Sempozyum kritiği

01 Aralık 2013 15:21 / 1290 kez okundu!

 

 

Bir yerleşim biriminde eğitim öğretim kurumunun olması daima bir artıdır.Eğer o kurum halkın değerleriyle barışık ise, başka bir düşünceye hizmet etmiyorsa, birilerinin lobiciliğine ev sahipliğini yapmıyorsa. İster ilk okul, ister orta okul ister üniversite ya da eski adıyla medrese. Dileğim o ki günün birinde en küçük yerleşim birimi olan mezra dahi okulsuz, ilçe yüksek okulsuz kalmaz, ayrıca her ilimizde ilin kapasitesine göre bir ya da birkaç üniversitesi olur. 

Bu öğretim kurumlarında öncelikle Berrak bir düşünce ile nitelikli, dünya standartlarının üstünde bir insan profili yetişir daha sonra da sanat, zanaat ve ziraata sahip çıkacak, bilim ve fenle barışık vatandaşlarımız olur. O zaman sen gör hayatın tadını dünya nasılda yaşanır bir hal alıp ahrete azık hazırlıyor.

Bu dileğimi beyan ettikten sonra 21-22 Kasım günlerinde Dicle Üniversitesi kongre salonunda gerçekleşen “Siyasal İletişim Demokrasi ve Yeni Süreç” temalı sempozyumdan bahsedeceğim. Toplam 92 akademisyenin rol aldığı bu sempozyum hem zaman hem de içerik itibariyle yerinde ve aynı zamanda bir ihtiyaçtı. Üniversitelerin böyle etkinliklere ev sahipliği yapması da tam isabetlidir. Hele hele siyasal iletişimin tıkandığı, bu şehrimizde daha da gerekliydi.

Birkaç oturuma katılabildim, çok şey öğrendim siz saygıdeğer okuyucularımla da paylaşmak istedim. Bir siyasetçi iyi bir siyasal iletişim kurmak istiyorsa hitap ettiği kitlenin sosyal dokusunu, psikolojik yapısını, tarihini, dil ve kültürünü ve hukuku bilmeli ve bu atmosferde kitleye seslenmelidir. Artık gelişi güzel konuşup, sonradan “yanlış anlaşıldım”, “öyle demek istememiştim” gibi mazeretlerin zamanı geçti.

Bir siyasetçi başarılı olmak istiyorsa muhakkak bir siyasi danışmanı olmalı, sahasında olan ilin, ilçenin ihtiyacına cevap verebilecek bir seçim kampanyası yürütebilmelidir. Ben çok başarılıyım, bu halk beni anlamıyor, karşı taraf hile hurdayla seçimi kazandı demek acemi siyasetçilerin işidir. Bir kaç örnek paylaşmakta fayda var.

Bir siyasal iletişimci belediye başkan adaylarına seminer veriyor, ilk yarım saatte katılımcılardan biri diyor ki, -Sevgili hocam bu anlattıklarınızın hiç biri benim işime yaramıyor. Ben bir küçük kasabada seçime giriyorum, benim rakibim doktordur, herkesi ücretsiz muayene ediyor. Ben zaten ona karşı seçimi kazanamam yarın öğretmenler odasına döndüğüm zaman hiç olmazsa mahcup olmayacak kadar oy alayım diye çırpınıyorum. Hocamız cevap veriyor, -Sevgili öğretmenim ilçenizde hastane var mı?  -Evet diyor. Hoca, o zaman sen de git iki doktorla anlaş vatandaşa deki ben başkan olursam size iki doktorla hizmet vereceğim.Gör bakayım seçim nasıl kazanılırmış.Bu bey efendi öyle bir inanıyor ki, -Hocam teşekkür ederim ben dersimi aldım diyor ve semineri yarıda bırakıp gidiyor. Gerçekten o yöntemle belediye başkanlığını kazanıyor.

Yine bir şehrimizde akıllı bir cumhuriyet halk parti adayı seçim sürecinde hep şunu yineliyor “evet demokrat partili arkadaşımız size çok güzel hizmetler vermiş, müsaade edin de bu dönem biz size hizmet edelim” bu tarzla seçimi kazanmış.

Siyasetimizin kirli bir yönü de eleştiri üzerinde, insanlar bir birini karalayarak, rencide ederek seçim kampanyası yürütüyorlar. Bu doğru değil mümkün olduğu kadar rakibinizi yermek yerine överseniz sıradanlaştırırsınız.

Eskiden kitle iletişim araçları denilince gazete, televizyon ve radyo akla geliyordu şimdi ise sosyal medya denen bir iletişim aracı hayatımıza katıldı ki, kullanmamak mümkün değil. Üstelik toplum öyle müthiş bir iletişim kuruyor ki neredeyse belli bir yaşın üstünde olan kimseler bu iletişim konusunda hayret ediyor, mat kalıyor. 90 kuşağı ise tam bu iletişim içinde gözlerini dünyaya açmışlar.

Siz bu nesle ulaşmak istiyorsanız web.2.0 internet iletişim ağını kullanmak durumundasınız. Baksanıza Arap baharından tutun gezi olaylarına kadar haberleşme hep sosyal medya aracılığıyla yapıldı. Hatta devlet adamları dahi bu yolu seçmek durumunda kaldı. Örneğin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu facebook hesabından gezi parkı direnişçilerine seslendi ve başarılı da oldu. Ayrıca birçok siyasetçi artık tiwetter’i kullanarak kendini ifade ediyor.

Tabi sempozyumun katılımcılara kazanımını bir yazıyla ifade etmek çok zor.Böyle bir sempozyumu gerçekleştiren D.Ü. yönetimine ve organizasyon ekibine gönülden teşekkür ederken, Bir eksiği de dile getirmeden edemeyeceğim. Keşke Diyarbakır’daki siyasi parti yöneticilerini, Dernek, sendika ve vakıf yöneticilerini de bizzat davet etselerdi kanımca verim kat sayısı üçe beşe katlardı. Çükü Diyarbakır’daki siyasi aktörlerin bu konuda çok eksiği var, siyasal iletişim konusunda çok çok yararlanabilirlerdi. Ama olmadı inşallah başka bir sefere…

Dicle Üniversitesi herkese açık olarak basın yoluyla bile ilgilileri davet ettiği halde izleyiciler çok azdı bu da insanı üzüyor tabi. Çünkü her oturum diğerinden kaliteli ve yarar sağlayacak nitelikteydi.

Umarım Üniversitemiz Diyarbakır halkıyla birlikte böyle nice nice çalışmalara imza atar. Sürekli eğitim kavramı içinde bu tür çalışmaların yapılması bir ihtiyaçtır. Bizin öz kültürümüzde ne diyor, “beşikten mezara kadar ilim arayın” peki ne oldu bize derseniz maalesef uzun bir süre kültürümüze sırt çevirdik maalesef.

Selam ve dua ile fiemanillah.

 

Eyüphan KAYA

23.11.2013

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.