En son kime baskı yaptınız?
18 Temmuz 2012 16:09 / 2144 kez okundu!
En son kime ya da kimlere baskı yaptığınızı bir düşünün. “Ben hayatta öyle bir şey yapmam. Çok özgürlükçü bir kimseyimdir” diye kendinize yalan söylemeyin. İmajınızı, mesleğinizi, yaşınızı, sosyal statünüzü, cinsiyetinizi, cinsel yöneliminizi, siyasi görüşünüzü bir kenara bırakın ve sadece birkaç dakika düşünün lütfen.
Eyüp halkını hassasiyetinden dolayı haklı bularak Santral İstanbul’da eğlenmek isteyenlere “E onlar da haklı canım şimdi… Türbe var yani…” mi dediniz? “Yetmez ama evet” tercihinde bulunanlara “Devletin katillerinin size selamı var!” diyerek solculuğunuzu mu kanıtladınız? Türk Hava Yolları’ndaki grevi “Havayollarında grev olur muymuş? Rahat batıyor bunlara” şeklinde yorumlayarak çalışanların hakkını mı gasp ettiniz? Yılmaz Özdil’in Leyla Zana’yla ilgili yazdığı ırkçı sözlere kafa mı salladınız? Yoksa Amed’de BDP’nin yapmak istediği miting için “Her miting öyle demokratik falan değildir. Devlet yasakladıysa yapmayacaksın!” diye düşünerek Kürtler’e yapılanları mı desteklediniz?
Bunlardan hangisini yaptınız? Ya da daha fazlasını mı yaptınız? Belki de daha değişik versiyonlarını?
Biraz karışık oldu galiba… “Baskı böyle olmaz” dediğinizi duyar gibiyim.
Peki, başka bir noktadan sorayım bu sefer. Ancak yine kendinize sormanız gerekiyor: İnsan çevresindekilere neden baskı yapar? Aynı evde yaşadıklarına? Aynı ülkeyi paylaştıklarına? Mesela siz, neden baskı yapıyorsunuz etrafınızdakilere?
Durun durun… Siz kendinize soru sorup bir de onlara cevap vermeyi kesin sevmiyorsunuzdur. Onun için sizin yerinize ben vereyim cevapları. Endişe etmeyin, karşınızda sizi çok iyi anlayan biri var. Şimdi derdinizi şıp diye söyleyeceğim size.
Kesin hassasiyet seviyesi çok yüksek olan dindarlardansınız. Hani şu Ramazan yaklaştığında, her kımıltıdan abdesti kaçacak zannedenlerden… Afedersiniz de kuzum, ahlakınızın, dininizin çabuk yara alacak kadar zayıf olduğunu düşünüyorsanız Müslümanlığınızın gücü nerden kaynaklanıyor acep? Sorarsam hisli duygularınızı zedelemiş olmam inşallah?
Yok! Bu gruptan değilsiniz. Pardon… Bence siz örgütlenememenin acısını başka siyasi tercihlerden çıkaranlardansınız. Mesela… “Yetmez ama evet”çilerden… Her bulduğunuz platformda, kendi örgütlenmenizi değil başkalarının sizce neden yanlış tercihler yaptığını yazıp duruyorsunuz. Başınıza taş düşse onlardan bilecek kadar kızgınsınız kendinize değil mi? Peki bir soru sorsam: “Sana ne onların referandumda verdiği oydan be kardeşim!” desem, solculuğuma halel gelir mi?
O da mı değilsiniz? Tüh! O zaman siz “Türk – Kürt kardeştir ama Türkler kendi içinde daha bir kardeştir” hayat felsefesini benimseyenlerdensiniz. 14 Temmuz’da yapılmak istenen Amed mitingine izin verilmemesini çok normal karşılayan ama Amed halkının, vekilleriyle ve belediye başkanlarıyla birlikte barış için miting yapmak istemesini anormal karşılayanlardansınız. Doğru ya, bu ülkeye barış getirilecekse onu da ancak siz getirirsiniz. Sizin barış yolunuzda, Kürtler’in bir bütün gün boyunca devlet eliyle işkence görmesi vicdanınızı zerre sızlatmaz. Çünkü sizce vicdan insanın kendine yakışan dayağı yemesidir.
