Polis camiasına selam

10 Nisan 2013 18:03 / 1576 kez okundu!

 


Düşünüyorum bir insan çarşı pazarda, evde ya da dışarıda, uyurken, ayıkken kendini güvende hissetmesi insani değer bakımından ne kadar manidardır. Olması gereken huzurun bir icabıdır. Devlet olduğunu iddia eden bir idari yönetim başta sağlaması gereken en önemli şey güvendir, emniyettir. Bir insan güvende olduğu sürece varlığı bir anlam ifade eder.

Ben insan hakları aktivistiyim, bir insanın birincil, ikincil, üçüncül kuşak hakları var, bu hakları yaşam standartlarına, bilgi düzeyine, toplum içindeki konumuna göre kullanır/ kullanabilir.

Ancak birinci düzey hakları tüm insanlarda sağlanması gereken temel haktır. Bunlar yaşam hakkı, fiziken ve zihnen işkence görmeme hakkı ve kendini güvende hissetme hakkı. Bu üç hak devlet tarafından tüm insanlar için güvence altına alınmadır. Aynı zamanda içişleriyle ilgili olduğu için birinci derecede emniyetle ilgili bir haktır. Bu haklardan mahrum olan bir insanın mutlu olması, huzurlu olması mümkün gözükmüyor. Daima endişe, korku ve kaygıyla karışık bir yaşam sürdürüyor çünkü.

Bu açıdan emniyetin, bilinen adıyla polisin yetiştirme tarzı, pratikteki uygulamaları ve insana bakış açısı çok önem arz ediyor. Olumlu olumsuz bazı örneklerle izah etmeye çalışacağım.

Bir kaç olumsuz örnek;

Bir yakınımız iş arkadaşıyla bir tartışma sonucu cinayete sebep olmuştu. Sözüm ona o günün emniyeti (!) yakın çevresinden yedi tane masum bayanı yakalayarak iki gün asayiş şubesinin koridorda tutup, bayanlar arasında bulunan bir kızı da taciz etmeye çalışmıştı. :((((

Ben u sen semtinde tek gözlü bir evde yaşıyorduk, vatandaşın birisi evimizin önüne meşe odunlarını satmak amacıyla bırakmıştı. Bir polis arabası durdu, meşe ağaçlarının sahibi kim? Diye bir polis memuru sordu, kendisi orda olmayınca, bu evin sahibi olarak babamı dolmuşa bindirdiler. Ben de babamı bırakın yoksa ben de geleceğim deyince, gel gel senin de canın dayak istiyor deyip beni de arabaya bindirdiler.Urfa kapıya doğru dolmuş ilerliyor. Ben polise seslendim, beyefendi bizi nereye götürüyorsunuz ben üniversite öğrencisiyim bilmenizi isterim. Arabayı durdurdu, ben ve babam dolmuştan indik. Neden bizi rahatsız ettiklerine de anlam veremedik. :((((

12 Eylül sonrasıdı, silah toplanıyor.Asker polis birlikte köylülerimizi işkence ediyorlar beni de babam adına yakalamışlar.Arada bir polis beni dövüyor, bir an aklına şeytani bir fikir geldi, seni eve götürüp annenin yanında döveyim de o zaman silahın yerini söylemesin bakayım. Evimize kadar gittik iyi ki annem evde değildi. Bizi ilçeye kadar götürdüler sonunda suçsuz olduğumuz için evimize döndük. :((((

Böyle bir emniyet mensubu varmış ne yokmuş ne? sıkıntıdan başka neye yarar.

Olumlu birkaç örnek vereyim;

Ankara’da eski orman bakanlarından akrabam olan Sabahattin Savcı’nın evindeydik. Bir komiser yardımcısı da yeni göreve atanmış o da misafirliğe gelmişti. Memleketin asayişini konuşuyoruz. Bir ara dedi ki, beni kahreden durum şu; ben vatandaşın güvenliğinden sorumluyum , vatandaş ise beni gördüğü zaman ürküyor, korkuyor. Ne kadar özeleştiri açısından manidar bir hayıflanma değil mi? :)))

Sene 1997, Diyarbakır valiliği önünde kibar bir sivil polis bana hitaben, Beyefendi üstünüzü arayabilir miyim? deyince kollarımı açtım, buyurun arayın bu can size feda olsun dedim. Bu kadar heyecanlanmamın sebebi, ilk sefer bir emniyet mensubundan nazik bir ifade duymamdı. :)))

Rahmetli Gaffar Okan göreve yeni atanmış. Tebdili kıyafetle şehri geziyor.Ofis semtinde gecenin geç saatinde bir ciğercide oturuyor. Ciğerciye hitaben; işler nasıl ahbap? diye sorunca ciğerci, abi işler iyi de, bir polis ekibi var biraz sonra gelip günün karını götürecek. Nasıl oluyor diye sorunca dört beş kişi kebap yiyor para vermeden gidiyorlar cevabını alıyor, havaları da çabası. Gaffar Okan diyor ki, ben burada oturuyorum gelip isterlerse deki bu adam diyor verme, adam diyor ki ya abi yapma etme seni dövecekler, olsun ben razıyım diyor. Bir süre sonra ekip geliyor. Ne oldu bizim kebaplar lan!.. deyince, kebapçı diyor ki bu gün kebap yok. Nasıl kebap yok lan!.. hani biz sana haber vermiştik. Kebapçı, aha şu adam diyor verme, polislerden birisi, el kol hareketi yaparak rahmetli Gaffar Okan’ın üzerine yürüyor. Sen kim oluyorsun lan? Gaffar Okan kimliğini göstererek ben Diyarbakır’ın emniyet müdürüyüm diyor. Daha sonra onları gerektiği gibi cezalandırıyor. (Su anda bile bunu yazarken dahi gözlerim doluyor.) eksisiyle artısıyla insanımızın gönlünde kaldı. :)))

İşte size olumlu-olumsuz emniyet mensuplarından birkaç anekdot. Polisin vatandaşın emniyetinden sorumlu olması hasebiyle kutsal, saygıya değer bir mesleği var. Ama eğer polis belindeki silaha güvenerek vatandaşa sıkıntı verirse, hem değerden düşer, hem Allah katında mesul olur, hem de yeri gelir birilerinden azar işitebilir.

Bu devlete değer kazandırmak istiyorsak, ömrünü uzatmak istiyorsak insana değer vermemiz lazım. İnsan olmasa toprak neye yarar bayrak neye yarar? Değil mi? İnsan insan ille de insan diyorum. Gelin sosyal yaşamın içinde konumumuz ne olursa olsun, mesaimizde daima insanı ön plana çıkaralım. Din, dil, renk farkını gözetmeksizin insana değer verelim, beraber mutlu olalım, huzurlu bir yaşamımız olsun.

Bu duygular içinde polis gününü kutlar görevlerinde başarılar dilerim. Tüm polis camiasına, tüm Türkiye’ye, hatta tüm dünyaya selam olsun, zalim ve edepsizler hariç.


Eyüphan KAYA

10.04.2013

Son Güncelleme Tarihi: 14 Nisan 2013 16:32

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.