Armenak Bakırcıyan
12 Eylül 2012 18:38 / 2088 kez okundu!
İnsanlara gittikçe öğrenmeyi sürdürüyorum. Biriyle karşılaşmak, konuşmak gündelik yaşamın olmazsa olmazı. Kapandıkça tortulara bakıp yavaş yavaş açığa çıkabilmek bellekte birikenlerin büyüsü. Kendi sesimi duya duya başlıyorum her şeye. Acının akıl olmuş evlerinde renk renk iplerle bağlanıyor duvarlar. Üzüntü; dili ve gönlü karartıyor. Komşu komşuyu bilmez, anlamaz bir ülkeye doğru gitmekte adımlar. Ne yazılırsa doğru odur. Küçük kıyıların kenar kahvelerinde sohbetler ezilmedikle bitiyor. Akşam evleri olanlar ekmeklerini alıp televizyonun karşısına geçtiğinde başlıyor katliam. Herkes konuşmakta. Aklı olan durmasın giysin şiptikleri kaçsın. Ne iyi, yakışıklı yemekler var öyle. Bir de doğru, gerçek, en iyi biz başkası yok dercesine kasılmalar.
Bir şeyleri birilerini unutmadık mı sahi?
Kim dinler bu kadar sözü?..erkekler zamanında çenesinden evlerini yıkar giderdi. Şimdi şirkete dönüşmüş ne varsa sanki evliliklerin fotoğrafı. İnanılmaz “bu sabah yırttık ya” cümleleri çamaşır niyetine asılı balkonlarda. Antakya’da yürüyüş, işgal, İzmir’de kordon boyuna taşan dekolteler ötesi bir İstanbul zaten. Başka cesaret yok buralarda.
Oysa yakınlarımızın yüreklerini aramanın zamanı. Biz sormaya başlarsak 4+4+4’ün çocukları da büyüyecek, koşacak. Unutur görünmek suyu karartıyor. İzlerin bilinçle silinmesi yeni dünya düzeninin kadirşinas babalarınca gerçekleştirilme çabasında.
Bugün Dersim’de, Perî’de, Munzur’da yaşananlar Anadolu’yu derinden etkileyecek yöntemler. Suya çekilen set sayısı her gün büyürken bölgeden gelen haberler köylerin, insanların baskı, kuşatma altında olduklarını göstermekte. Suyun pazara çıkması, kullananların özellikle de kadınların ses çıkarmaması bizi sonu olmayan bilinmezliğe götürüyor. Musluktan içilen suyun pahalı olması, plâstik şişelerin sağlıksız kullanımı çocuklarımızı, bebekleri, yetişme çağına girmiş fikirleri çürütmekte. Çocuk ölümlerinin en çok suyla ilgili olduğunu biliyor muyuz?
Suyu içmeyen, yemeğinde yeterli suyu olmayan nesillere doğru!..Gidiyoruz. Savaşa ne gerek satılan her yudum bizim cebimizden saçılmakta ortalığa. Şirketler…diğerleri. Boruların boy gösterdiği Karadeniz insanı çabaladıkça buralar pek sakin. Diller pas tuttu tutmasına, vicdan dükkanların camlarında ışımıyor bile.
Dersim konumu nedeniyle göz önünde. Binyıllardır bu böyle. Sürgünlerin kenti şimdi izlerini, dilini, geleneğini saldırılardan korumak adına sıkı sıkıya suyla konuşmakta. Su Dersim insanı için kutsal. Suya dokunurken dua eden insanların ülkesi sıkıntıda. İsyandaki kelimeler yetmediği gibi kendi içinde parçalı bir mücadeleyi bir araya getirmeye çalışmakta. İnsan karakteri ne yazık ki devrede.
Birlikte olmak için “su” bir neden.
İnsan amaç iken ayrı ayrı hareketler bellek zayıflığını gösteriyor yavaş yavaş. Oysa adımları duyulmakta saçlarını rüzgâr bilen çocukların. Onlar izni olmadan bilerek yürüdüler. İnandıkları mücadele ülkeyi, dünyayı kucakladı. Evlerine dönmediler bir daha. Yatakları suydu. Kaldılar. Anıları güçlü olanlar fotoğrafları sakladıkları kitaplardan çıkarıp baksalar değişir çok şey…
Orhan Bakır adını meşru (!) kılmak zorunda kalan pek çok insandan biri. Baskı öyle hissettirmiş ki kendini belki dedesinin adı olan Armenak değişivermiş. Bir ideal uğruna atılan bu adım onu aramızdan almış almasına ancak geride mücadele uğruna dökülen sözcükler, zarafet ve inanç kalmış. Anmak yeterli olmaz. Dersim’in çocukları Perî’nin dört bir yanı çevrilmişken bile vazgeçmezken isyandan, direnişten Orhan Bakır’ın sindiği toprağın zerresi kaymaz eminiz.
Özgür olmak bu toprağın en önemli kavşaklarından. Limak istediği kamerayı yerleştirsin istediği adamları toparlasın “izler”in silinmesine izin yok…
Ali boğazında sözlü tarihe kıyanlar meşenin hürmetinden nasibi olmayanlar…isimleri tek tek yazmadan hepinizi çağırmak iyisi. Gelin, dinleyin ve tanışın. Uzakta okumak dışarıda kalmak tanışmadan geçip gidiyor anlamında. Birbirini bilmeden nefes almak bireyin bize dönüşmesine engel. Korku zayıf anları enselemekte usta aslında.
Dersim başına getirilmek istenene direniyor. Çocuklara okumayı çarpa çarpa öğretmeye kalkanlara söz edin. Anlatın yakına, kötüye, halden anlamaya. Dillendirin, yazın, çizin…
Deyin ki; suyumuza ateş edenler doğamızı, onurumuzu, inancımızı hiçe sayanlardır.
Paranın egemeni Perînin başaklarımızdan elini, ayağını…
Öneri: Murat Kahraman Çığlık Belge Yayınları
İffet DİLER
12.09.2012
Son Güncelleme Tarihi: 16 Eylül 2012 14:53