Pazar, din, dürüm
02 Mayýs 2013 11:56 / 1832 kez okundu!
Sabaha karþý biten bir cumartesi gecesinden sonra, bu saatte çalan kapýya bakacak en son insan ben olmalýydým; ama yine de bütün uyanamamýþlýðýmla kapýyý açtým. Karþýmda iki siyahi kadýn, kýyafetlerinden belli, misyoner olmalýlar. Yehova Þahitleri, Hare Krishna, 7. Gün Vaftiz Kilisesi, Yahudiler için Hristiyanlar, Mormonlar... Aklýmdan bir sürü isim geçiyor ama gerçekten bunlarý düþünmek için çok erken.
Ben daha uyanamamýþken onlar kimbilir nasýl bir adanmýþlýkla, pazar sabahlarý Londra'da tanýmadýklarý insanlarýn kapýlarýný çalýyorlar acaba? 'Kendisini davasýna adamak' böyle bir þey olsa gerek. Ben bütün bunlarý düþünürken, biz de bu arada misyoner teyzelerle klasik ritüelimizi tekrar ediyoruz. Pazar ayininin bildirilmesi, Ýsa'nýn ýþýklý yoluna davet edilmem, broþür verilmesi, Ýstiklal Marþý, kapanýþ.
Ama daha sonra bu kýsýrdöngüyü kýran, daha yaþlýca olan kadýnýn sorusu oluyor:
“Müslüman mýsýnýz?”
O an tekrar uyumak için Budist bile olabilirdim ama teyze beni þaþýrtýp, uykumu açmýþtý bir kere. Tabi yüzümdeki o tek kaþý kalkýk ifadeden sonra açýklama ihtiyacý hissediyor;
“Müslümansanýz tekrar rahatsýz etmeyelim; çünkü müslümanlar kolay kolay dinlerini deðiþtirmiyorlar.”
Misyonerin tecrübelisi de bambaþkaymýþ. Açýklamak yerine gülümsüyorum, konu çok uzayabilir. Ama bugün günlerden mucize deðil onlar için.
'Kusura bakmayýn, bugün hiç din deðiþtiresim yok valla teyze. Ama haftaya bir daha gelin.”
'Peki kim kolay dinini deðiþtiriyor mesela? Kapýda sizi görünce imana gelip, 'Hallelujah!' diye baðýran oldu mu hiç?'
“Din derken???”
Tabi bütün bunlar her zaman olduðu gibi, kapýyý kapadýktan sonra aklýma geliyor. Gerçi o an düþünebilseydim bile kýrýcý olmamak için sormazdým herhalde. Gülüyorum kendi kendime.
Neyse biraz sonra, Leicester Square'e gitmek için evden çýkýyorum ama Arsenal maçý olduðu için bizim Holloway Road duraðýný kapamýþlar. Mecburen mahþeri bir kalabalýkta, pub müdavimi Arsenal taraftarlarýyla diðer metro duraðýna doðru yürümem lazým.
Þu kalabalýkta ne kadar çok yenilginin hikayesi vardýr kimbilir. Hayata karþý kaybedenlerin rövanþýný Arsenal alacak, onlar da bir günlüðüne yenilen olduklarýný unutacaklar ve beraberce kutlayacaklar. Futbol, fiesta, fado...
Aralarýnda Galatasaray formasýyla yürüyen halis muhlis bir Ýngiliz var. Hikayesini sorsam mý acaba? Boþver ama kimbilir ne çýkardý altýndan. Köfte-ekmek olmayan maç olur mu derken sosisçiler köþede göründü. Tabi forma ve atký satýcýlarý da var ama zabýta yok. Yani yine birþeyler eksik.
Atkýlardan anladýðým kadarýyla bir Arsenal-Celtic kardeþliðinden söz etmek mümkün. Ezelden kavgalý Ýngiliz ve Ýrlandalý takýmlarýný birbirine bu kadar baðlayan þey herhalde kýz alýp-vermek olamaz. Daha sonra Galli bir arkadaþýma sordum, “Ýkisi de Protestan, ondan” dedi, mantýklý.
Yürürken bir anda farkediyorum ki, etrafýmdaki herkes Türk. Saðým, solum, önüm, arkam. Ýki adet yirmili yaþlarýn baþýnda genç ile orta yaþýn üzerinde bir amca kendi aralarýnda Türkçe konuþup kaynaþmaya baþladýlar. Ben þimdilik dinlemeyi tercih ediyorum. Amca bunlara “Nerelisiniz?” diye sordu; kendi tabirleriyle “Ýstanbul'un arka bahçesi Gebze'den” geliyorlarmýþ. Ben “Marmara'nýn incisi Gebze” diyecektim, zor tuttum kendimi. Sonra çocuklardan biri vicdan muhasebesi yapmaya baþladý.
“Bunlar bizi Kadýköy'de yenmiþlerdi ama yine de izlemeye geldik, dur bakalým.”
Ýki Ýngiliz takýmýn Londra'da yapacaðý maça gelmemek için çok geçerli bir sebep olabilirmiþ gerçekten. Ben, bu cümlenin üzerine amcadan aklý baþýnda birþeyler söylemesini beklerken, kendisinden karþýlýk olarak þöyle bir nida yükseldi;
“Formanýn kralý burda, burda(aaeyy)!”
Bu sýrada da, Süpermen gibi gömleðinin arasýndan gösterdiði formadaki Fenerbahçe armasýný dövüyordu. Daha biraz önce, 'bildiðin yurdum amcasý' diyeceðin insanýn, konu futbol olunca içinden 'alien' çýkýþýna tanýklýk ediyordum. Futbol, televizyon, arabesk...
Ben artýk onlar kendi aralarýndan ne yaþýyorlarsa orada býrakýp, hýzlýca metroya attým kendimi. Leicester Square her zaman olduðu gibi kalabalýktý. Köþedeki 24 saat açýk olan kumarhane Hippodrome'dan çýkan uykusuz Çinliler, Soho'daki Çin mahallesinde yemek yiyip, yine kumarhaneye dönecekler belli ki; ‘tavaf etmek’ deyimi onlar için çok bambaþka bir anlama geliyor.
Saat öðlen olmak üzere ve birþeyler yemem lazým. Yeni iyidir diyerek kendimi bir Lübnan restoranýna attým. Dönere shawarma diyen ve ortadoðu usulü sebzeli dürümler yapan bir yer. Asyalý garson kýza menüde neyi tavsiye ettiðini sordum, bilmiyormuþ. Çünkü Nepal'den henüz gelmiþ, Londra'da daha ikinci günüymüþ. “Nepal mi? Taa neden gelmiþ ki oralardan?” derken kafa da þimþek çaktý, sen neden geldiysen O da ondan..
Kendime evini özlemiþ, etnik bir dürüm söyledim.
Fatih BALTAÞ
02.05.2013
Son Güncelleme Tarihi: 04 Mayýs 2013 11:08