BİR BABANIN TEK KIZIYDIM!..
24 Mart 2011 17:28 / 1855 kez okundu!
Babacığım;
Kızın seni sekiz geçti. Çok cümle okudu. Öğrenmeyi sürdürüyor. Kırılıp dökülmedi zira şarkıların ve kahkahan kanatları oldu. İsmi babaannesinden doğumu eski bir kadın artık. Gönlü zaman zaman yorulsa da yağmurda yürümekten bıkmıyor. İnsanla karşılaşmaktan da.
Bugünlerde hayat arkadaşının yaklaşan suyun gölgesindeki çırpınışları uykusuzlukları arasında. Nasıl konuşurduk seninle?.. Olsan!.. Kayıtsızca sohbet etmeyi özlemişim demek. Öyle ya birileriyle konuşmak çıplak kalmayı getiriyor beraberinde. Ama yakınlarda fark etti aldanışını. Kimseyi zorla sevdiğine inandıramazsın. Hem ne gerek var. Bırak anlamasın. Onun da içmesi gereken çorbadır bu. Hayattan nasibi. Senin gibi sevmek?.. Doğru tanışmanın mümkün olamayacağını gördü kızın. Sabahına uyandığı çocukluk düşündeki o uzak toprağın insanı yargılamadı ancak başkası değerlendirdi. Üstelik boynuna geçirdi suyu ve sıktı insafsızca. Başkasını etkiledi. Üzüntüsü bu!.. Düzelir düzelmesine,unutulur mu?.. Bilmiyor?.. Ölüm mü?.. Hadi canım sen ve ben delice tutkun her dakikaya nefese!.. Nefes verene!.. Ne ölümü geçmez kuytusundan evlerin,kirişlerinin. Hele hele hele…
Yanlış olan 50x365 yaşayıp bir iki görüşmeye sığıştırılması raporların. Uzaklığın Bir şeyleri bitirmek için bahane olması. Çevreyle yaşayanın bakmak görmek arasında gidip gelmesi. Biliyor kızın zamanın olmadı AŞK anlatmaya. Saçları derindir küçüklüğümün baba!.. Keder kırlangıçların fırtınasıyla savuruyor. Keder harman yeri… Keder dağın başına yağan kar… Keder birazcık gökkuşağı bilemeyeceği.Yağmur yağıyor Alsancak’a… Baba yağmur ne güzel. Deniz de ıslanır mı?.. “deniz”…
Peki boş verdim gitti.
Kızın elli yaşında artık. Tam da ortasında. Vay!.. En güzel çağ başladı. İkinci doğuşum benim. Yürümeyi seviyorum insafsız. Beni götürdüğün bütün Fener maçları dönüşümüze benziyor günlerim. Anneme söyleme haberi yok. Söyleyince telefondan ayrılmıyor mübarek kadın. Çok hesap soruyor haberin olsun. Kızın yolculuklara çıktıkça özgürleşiyor. Bektaşi dedesinin izini bulacak bir gün. Ağlıyor elbet. İnsanca değil insan kalmak niyetiyle gözyaşları. Küresel bir bereket anlayacağın.
Ben de bir babanın tek kızıydım böyle biline… benim de babam vardı bir zamanlar. Koruyan sessizliğe bırakmayan bir baba. Akbaba dergilerini, şemsiye çikolatasını özledim baba bilesin. Karantina’da eski bakkal duruyor. Kendime armağan edeceğim bu hafta sonu. Pazar günü. Seninle oturup içtiğimiz “şarabın” üzümünü yazacağım bir gün. Nasıl şiir okurdun ellerinle? Nasıl toprağa dökerdin dizlerini “zorba”yla. Nasıl severdin aşık olmayı aşk kalmayı... aşkla konuşmayı. Önü alınmaz şarkıları samyotisa ve adalı zeytinleri,güzel kadını, bereketi rakının günahına girmeyi... Kızın da sevmekte zira aynı demde… Anlamamaktalar…
Doğan kardeş alır mısın bana!.. Okuma yazmayı sen öğret Abdülcanbaz değil!.. Alpaslan amcama söyle gelirken çocuk kitabı getirsin dükkandan. Söyle!.. Yüzmeyi öğrendim… Söyle açıklardayım artık… Ölümden sonrası ağaç, hürmet… Tene, bedene yakın… yan yana… yanarak…
Biliyorum sen de gelirdin “gağana”… anneannem de gelirdi mutlaka… niye hiç söylemediniz?.. Niye?.. Korku?.. Geceden korkmayan sen niye konuşmaktan ürkesin. Tedirgin serçelerin nar ağacında beklediği şüphe yordu. Ailende yaşamayan erkeklerin çeri çöpünden bıktın. Bıktın inatçı bir kadından. Ben de baba. Mutsuz… mutsuz… Ağlıyor!... Hep!.. hep!..
Kalk gidelim Havra sokağında iki sardalya bir fincan beyaz… iki şarkı dinleriz bizden. Sen dertlenir uzaklara dalar evini göremeyip yavaşça aşağılara bırakırsın. Görmediğimi zannettin değil mi?.. Görmedim… Enginarı yerken kokladığını… bir tepsi kalburabastının niye boynunu büktürdüğünü anlamadım inan. Üzmedin beni hiç… Kucaklamadığın yüzyıllardır aşka döndü aşka pervane. Aşka; diz çöken, dizlerini yerden kaldıran çocuk, adalı gardiyan… Hayatına kilit kıran.
Baba kızın büyüdü!..
Baba kızın pek küçük!..
Baba kızın çelimsizlerden daha çelimsiz artık!..
Baba doğurdun beni!..
Senin karanlıklara, pelur kâğıtlara ezber ettiğin o lâmbalı radyo çalışıyor hâlâ…
İffet DİLER
İZMİR 2011