Bir Kurban Bayramı'nın ardından...
20 Kasım 2013 15:19 / 1509 kez okundu!
Bir kurban bayramını daha geride bıraktık… Nazım Hikmet’in şiir kitabı vardır, çok sevdiğim; “Memleketimden İnsan Manzaraları”… aynen onun gibi korkunç görüntüler hafızalarda kaldı. Medyada gördüğümüz resimlerdeki manzaralardan; demek ki bu seneki Kurban Bayramı'nı da tam anlamıyla insanlık düzeyinde ve medeniyet ölçülerinde kutlayıp, dini vecibelerimizi yerine getiremedik...
Nedir efendim konu? Neden bu şekilde yazıyoruz ve kaç kişi yazdıklarımızı anlıyor… Biliyorum çok kişi bu yazımıza kızacak ve eleştirecek. Oysa biz demokratik bir ülkedeyiz ve toplumun yanlış benimsediği, uygar olmayan her davranışı köşelerimizde yazmak zorundayız. Kurbanın anlam ve manası benim açımdan yardımlaşmadır. Yardımlaşma başka canlıların acıları üzerine kurulmamalıdır… Yardımlaşma katliam haline dönüşmemelidir. Peygamberimiz döneminde fakirlik ve yoksulluğun çok olması nedeniyle Kurbanın mana ve anlamı vardı. O zamanki halk belki de yılda bir kere Kurban bayramı adı altında et ihtiyaçlarını karşılıyordu. Sevgili peygamberimiz, kesilecek koyun v.s için çok nazik ve şefkatli davranılmasını buyurmuşlardı.
Zamanımıza bakıyorum; maşallah!!! Kasaplar tıka basa et dolu… Eskilerde olduğu gibi az rastlanan bir yiyecek değil. İsteyen alabilecek şekilde…
Kurban bayramından manzaralar; dini vecibe inancı ile kesilen onca koyun, dana, boğa kan gölü ortasında diğerinin kesilmesini izliyor… İzlerken titriyor, korkuyor, kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor. Az sonra başına gelecek akıbetin farkında tabii ki… Yoksa sizler onların duygusuz ve aptal mı olduğunu sanıyorsunuz!!! Peki… En merak ettiğim; dövülen, kaçtı diye ayakları kırılan, can havliyle kaçarken demir parmaklıklara gövdesi geçen kurban adı altında kesilen hayvanın eti, Allahın katında ne kadar kabul görüyor? Allahın; titreyen, korkan, hınçla öldürülüp kesilmiş kurban etlerine ne kadar ihtiyacı var? Ve ne kadar Allah katında kabul görüyor!!! Hiç bu yönüyle düşündünüz mü?
İşin en komik tarafı da kurban kesmeyi dini vecibe sayan kişilerin, onca işkence ve zulüm çektirdiği hayvanın sırtına binip sırat köprüsünü geçme hayalleri yok mu!!! Üstelik kurbanı keserken çocuklarının eline bıçak mı veren istersiniz, resim mi çektiren istersiniz!!! Dünyanın hiçbir Müslüman ülkesinde olmayan görüntüler ne yazık ki Türkiye’de!!! Sosyal paylaşım sitelerinde… Basında, medyada bolca yer alıyor, yayınlanıyor.
Bu görüntülere destek veren ise halkın çok sevdiği yazarımız Ahmet Hakan… İnatlaşan yazısında; boğazın kırmızıya bulanmış su görüntülerine destek veren yazılarıyla adeta bu çağ dışı görüntülere onay veriyor. Köşe yazarları yol göstericidir, toplumun yanlışlarını uyaran ve doğruya yönelmesini sağlayan kişilerdir. Hele bir de takip eden kişi sayısını göz önünde bulundurursak, sayın yazar, adeta yamyam yöneticisi durumunda görünüyor… Ahmet Hakan’ın Boğaz’da kan içinde yüzen su kuşlarını eleştiren kişiler için yazdıkları ise gerçekten düşündürücü… Konuyu eleştiren kişilerin o etleri löp löp yuttuğu ile ilgili… Aman sevgili Ahmet Hakan hemen yazayım; ben vejataryanım… Korkunç mezbaha, kurban kesimi görüntülerini sosyal paylaşım sitelerinde gördükten sonra 25 yıldır et yemiyorum. Ayrıca birçok ünlü yazar ve felsefecinin asla et yemediğini hepimiz biliyoruz. Bunların içinde İran’ın eski devlet başkanı Humeyni’nin oluşu beni çok şaşırtmıştı.
Yardım sadece et dağıtarak mı olur, önce bunu sorgulayalım… Zamanımızda kurban keserek dini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanlar, dinimizin gerektirdiği şekilde etleri ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorlar mı? Yoksa en büyük pay kurban sahibinde kalıp, işe yaramayan kısımlar mı ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyor? En önemlisi dini vecibeleri yerine getirmek için kesilen kurbanın etiyle de asla çilingir sofrası kurulamaz… Sizler benim ne demek istediğimi anladınız… Son duyumlar bu yönde… Tüm bunları irdelemek gerekir, irdelemenin dışında düşünmeliyiz… Zamanımızda 3 gün et yiyerek mi ihtiyaç sahipleri mutlu olur!!! Yoksa o ihtiyaç sahipleri; maddi yetersizlikten okuyamayan çocuğu, hastası olup bir türlü tedavisini yine maddi imkanları olmadığı için yaptıramayan, kirasını ödeyemeyen, parasızlıktan yuva kuramayan, hayata yenik düşüp varını yoğunu kaybeden kişilerin ihtiyaçları karşılandığında mı mutlu olur? Hz. Muhammed çok güzel söylemiş “Zamana Uyunuz”, durum bundan ibaret… Ne siz o barbar görüntüler sergileyen katliamları yapın, ne de bizler günlerce korkunç görüntüler nedeniyle uykusuz kalalım. Her şey adabına uygun olmalı ve bu adabı sağlayacak ve destek olacak kişilerde devletin yanı sıra tarafsız, inadını yenmiş köşe yazarları olmalı düşüncesindeyim.
Duyarlı ve empati yapmasını bilen insanlar için erdem, dünya denilen bu yere çok yabancı bir kavram… Sadece “ACI” veriyor… (E.Özkök)
Funda Bayrı ERSOY
16.11.2013
Son Güncelleme Tarihi: 20 Kasım 2013 15:38