ÜÇ MEVLANA VARDIR
20 Aralık 2018 08:47 / 1073 kez okundu!
Malum hepinizin bildiği, duyduğu Mevlana Celalettin Rumi var. Makberi Konya’da Anadolu insanına bir ruh, bir maneviyat kazandırmış; sohbetleriyle, yaşantısıyla, arkasında bıraktığı mesnevisiyle ehli imana akıl fikir veriyor.
Aslında Mevlana Celalettin Rumi dışında İslam tarihinde Mevlana vasfı ile anılan iki zat daha vardır. Biri Mevlana Cami diğeri ise Mevlana Halit’tir. Bu iki zat Kürt oldukları için fazla gündeme gelmemiş, tarihin derinliklerinde saklı kalmışlar.
****
ÜÇ MEVLANA VARDIR
Yüce Allah’ın vasıfları insanlar üzerinde tecelli ettikçe zamanla kişiye unvan kazandırır; Mevlana, Hazret, Bediüzzaman vs. gibi unvanlar Allah’ın birer lütfudur. Bunun nasılını izah etmek çok zor tabi.
Malum hepinizin bildiği, duyduğu Mevlana Celalettin Rumi var. Makberi Konya’da Anadolu insanına bir ruh, bir maneviyat kazandırmış; sohbetleriyle, yaşantısıyla, arkasında bıraktığı mesnevisiyle ehli imana akıl fikir veriyor.
Aslında Mevlana Celalettin Rumi dışında İslam tarihinde Mevlana vasfı ile anılan iki zat daha vardır. Biri Mevlana Cami diğeri ise Mevlana Halit’tir. Bu iki zat Kürt oldukları için fazla gündeme gelmemiş, tarihin derinliklerinde saklı kalmışlar.
Bu üç zatın üç tane ortak vasıfları var; İlimde mütebahhir, soylu ve güçlü bir sülaleye mensup ve bir o kadar da zengin. Ama gönüllerinde bir boşluk hissediyorlar, gayret ve arayışları sonucu tasavvuf ile buluşup ruhen tekamüle doğru ilerliyorlar. O münasebetle mana alemi ile selamlaşıp yandım, piştin, olgunlaştım diyebilmişler.
Mevlana Celalettin Rumi günümüzde de özellikle Şeb-ı Arus etkinlikleriyle anılmaya devam ediliyor, bir ara Mevleviliğin de içini boşaltmaya çalıştılar ama başarılı olamadılar yavaş yavaş Mevlana’yı daha iyi anlamaya, kavramaya çalışıyoruz.
Mevlana Cami Arapça gramerinde zirve kitap olarak bilinen Mola Cami Kitabının müellifi, derin bir alim, ilim ile meşguliyetinden olsa gerek, tasavvuf alanında kendi nefsiyle uğraşmış, yazdığı şiirlerden Kürt olduğu anlaşılıyor.
Mevlana Halit’i tanımak için müsaade ederseniz 2008 yılında bir Suriye seyahatim olmuştu ondan yola çıkarak anlatmaya çalışayım.
Gezimize Şam’da Hardül Ekrad(Kürt mahallesine) yer alan Mevlana Halit’in makberinden başladık. Rehberimizin şuurlu bir öğretmendi. Mevlana Halit’i tanıtırken dedi ki; bu zat üç şekilde anılıyor. Halit-i Bağdadi diyorlar ilim tahsilin Bağdatta yaptığı için,
Halit-i Nakşi diyorlar Nakşibendi tarikatında terakki ettiği için,
Halit-i Kürdi diyorlar Süleymaniye’de dünyaya geldiği için.
Bu üçüncü vasfa küçük seslerle itiraz eden oldu ama Heci Hesen adındaki rehberimiz sesini yükselterek dedi ki, “Arkadaşlar ben de Türk’üm, Suriye vatandaşıyım ama bu adam Kürt ise bunu inkar edemeyiz, her nedense bu itiraz sadece Türkiye’den gelenlerden oluyor.” Sağ olsunlar rehbere itiraz eden olmadı.
Ben bu zatın hayatını merak ettim ve bir az araştırdım nerdeyse o günün şartlarında İslam dünyasının tamamını gezmiş bir zatı muhterem. Müslümanlara gayet manidar bir tavsiyesi var, ben tamamını buraya yazamam ama bir paragrafını paylaşacağım.
“…Evlatlarına sahip çıkın, Malınıza sahip çıkın, Kadınlarınıza sahip çıkın. Ben ölünce de arkamda ağlamayın.” Buyuruyor.
Bu paragrafta tek dikkate değer olan şey; bugün evlat ile baba arasında sıkıntı var, ailenin temel direği anneyi nerdeyse kaybediyoruz, mal nereden geliyor, nereye gidiyor diye az soranımız var.
Eğer çocuklarımızı İslam ahlakı üzerinde yetiştirebilirsek, eşlerimize öyle muamele eder, onlar da İslam ahlakına göre eve annelik yaparlarsa huzurumuz nice olur değil mi?
Ya mal için ne demeli? Az olsun çok olsun gelen mal nereden geliyor, giderken nereye harcanıyor, sorularına göre kendimizi sorgulayıp helal haram kavramına dikkat edersek, asıl huzur oradan başlar diye düşünüyorum.
Bir süreliğine “neden benden sonra ağlamayın” ifadesine anlam verememiştim. Sonra baktım ki göremediği halde Bediüzzaman hazretlerine cübbesini göndermiş, sanki lisanı hal ile şöyle demiş “kardeşim benim sıram bitti, şimdi sıra sende” ya da sanmayın ki, bu ümmet rehbersiz kalır biri gider, biri gelir dercesine, öyle de olmuştur.
Mevlana Halit talebeleriyle birlikte Diyarbekir’e de gelmiş, gelirken yolda hep Hz.Süleyman camisinde namaz kılalım demiş, oraya vardığında camiye girip bir süre sonra camiden çıkıp dışarıda namaz kılmış, talebeleri demiş ki, “ey üstat hep camide namaz kılalım diyordunuz, ama dışarıda namaz kıldınız, hikmeti ne ola?” demiş ki “sahabeleri aralarında sohbet eder buldum, onları rahatsız etmek istemedim” vay maşallah, vay maşallah.
Yüce Allah bu üç Mevlana’nın da yolunda yürümeyi nasip etsin, amin demeniz dileğiyle.
Selam ve selametle kalın.
Eyüphan KAYA
20.12.2018, Diyarbekir
Son Güncelleme Tarihi: 20 Aralık 2018 09:01