Türkiye'de azınlık olmak
16 Temmuz 2012 23:11 / 1714 kez okundu!
Dünya çapında ''çağın gerisine doğru yol tutturmuş ülkeler'' adlı etraflıca bir araştırma yapılsa, Türkiye'nin de kendisine üst sıralarda nezih bir yer bulacağından eminim. Bilen bilir, genelde çok kesin konuşmayı sevmem.Olasılıklara olabildiğince yer vermeye çalışırım. Lakin gelin görün ki bu kez eminim. Gidişat hiç iyi değil.
Bu coğrafya var oldu olalı, dünden bugüne hep belirli bir grup veya grupların erk olarak görev yaptığı bir yer olmuştur. Onların güç gösterilerine sahnelik etmiştir.
Her dönemde, her emre uygun bir biçimde iktidarın ve çoğunluğun talep ettiği şekliyle dönmüştür bu coğrafyanın yaşam çarkları. Yani geçmişten bugüne dek, bu topraklarda belirli etnik ve dini grupların siyasi ve sosyal sürekliliği vardır.
Oysa tüm bu ''süreklilik'' zarfı içerisinde göze görünmeyen, kirli güçler tarafından ezilmiş, diplere hapsedilmiş, iktidar ve çoğunluğun kendi potasında erittiği azınlıklar ve onların ''hakları'' da yine bu coğrafyalarda yaşamış ve yaşayacak olan gerçeklerdir.
Pek iyi tanıyor muyuz onları? Kimdir bu azınlıklar?
1915'te gençleri ani bir biçimde askere alınarak direnci kırılan ve daha sonra dönemin ''çoğunlukçu'' ve ''faşizan'' zihniyetli kimselerce yutulan Ermenilerdi.
Yıllar yılı ''vurguncu, melez, yağmacı'' diye hor görülen, Agunaları (evlenip boşanmış kadın) öyledir böyledir diye gurursuz ilan edilen, okulları aç-kapa yapılarak çocuklarına sağlam bir eğitim verememiş olan Yahudilerdi.
Var oldukları günden bugüne dek dar kafalı insanlarca itilip kakılan, ''dinsiz, kafir'' diye oradan oraya sürülen, doğuştan sahip oldukları temel haklar doğrultusunda ibadetlerini yaptıkları cemevlerine ''ibadethane'' ismi dahi verilmeyen, Çorum'da, Maraş'ta, Gazi'de, Sivas'ta yakılıp yıkılarak kökünden yok edilmeye çalışılan Alevilerdi bu azınlıklar.
Bunlar Çerkezlerdi, Boşnaklar, Bulgarlar, Süryaniler, Yezidiler...
Liste uzayıp gidiyor. İnanın uzadıkça uzuyor. O kadar çok görmezden gelinmiş ki, kimileri dertlerini anlatacak ne insan ne de herhangi bir mecra bulabilmiş. Oradan oraya göç eylemişler yıllar boyu. Diken üstünde bir sürgün hikayesi aslında onların yaşamları. Hep tedirginlerdi, hala tedirginler. Kendilerine yapılan fiziki, sosyolojik, psikolojik baskı ve zorbalıkların kaçını unuttular? Unutabilirler mi hiç?
Elbette unutmaları imkansızın ötesinde...
Zira acılar, yaralar her an tazeleniyor bu topraklarda. Her daim canlı tutuluyor.
Tüm bu kimselere, azınlık gruplara dahildir dün Diyarbakır'da baskı rejiminin yarattığı zulme maruz kalan insanlar. Her yıl yaptıkları gibi, miting yapmak istediler. Valilik izin vermedi. Üstelik bununla da yetinilmedi.
Dövüldüler, sövüldüler, cop yediler, yerlerde sürüklendiler. Kimi biber gazıyla kendinden geçti. Ama yine de vekilleriyle birlikte omuz omuza durdular ezici ve yok edici kuvvetlere karşı.
Kimdi onlar?
Kürtlerdi... Aynadaki diğer yüzümüzdü. Bu ülke topraklarında nefes alıp veren 30 milyon candı.
Bu rakama rağmen Kürtler dün Diyarbakır sokaklarında yine ''azınlık''tı.
Tarihimiz ve dünkü yaşananlar bize bir kez daha gösterdi ki bu topraklarda dünden bugüne değişmeyen tek şey yine ''değişmeme''nin ta kendisiydi. En azından azınlıklara yapılan muamele adına...
Velhasıl kelam, girişte de belirttim. Gidişat iyi değil.
Rıfat Ilgaz'ın da dediği gibi: ''Tabanındaki bu depremi duymuyor musun?''
Gökhan YILMAZ
15.07.2012