Hayatınızda hissettiğiniz eziklik duygusunun üzerini, sizden farklı olanlara baskı kurarak kapatmaya çalışıyorsunuz. Kompleksleriniz bütün anlayış mekanizmalarınızı dumura uğratmış. Genel geçer kurallarınız içinde boğulmuşsunuz, yanınızdakileri de nefessiz bırakmak istiyorsunuz. Çıkarınıza uyduğu kadar özgürlükçü, uymadığı kadar hassas ve doğrucusunuz.
"Diyeceksiniz ki, yazar genç birisi, yaşam deneyimleri yetersiz olduğundan işin bu yanı satırlarına sızıvermiş...
Politik olarak angaje birisi, bir anında "yetmez ama evet"çi olduğundan, kendini onları savunmakla yükümlü sayıyor, inandırıcılığını zorluyor...
Ya da, din işlerine Atatürkçü beyaz Türk bakışının dışında baktığını sansa da her sözüyle tersini kanıtlıyor, muhafazakarların kimi olumsuz adımlarını eleştirirken meseleyi çarçabuk "dindar" sterotiplerine bağlayıveriyor...
Ulusalcıların şu sıralar AKP'ye vurmak için PKK'yı pek bir anlar göründüklerini, başka bir niyetle de olsa o cephede "Kürtlere daha anlayışla bakmanın hakim olduğunu" gözden kaçıran yazar, epeyi marjinal kalmış ulusalcı bakışlarını en önemliymiş gibi sunuyor...
Böylelikle de kelimelerin gücüyle okuyanlar üzerinde baskı kurmaya çalışıyor ve bu çok göze batıyor...
Böyle şeyler diyorsanız, belki siz de haklısınız...
Ancak bu satırların yazarının, angaje olduklarına olmadık zamanda olmadık eleştiriler yapmasıyla tanınmasını nasıl açıklayacağız?
"Yetmez ama evet"in kimi dönemlere özgü bir taktik mi yoksa hep azınlıkta kalma sularında dolaşan reformcu bakışın genel geçer mecburi sloganı mı olduğuna kafa patlatmasını nasıl yorumlayacağız?
Bir ara dindarlarla birlikte kolkola yürürken şu sıralar kendi saflarından onlara yönelik eleştirilerin dozunun artmasına farkında olmadan katkıda bulunup bulunmadığını kendine sık sık sormasına ne diyeceğiz? AKP içindeki hakim muhafazakar damarın süreç içinde bir anlamda Kemalistleşmesinden duyduğu tedirginliği kendisinden önce duymuş olanlara olan kızgınlığını bastırmak için başörtülü eski yol arkadaşlarının nasıl tepki gösterdiğini fellik fellik aranmasına ne yapacağız?
Yazar burada kelimelerin baskısını kendisine yöneltmeye başladığına göre, bu yazı burada bitmeli sanki...
En son değil en ilk baskınız kendinize olsun; belki böylece başkasına yaptığımız baskıların sayısını azaltmanın, tonunu yumuşatmanın bir yolunu bulabilirsiniz.
Ha, bir de kitap okuma cezası verin kendinize; Albert Camus'nün Düşüş adlı kitabını bir günde okuyup bitirme cezası... Oradaki cezalı yargıç'ın hayatla başa çıkma yollarına takılıp bir de bakarsınız ki siz de Amsterdam'ın barlarından birinde bir yabancıyla acayip tartışmalara girmişsiniz...
Sahi siz en son kime baskı yapmıştınız?"
Ezgi ÖZCAN
18.07.2012