Herkes biliyor! - Ahmet İnsel
21 Eylül 2011 00:56
Çankaya'da o masanın etrafında oturanların hepsi katilleri bildikleri ve sustukları için suçlular.
Everybody Knows’, Leonard Cohen’in ünlü bir şarkısıdır. Herkes bütün düzenbazlıkları, yalanları bilir ama her şey aynen devam eder. Susurluk Zirvesi tutanaklarından saçılanlar bu şarkıda anlatılana çok benziyor.
Dönemin Başbakanı Erbakan konuşuyor. Tarih 22 Aralık 1996. Bu toplantıdan yedi hafta önce, 3 Kasım günü Susurluk kazası gerçekleşmiş. Kazadan beş gün sonra, Erbakan’ın Libya’ya ziyaretini protesto bahanesiyle Mehmet Ağar İçişleri Bakanlığı’ndan istifa etmiş. Yerine atanan Meral Akşener, Çiller’in talimatıyla İstanbul Emniyet Müdürü’nü görevden almış. Kendisinin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a bazı bilgi ve belgeler verdiği için görevden alındığı iddiası basında yer almış.
Masanın etrafında Cumhurbaşkanı ve Meclis’te yer alan parti başkanları var: Demirel, Çiller, Ecevit, Muhsin Yazıcıoğlu, Baykal, Yılmaz. Erbakan, ‘kamuoyunun bilmediği çok vahim suçlar’la ilgili bilgi veriyor. Ömer Lütfü Topal’ı üç özel tim polisinin öldürdüğünü eski İstanbul Emniyet Müdürü’nün kendisine söylediğini aktarıyor. Cumhurbaşkanı, bu bilginin aynı kişi tarafından kendisine verildiğini teyit ediyor. Bu emniyet müdürünü görevden aldırmış olan Çiller, bilgi verdiği için müdürü görevden aldırttığını itiraf ediyor. Sonunda Başbakan “Buradaki konuşmaları gizli tutalım” diyor. Yılmaz ve Baykal karşı çıkar gibi yapıyorlar ama kamuoyu zirvenin bu içeriğinden 15 yıl boyunca haberdar olmuyor. İktidar partileri kadar muhalefet partileri liderlerinin de her şeyi bildiklerini ama bu konuda sustuklarını, dişe dokunur bir şey yapmadıklarını keşfediyoruz.
Cinayetlere karışmış kamu görevlilerine yıllarca kimse dokunmuyor. Ta ki söz konusu özel tim polislerinden birisi konuşmaya başlayıp, işlenen cinayetleri tek tek anlatıncaya kadar. Yeniden açılan soruşturma sırasında savcılık eski dava dosyasında Susurluk Zirvesi tutanaklarını bulana kadar... Davaya daha önce bakanların, polisin, savcıların, hâkimlerin gerçek katilleri bildiklerini ama mahkemenin buna rağmen ‘beraat kararı’ verdiği olgusuyla yüzleşiyoruz.
Radikal’de pazar günü yayımlanan Mesut Hasan Benli haberi, sadece ‘katili herkesin bildiğini’ değil, derin devletin ne olduğunu, nasıl çalıştığını, nerelere kadar uzandığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Suç ortaklığını teşhir ediyor.
Ceza kanunlarında genellikle ‘suçu bildirmeme suçu’ yer alır. Yürürlükteki kanunun 274. maddesi de ‘işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi’nin bir yıl hapis cezasına çarptırılmasını öngörüyor. İşlenmiş ama neticeleri halen etkin olan bir suçun bildirilmemesinin cezası da aynı. Daha önemlisi, ‘kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçu’ bildirmeyen kamu görevlisinin de hapis cezasına çarptırılacağı yasada belirtiliyor. Yasa, kamu görevlisi deyimini, ‘kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi’ olarak tanımlıyor.
Dolayısıyla Çankaya’da o masanın etrafında oturanların hepsi katilleri bildikleri ve sustukları için suçlular. İşlenmiş suçun etkileri devam etmesine rağmen yıllarca sustukları için de suçlular. Aralarında birçoğu kamu görevlisi konumunda oldukları için çok daha fazla suçlular. Erbakan hükümetinin diğer bakanları da muhtemelen katillerin kim olduğunu biliyordu. O kabinede örneğin Abdullah Gül devlet bakanıydı. Yıllar boyunca bu konuda kimse konuşmadı. Bugün dahi, o toplantıda yer alıp hayatta kalanlar halen konuşmuş değiller. Mafyada sır yemini etmişlercesine geniş bir çevre yıllardır susuyor. Neden? Topal cinayetinin arkasında, -Topal Kürt olmamasına rağmen- Kürt sorununu yargısız infaz yoluyla çözme kararı yattığı için mi? Bir yüksek devlet politikası, milli menfaatler söz konusu olduğu için mi? Bu Kürt işadamları listesini kim hazırlamış, hazırlanması emrini kim vermişti?
Susurluk Zirvesi tutanağı, Türkiye’de 1990’larda işlenmiş bir dizi cinayetin, katliamın, suikastın tetikçileri ve düzenleyicilerinin sadece devlet içinde değil, geniş bir siyasal çevre içinde de gayet iyi ve yaygın biçimde bilindiğini tartışmaya yer bırakmayacak biçimde gösteriyor. Derin devletin sivil yüzüne de ışık tutuyor.
Radikal