Hayatın Odağı Kadındır
05 Mart 2019 11:15 / 1496 kez okundu!
Aile kavramına her geçen gün daha da kıymet vermeliyiz. Yoksa Dede- Nene/ Amca-Dayı/ Teyze-Hala/ Bacı-Kardeş kavramını unutacağız maazallah, bunların her biri bizim için bir değer, değerlerini kaybeden bir millet bir gün vatanını da kaybedebilir.
Bundan böyle “Güçlü Kadın” sloganımızı “Güçlü Aile” kavramı ile terfi ediyoruz. Toplumun çekirdeği konumunda olan aileyi sağlam tutarsak, geleceğimizi sağlam temellere dayandırmış oluruz, benden söylemesi.
****
Hayatın Odağı Kadındır
Ne hikmetse bir konuyu ele aldığımız zaman ya ifrat ya da tefrit ediyoruz. Halbuki yüce Allah “Ben sizi vasat ümmet olasınız diye yarattım” diye ferman ediyor.
Vasat; insana sabrı, metaneti, hikmeti kazandırırken ifrat ve tefrit çoğu zaman hayata bir katkı vermiyor.
Hz.Muhammed(SAV) “En hayırlınız eşlerine en iyi davrandır, bu münasebetle en hayırlınız da benim” dediği halde ümmeti olduğunu söyleyen toplumlarda bu zarafeti, bu nezaketi pek göremiyoruz.
Kanaatimce sebebi sahip olduğumuz adet ve gelenekleri İslam’ın bir parçası haline getirip ona göre muamele edince sıra İslam’ın bu hassas kriterlerine sıra gelmiyor.
Meşhurdur deniliyor ki, İmamlar eşlerinden korkarlar, ama sebebini pek soran yok, aslında sebebi şudur; İmamlar hem kadın haklarının inanç ve kültürümüzde yerini bilirler, hem de bunu hanımlarına izah ederler, dolayısıyla haklarına riayet edince de dışarıdan öyle gözüküyor, sanki eşlerinden korkarlarmış gibi.
Müsaadenizle saadet devrinden ve günümüzden birer örnek davranış paylaşmak istiyorum.
Hz. Ömer’in hilafetinde bir Hakim, mesaiye geç başlıyor diye kendisinden şikayet ediliyor, savunmasında diyor ki; “Eşim rahatsız, sabah kalkarken yatağımı toplar, kahvaltı hazırlar ve kapları yıkayana kadar ancak yetişebiliyorum, ya halife isterseniz bunun için evime bir hizmetçi alayım” Hz.Ömer “hayır hayır böyle daha iyi, aynen devam et” diyor.
Günümüzdeki örneğe gelince, bugün de öyle babayiğitler var; 2011 yılında Erzurum Emniyet Müdürü İbrahim Çelik, Eşi Müşerref Çelik’in hastalığından dolayı bakıma muhtaç olması münasebetiyle görevinden ferağat ederek Ege Bölge müfettişliğini istedi, “Eşimin yardımıma ihtiyacı var, ona zaman ayırmam lazım” dedi.
İşte dün, işte bugün. Peki ülkemizde, bölgemizde, şehrimizde neden bu kadar sorun, sıkıntı yaşanıyor derseniz, son çeyrek asırda insanımız biraz paragöz oldu, para ile birlikte ihtiyaçlarımız arttı, kanaatimiz azaldı. Az para ile çok şey yapmak istedik. Bu geçimsizlik şiddetine dönüştü, aile içi şiddet ve boşanmalar baş göstermeye başladı. Kimisi eşini şirket ortağı gibi gördü,
Çare nedir derseniz, aslımıza dönelim derim. Aile olalım, selam ve dua ile yaşayalım, bu dünyanın geçici yaşamında kendimizi fazla zora sokmayalım, halimize şükür etmeyi bilelim.
O, tv dizilerindeki rüya hayat, sanaldır, öyle ekmek elden, su gölden bir hayat tarzı yok, olsa da helal haram karışık olur. Bakın ben 57 yaşındayım. Benim bir emekli maaşım var, bir de daha borcunu bitiremediğim bir evim ve ayağımızı yerden kesecek bir arabamız var. Ama 6 çocuk babasıyım. Çocuklarım aralarında barışık, eşim pazara çıkıp dönene kadar dahi onu özlüyorum. 40 yıllık evliyiz, ufak tefek tartışmalar aramızda yaşanmışsa da bugün huzurlu bir hayat yaşıyoruz, aslında eş olmanın kıymeti bu aşamada daha çok ortaya çıkıyor.
Ne yazık ki kadına yönelik bazı yanlış ifadelerimiz de var, “sırtından sopayı, kucağından sıpayı eksik etmemek lazım” diye bir ifade dilden dile dolaşıyor, bu yersiz, gereksiz, dengesiz bir adetin kaba bir ifade tarzıdır. Böyle şey olur mu? Hele ki bir Müslüman’a bu ifade hiç yakışır mı?
Batı dünyası 8 Mart gününü Dünya Kadınlar Günü ilan etmiş, aslında Batı günah çıkarıyor, kusurlarını örtmek için bunu yapmış, çünkü yakın zamana kadar Batı dünyasında kadın insan mı şeytan mı tartışmaları yapılıyordu.
