Vizyon sahibi olmak
17 Mart 2013 17:55 / 1553 kez okundu!
Hayal dünyası geleceği tasarlamak için insana verilmiş olsa gerek. Sağlıklı bir insan hayal dünyasında geleceğiyle ilgili bir kurgu tasarlar ve kendi ölçülerinde tasarladığı senaryonun başrolü olarak hedeflediği noktaya doğru ilerlemeye çalışır.
Bu hayal dünyası eğer çevrenizle, köyünüzle, iş yerinizle sınırlı olsa insan çoğu zaman küçücük sorunlarla boğuşa boğuşa körelir, verimden düşer ve hedefine ulaşmakta zorlanır. Muhalefetin iktidarla uğraşması bu türden bir hayal sanki.
Hayal dünyanız geniş, kendini aşacak düzeyde olup, sorunlarınızın çözümünü dünyadaki gelişmelerle bağdaştırarak çözümlerinizi ona göre şekillendiriyorsanız bu hayal olmaktan çıkar, bir vizyona dönüşür, bunun bir stratejisi olur, eylem planları olur; nerede ne zaman ne yapacağınız bellidir ve hedefinize emin adımlarda gidiyorsunuz. Bu da iktidarın ortaya koyduğu perspektif gibi.
"Nerden biliyorsunuz?" diye biri sorabilir, Dışişleri bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun 2 saatlik konferansını dinledim, 2 saat de hususi bir ortamda değerlendirmelerini aldım, konuşmacıların görüşlerini nasıl kâle aldığına şahit oldum.
Konferanstan birkaç manidar ifade:
- "Dünyanın uygulamaya çalıştığı 100yıllık parantezi kapatma zamanı gelmiştir."
- "Amacımız sınırlarla oynamak değil ama sınırları sanal hale getirmeye çalışıyoruz."
- "2005’te Başbakanımız Diyarbakır’da bir çınar ağacı dikti, o gün bu gündür yeşeriyor, dal budak veriyor, umut ediyorum ve inanıyorum ki gölgesi hepimize yeter."
İşte vizyon budur galiba
Aslında bu maddelerin her biri üzerinde bir yazı yazılabilir. Malum yarım asır boyunca ABD-Sovyet Rusya ikilisi dünyaya korku salıyordu. Çeyrek asırdır da ABD dünya üzerinde bir vesileyle müdahil olmaya çalışıyor. Ama müdahale tarzı çifte standartlı olup, adalet ölçülerinden sapınca ABD hayal balonu söndü sönecek, özelikle İsrail’e gösterdiği tolerans ve enerji avına çıkması dünya nezdinde ABD’yi insanlık nezdinde küçük düşürdü.
Şu anda dünya çok boyutlu bir hal almaya doğru gidiyor galiba. Eğer Türkiye küçük sorunlardan kurtulmayı becerirse, neden yedi aktörden biri olmasın, ben de bunun olabilirliğine inanıyorum.
Sınırların kalkması bir güvendir, ticari hinterlandın dairesini genişletir, hürriyete katkı verir, askeri militarizmin masrafını ve nüfuzunu azaltır. Komşu ülkelerin birbirlerinin imkanlarından yararlanma fırsatını verir. Aynı zamanda paylaşımdır. Hangi açıdan baksanız bir artı değer olarak karşımıza çıkıyor.
Başbakanın 2005 yılında Diyarbakır’da diktiği çınar ağacına gelince; zaman zaman dal budağını kesmeye çalışan oldu ise de daha da gör yeşerdi ve bugün meyvesini vermek üzeredir.
Başbakanın iktidara geldiğinden bu yana en çok mücadele ettiği alan bu alandır. Çünkü Kürt sorunu diye nitelendirilen bu sorun; parlamentomuzun performansını düşürüyor, gereğinden fazla zamanını alıyor, ucuz politik meseleler üzerinde hamasi duygularla siyaset yapılmasına neden oluyor.
Bu şuna benziyor; hasta, aç, ilaçsız bir kimseye seni seviyorum demek kadar ucuz bir iştir. Maalesef muhalefetin elinde başka bir koz yok. Halbuki eğitim, ekonomi ve sağlık, diplomasi, adalet ve uhuvvet için çalışmak gerekir kanaatindeyim.
Türkiye’nin genel sorunları aslında, aile kavramının korunması, nitelikli bir eğitim öğretim, korku, kaygı ve endişeden arınmış üretken bir toplum yetiştirme gibi sorunları varken, Kürt sorunu bu sorunlar karşısında küçük kaldığı halde çözümü aciliyet arz etmektedir.
Bir an evvel;
BDP’nin İmralı heyeti ile AK Parti'nin üç tane Kürt vekili, dilerlerse MHP ve CHP’den birer gözlemci Kürt vekil olmak üzere 6 ya da 8 vekil 8-10 günlük bir çalışmayla meclise ve anayasa komisyonuna 8-10 maddelik bir metin verilir. Bu maddeler müzakere edilmeden anayasal güvence altına alınır. Ve kamuoyu ile paylaşılır.
Her ne kadar Türk halkı ile Kürt halkı arasında kısmi bir soğukluk yapmıştır ancak toplumumuzun inanç ve kültürü gereği selam ve dua ile güven üzerinde yürüyen bir süreç, helalleşmeye vesile olabileceğine inanıyorum.
Bu süreçte söz ve davranışlarıyla sağduyulu her vatandaşın barış sürecine katkı vermesi lazım, buna karşı olanları da uyarmak gerekir kanaatindeyim.
Hep birlikte bu günleri görmek dileğiyle.
Eyüphan KAYA
18.03.2013