Mülkiyet Erkek Karakterlidir! - İbrahim Akar

13 Mart 2008 09:56 / 2464 kez okundu!

 

Dünyada kadınların toprak mülkiyeti içindeki oranı sadece %1... Bu sayısal veri bile, kadın erkek eşitsizliğinin temelde, özel mülkiyetle ve onun kökeniyle, yani sınıflı toplumla yakından ilgili olduğunu gösteriyor... Nitekim gelişmiş ya da geri ka

Klan toplumunun feodalizm dönemindeki tezahürü olan aşiret, bireyleri mülkü dahilinde görüyor. Bireysel ahlaki normların önünü tıkıyor ve üyelerine kütlesel bir ahlak şablonu ve davranış modelleri dayatıyor.



Bu modellerin genel tanımı olan töre, örf ve geleneklerinin kesinleşmiş hükümler birliği olarak, insanları tartışılmaz şablonlara bağımlı kılıyor.



Tuhaftır ki bu şablonda erkeğin kendi bedenine ait bir namusu yoktur. Namus, erkeğin sahip olduğu dişilere odaklanmış şekilde kullandığı bir tanımdır. Bu nedenle bekâret ve cinsel egemenlik, erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin ve mülkiyet tutkusunun da bir simgesidir.



Erkekler, bu anlayış içinde; hem namus kirleten hem de namus kirletenin cezasını veren rolündedir.



Evet, namus açıkçası özel mülkiyetle ilişkili Seksist bir tutum... Ancak buna erkeğin özgüven eksikliğini de eklemek gerekiyor. Eşitlenmiş bir tercih, erkeğin işine gelmiyor. Egemenliğini pekiştiren sistemsel kalıplara ihtiyaç duyuyor. Statükoculuğu benimsiyor.



Namus ya da töre cinayetleri eşdeğer hale gelen anlamıyla, feodalizmin çözülme döneminde daha bir yoğunluk kazanıyor.



Çünkü mülksüzleşen ve emeğinden başka satacak şeyi kalmayan köylü, kentleşirken soyut değerlerine daha bir bağlı hale geliyor.



Bu nedenle çözülme dönemlerinde kapitalizmin kadını göreceli bağımsızlaştırmasına karşı direnç de artıyor.



Kadına yönelik şiddet ve ahlaki baskılar, zamanla köyden kente göç ediyor.



Dikkat ederseniz, bir dönem yoğunlukla kırsal alanda görülen namus cinayetleri, artık “kentli” bir nitelik kazanıyor.



Kanaatimce yeni değerler eskisinin yerini alıncaya kadar, kadınlar uzun süre daha töre ve namus cinayetlerine kurban olacaklar...



Biz erkeklerin ayrımcı egemenliği ve cinsiyet hegemonyacılığını benimseyen tutumumuzla, eşitliğe yönelik korkularımızla, bu katliamlara dolaylı destek sağlamakta olduğumuzu da cesurca ifade etmemiz gerekiyor.



Kadın erkek eşitsizliğinden sınıflı toplumu sorumlu tutmak ne yazık ki pek rasyonel bir açıklama değil.



Tüm sıniflı toplumların ortak özelliği olan erkek kimlikli yapılanma, dikkate alınması gereken önemli bir realitedir.



Kadının köleleşmesi özel mülkiyetin oluşması, toplumun sınıflara ayrışması, sınıfsal egemenliği garanti altına alan ve koruyan bir sistem olarak devletin oluşumu ile eş zamanlı şekillenmiştir.



Sınıflı toplumlar; sadece özel mülkiyete dayalı yapılar değil, erkek karakterli yapılar olarak da
biçimlenmiştir.



Bu, kadını her alanda erkeğe bağımlı kılan bir sosyal yapılanmalar sistemidir.



Gelelim bugüne!



Kusura bakmayınız ama günümüzde en bilinçli insanların evliliklerinde bile, erkek, sistemin
avantajlarını kullanıyor. Bu nedenle de sevme tarzımızdaki bencillik, en sevdiğimiz insanlara bile şiddet uygulama ikiyüzlülüğüne dönüşebiliyor.



Yani sorun sadece sistem sorunu değil, erkeklerin özel mülkiyete dayalı ekonomik ve sosyal sistemlerin değerlerini fazlasıyla benimsemeleri ve bu konumlarını sürdürmekten yana oluşlarıyla da ciddi düzeyde ilintili...



Bu nedenle Marksist erkekler ne yazık ki henüz, kadına yönelik şiddete yeterince karşı tutumda değiller ve hatta buna sıkça da başvurabiliyorlar.



Hatta, yaşanmış sosyalist kuruculuk deneyimlerinin de, kadına beklenen eşitliği ve özgürleşmeyi sağlayamadığını görüyoruz.



Çünkü tümü, erkek egemen toplum geleneğinin üzerine inşa edilmiş olmanın zaaflarını yaşadı. Kadınlar, toplumsal yaşamın pek çok alanında kazanımlar edinseler bile, sosyalizm deneyiminde asla iktidarda olamadılar ve hep ikincil konumda kaldılar.



Yani “teori griyse pratik zümrüt yeşili”. Arada ciddi bir renk farkı söz konusu...



Bir erkek ne kadar katıksız eşitlikçi olduğunu iddia ederse etsin, bu günümüz için sadece bir yanılsamadan ibarettir.



Çünkü, avcı toplumun avantajlarını lehine kullanmakla başlayıp, sınıflı toplumla şahikasına ulaşan erkek bencilliği, genlerimize bile sinmiş durumdadır.



Salt bu nedenle bile, bir erkeğin özgürlük ve eşitliği kadınlar kadar içten ve güçlü şekilde savunabilmesi mümkün değildir. Yaşadığı cinsellik ve mülkiyet paradigması, buna izin vermez.



İbrahim Akar

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.