Peki nerden çıktı bu tuhaf değerlendirme derseniz, çünkü “ilahi öğretiye” kulak vermiyor da ondan. Bir bak bakayım Yaratan Kadın hakkında, erkek hakkında ne diyor? Kendi kıt aklınla niye değerlendirme yapıyorsunuz.
Şimdi biz istesek de istemesek de tüm erkek ve kadınlarımıza iş bulamayız, dolayısıyla her kadının bir mesleği olsun deyip kadını çalışmak durumunda bırakırsanız, analık vasfını kaybederse bir birinciliği elden gider, iş bulup bulmayacağı da belli değildir. Bir erkeğin helalinden çalışması aileye yeter de artar. Kadının çalışmasını onun rızasına bırakmak lazım. Ama anneliği de işsizlik sınıfından çıkarmak lazım. Anne olmak kendi başına bir iştir. Yetiştirdiği çocuk da hepimize faydalı bir birey olabileceği gibi, iyi yetişmezse de hayatımıza sıkıntı da verebilir.
Eşler çalışıyorsa ev işlerinde erkeğin kadına yardımcı olması vacibattandır. Nasıl ikiniz de işe gideceksiniz ve eve dönüşte hanıma yemek yapma, evi temizleme ve çamaşır yıkamayı yükleyebilirsiniz? Anne ev hanımı ise bu defa yaptığı her iş karşısında teşekkürü hak ediyor. Çünkü bu kadar iş yapmasına rağmen karşılığında bir ücret almıyor, ama her işten Allah katında sevap kazanıyor.
En son bildiğim kadarıyla Fransa'da 6 çocuk annesi ve babasına devlet diyor ki; “sen bu çocukların yetişmesine bak, maaşınız devletten.” Hem kadın erkek ikili çalışan aile kaç çocuk yapabilir ki, malum bir ülkede anne başına düşen çocuk sayısı 2.1'in altında ise o toplum yakın zamanda yaşlanır. Yani cumhurbaşkanımızın en az üç çocuk demesi bir bilimsel veriye dayanıyor.
Kısacası her durumda eşlerimize karşı nazik olmak durumundayız, ev işlerinde de ona yardımcı olmaya çalışmalıyız. Hele ki şiddet uygulama gibi bir hataya zinhar düşmemeliyiz.
Hanımlar da eşine dışarıdan birisi gibi muamele etmemeli, iki tarafın da Allah rızası için birbirinin hayatını kolaylaştırmak için bir çalışma ve çaba içinde olmaları lazımdır.
Mesela AB adına imzalanan bazı yasalar var, toplumumuzun tarzına uymuyor. Örneğin 6284 numaralı yasa var, birçok açıdan sorunlu hale geldi. 183 numaralı telefonla kadın eşini şikayet ediyor, eş ifadesine bakılmaksızın 15 gün ile 6 ay arasında evden uzaklaştırılıyor. Bu şekilde 200 bin şikayet olmuş, 150 bini boşanma ile sonuçlanmıştır. Tabi her boşanma beraberinde bir sürü sorun getiriyor.
Geçende Kamu Deneticisi orijinal adıyla Ombudsmanımız Şeref Malkoç bu yasanın getirdiği sıkıntılara dayanamayıp dedi ki “sanki bu yasa ile aileyi dağıtıyoruz gibime geldi” dikkatli olmak lazım, imzaladığımız bir yasa bize sıkıntı veriyorsa imzamızı geri çekmeyi de bilmeliyiz. Diyarbakırlıların hoş bir ifadesi var “hakkında ayet mi nazil olmuş” yani uyguladığımız yasalar mutlak ve dokunulmaz olmamalı, bize sıkıntı veren bir yasa varsa Meclisimiz eksiklerini düzeltmelidir.
Kimisi sık sık kadına şiddet deyip duruyor, aslında sorun olan aile içi şiddettir, bazen anne, bazen baba bazen de çocuklar bundan nasibini alıyor. Hiç birine tolerans tanımamalıyız.
Aile kavramına her geçen gün daha da kıymet vermeliyiz. Yoksa Dede- Nene/ Amca-Dayı/ Teyze-Hala/ Bacı-Kardeş kavramını unutacağız maazallah, bunların her biri bizim için bir değer, değerlerini kaybeden bir millet bir gün vatanını da kaybedebilir.
Bundan böyle “Güçlü Kadın” sloganımızı “Güçlü Aile” kavramı ile terfi ediyoruz. Toplumun çekirdeği konumunda olan aileyi sağlam tutarsak, geleceğimizi sağlam temellere dayandırmış oluruz, benden söylemesi.
Şaka bir yana şu 8 Mart günü Batı'da kadınlara bazı hakları kazandırmış ama bizde kadına kazandıracak bir şey yok gibime geliyor. Çünkü Batı'da kadının hayatı problemliydi, nispeten düzeldi, bizde ise sanki son çeyrek asırda kadınlarımız daha çok sıkıntı yaşar hale geldiler.
Tüm annelere selam olsun, Kadınlar mutlu yuvaları/aileleri ile şen yaşasın. Amin demeniz dileğiyle...
Eyüphan KAYA
05.03.2019, Diyarbekir