Vali ne yapmalı?
04 Mayıs 2013 01:36 / 1533 kez okundu!
Şu an elektirik kullanıyorsunuz. Ya bilgisayarınız doğrudan şebekeye bağlı ya da cep telefonunuz veya tabletiniz (artık neyle internete bağlanıyorsanız) şebekeden depoladığı elektrik enerjisini kullanıyor.
Şebekenin elektrik ihtiyacı yaşam düzenimize göre değişiyor.
Örneğin kış aylarında, akşam 18.30’dan itibaren artan elektrik ihtiyacı 20.00 gibi en yüksek talep noktasına ulaşıyor. İş yerlerinden çıkan milyonlarca çalışan evlerine gidiyor.
Lambalarını, televizyonlarını, bilgisayarlarını açıyor. Yemek, bulaşık, çamaşır gibi ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Maç günleri, tatiller gibi günlere bağlı değişimler de var. Tabi kışın ısıtma, yazın soğutma gibi ihtiyaçlar da var.
Buna rağmen, çok nadiren elektriksiz kalıyoruz.
Çünkü, elektrik üretim ve dağıtım sisteminde on binlerce insan çalışıyor.
Santraller, dağıtım ağları, ana ve ara dağıtım merkezleri, önceden ön görülen ve görülmeyen enerji taleplerine göre bu enerjinin teminini sağlıyor.
Sadece enerji dağıtım ağı değil ki.
Özel bir şirket olan Sütaş’ın her gün taze ürünleri market raflarına dizebilmesini sağlayan ya da işte ne bileyim, her gün en ücra kasabalarındaki bakkaliyelerdeki raflara Doğan Holding’in gazetelerini dizenler de çalışanlar.
Evimizin her şeyi IKEA’dan 4 ay ertelemeli 12 taksitle aldığımız kırmızı poäng koltuğun ahşap kısmını Endonezya’da üretenler, Polonya’da imal edilen kumaşla oturma kısmını Çin’de üretenler, bunların hepsini Türkiye’deki mağazaya taşıyanlar, bu süreci koordine ve kontrol edenler de emekçiler.
Bütün bunları, zeka yoksunu olduğu izlenimine kapıldığım Sayın İstanbul Valisi için anlatıyorum, sıkıldıysanız, kusura bakmayın.
Sadece Twitter’daki 5 yaş coşkulu twitlerinden* dolayı değil, 1 Mayıs’a yönelik tutumu ve açıklamaları da bana böyle bir intiba uyandırdı.
“1 Mayıs’ta Taksim’de 30 metrelik çukur var, çok tehlikeli” diye yasaklandı ya 1 Mayıs.
Şiddet kısmına az sonra geleceğim.
“30 metrelik çukura düşmeyi göze alıp Taksim’e geldiğinize göre kafanızı kırmamızda bir mahsur yoktur” pervasızlığından önce başka bir noktayı Vali'ye tane tane açıklayacağım.
“Sayın Vali,
Kreşlerde “farklı hayvanı boyayalım” faaliyeti yapan çocukların bile anlayabileceği bir şeyi anlamamış gibisiniz. Yukarıda anlattım, tekrar edeyim.
Sabah kalktığınızda giydiğiniz terlik, gittiğiniz banyoda sıçtığınız klozet, sifonu çektiğinizde bokunuzun karıştığı kanalizasyon sistemi, kahvaltıda yediğiniz peynir**, evinizden çıkıp bindiğiniz klimalı araç, bir genç kızın kafatasının çatlamasını makul bulduğunuzu anlattığınız twiti atmak için kullandığınız telefon, basın toplantısında basına verdiğiniz ve molotof kokteyli olduğu yalanını söylediğiniz sirke şisesi tutan bir gencin fotoğrafının çekildiği fotoğraf makinesi…
Bütün bunlar, çok büyük bir koordinasyon ve üretim süreci gerektiriyor.
Her gün, milyonlarca insan tıpkı sizin gibi uyanıyor. Gününü sizden farklı olarak, üretim ve planlama ile geçiriyor.
Her gün.
Bu sayede, bu muazzam üretim mekanizması sayesinde, sabah banyoya gittiğinizde rahatça sıçabiliyor, gönül rahatlığı ile sifonu çekebiliyorsunuz. Saat gibi işliyor her şey.
Çünkü, o milyonlar, yaşamın her alanını üretiyor.
Sabah aracınız kaza yaparsa kafanızı koruyan hava yastığını, iş güvenliği kriterlerini üretenler ve uygulayanlar da sizin gibi bürokratlar değil, işçiler.
Sizin her gün sabah sıçtığınızda bokunuzun dahi güvenli bir şekilde kanalizasyon sistemine ulaşmasını sağlayabilen emekçilerin, 1 Mayıs günü, güvenliklerini sağlayamacakları gibi bir iddiada bulunmayın.
Kendinizi, eğer değilseniz, zeka yoksunu gibi gösterip küçük düşürüyorsunuz.
Üstelik, benim pek umurumda değil ama, maazallah, birileri çıkar, zeka yoksunu gözüken tavırlarınızdan dolayı, makama yönelik bir hakaret olduğunuz iddiasında bile bulunabilir.
Her gün yaşadığımız dünyayı, patronların kar hırsına, bürokratların koltuk sevdasına rağmen yeniden üretebilen bir sınıfın, alt tarafı bir gün, bir meydanda, güvenliği sağlayamayacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
Şiddet kısmına gelince.
Görüntüleri gördük.
Bir ara sokakta 50 polisin, bir genci nasıl linç ettiğini gördük.
İnsanlara doğru gaz bombalarının nasıl atıldığını gördük.
Dahası, o artık meşhur olmuş herifin, DİSK binası önünde içerideki insanlara “sizin ananızı sikeceğiz” diyerek, yanındaki polisin armasını çekiştirmesindeki gözü dönmüşlüğü gördük.
Zeka yoksunu değilseniz, ama daha da önemlisi vicdan ve şeref yoksunu değilseniz, görevinizin gerektirdiğini yaparak; o ara sokakta bir genci linç eden, insanlara doğru hedef alarak gaz bombası tüfeklerini ateşleyen polisleri derhal tespit ederek görevden alacaksınızdır. Üstelik bununla yetinmeyerek ceza davası açılması için gerekli işlemleri de yapacaksınızdır.
Gençleri sigara ve alkolün “zarar”larından korumak için canla başla mücadele eden bir hükümetin olduğu bir dönemde, DİSK’in önündeki yanındaki polisin armasını çekiştirerek “ananızı sikecem ananızı” diyen ahlaklı şahsın sizin idareniz altında olup olmadığını açıklayacağınızı ve her koşulda da uygun birkaç ceza davası açılması için gerekli işlemleri yapacağınızı ve bu davaya DİSK binasında mahsur bırakılanların da müdahil olacağını umuyorum.
Çünkü, zeka, vicdan ve şeref sahibi olmak bunları gerektirse de; vali olmak için bu nitelikler gerekmiyor.
Ne var ki, yasalar bunları yapmanızı gerektiriyor.
Ersin TEK
04.05.2013
Son Güncelleme Tarihi: 04 Mayıs 2013 11:08