını "vermeye" niyetli olan hükümet KCK ile Kürt esirleri bir pazarlık konusuna da dönüştürüyor.
Üstelik, sürekli tabanını yokluyor.
Kürt tarafı için, 30 yıllık mücadelenin, on binlerce insanın hayatlarını ortaya koyarak yarattığı bir mücadele sürecinin barışla sonuçlanması elbette çok önemli.
Onurlu bir barış, Kürt halkının varlığının tanındığı ve dahası güvenceye alındığı bir sonuç böylesi diken üstünde yürünen bir yolun sonunda görünüyor.
Kürt halkı, otuz yıllık mücadelede zafere ilk kez bu kadar yakın.
Görüşme notlarının yayınlanmasının ardından görülen ikinci önemli şey ise barış isteyenlerin sessizliği.
Bir yandan bıçak sırtında ilerleyen bir süreç var.
Her an sessizliğini bozmak için tetikte bekleyen, Sinop’u yaratan ve daha fazlası için “puslu havaları” bekleyen ve muhtemelen bir yerlerde tam da şu an bu puslu havaları yaratmak için çalışanlar, “operasyon” hazırlıkları, “suikast listeleri” yapanlar, bebekten yaratacakları katil gençleri sokağa salmak için fırsat kollayanlar var.
Bir yandan da batıda, kendine sol diyen ama “ah ulan bu süreç bir aksasa” diye ellerini ovuşturan, “bu süreç emperyalizmin planıyla işliyor”, “bu süreç AKP’ye yarar” diyen yani onurlu bir barışla, akan kanın durmasıyla, Kürt halkının, Kürdistan’ın özgürlüğü ile zerre ilgisi olmayan bir meczuplar tiyatrosu var.
Bu nedenle barış yanlıları sesini çok güçlü bir şekilde çıkarmalı.
Kürt halkının özgürlüğü için yıllardır mücadele edenler; otuz yıllık savaşta Türk devletinin Kürt halkına zulmüne ve bu zulme devam etmek için devletin harcadığı milyonlarca liraya ve aynı o para gibi “harcadığı” on binlerce gencin yaşamına artık sessiz kalamayacak her kesimden Türkiyeli, artık sesini çok ama çok güçlü bir şekilde çıkarmak zorunda.
“Biz, bu savaşı durdurabiliriz!” diyecek çok güçlü bir ses çıkarmak zorunda.
Çok güçlü bir ses çıkarmak zorundayız.
Tıpkı 1 Mart 2003’te Türkiye’nin Irak savaşına girmesine engel olan devasa hareketi inşa ederken yaptığımız gibi, basit bir kanal açacağız, ne kendine solcu diyen meczuba ne de faşist saldırılara kulak asmadan, bu toplumun ihtiyacı olanı söyleyeceğiz.
“Biz, bu savaşı durdurabiliriz!”
Ersin TEK
02.03.2013