ESKİ BİR SANDIK MİDYAT!...
19 Kasım 2007 01:40 / 1573 kez okundu!
Evimde bir sandık. Oradan oraya taşınıp duruyor. Dargın; sadece bu nedenle bile olsa. Yıllardır konuşmuyor kurtçuklar dışında başkasıyla. Benden yoksul sözlere. İnsanların sormadan savurduğu yaman notlar var unutamadığı.
Yıllar sonrasında doğumu özlenen çocuğun çeyiz havlusu, gizli kapaklı bezler ve aralara sıkıştırılmış tütün yaprakları. Bir diğeri ise kökünden sıyrılıp dağların ötelerine atılan hani? Kestikleri saçı eski yurdun kapısında, ortadan bölünmüş evin eşiğinde kalakaldı. Öylesine soğuk her yer. Toktahun dedesinin sürdüğü toprak bile dut vermiyormuş gittiğinden beri.
Oysa böyle olmamalıydı camların üzerinden geçip gitmeliydim. Bağışla beni Dicle, kırdıysam seni. Yoksul ellerimi getirdim. Yavaşça sokulurken kıyına. Şefkât ve hürmet böylesine eskir, tanınmazken yurdumda, bari sen yastığının kenarında bir yer aç bana ne olursun? Acı aksın, kanasın içimde ne varsa. Ve sonra döndüm, utanmadan hem de. Sakınmadan okşadığım gülüşlerden.
Yolun üstünde iz görmesen bile anlıyorsun işte. Sormayın neden diye! Hayır hiçbir haritaya bakmadım, okumadım. Ekrana dökülen neyse bilemezdim ara sokaklarını Midyatın. Filmin çekildiği konaktan içeri adım atmadım. Merakım üzüm suyunun komşuluğundaydı hep. Kırılmasın kimse ama Trabzon’dan tanıktım gümüşün dansına, dökülüşüne kadınların yakalarından. Erkeklerinse, sabırsız fotoğraf iliştirilmiş cüzdan süsüne izinsiz göz koymaları güldürmüştü. Biraz pudra biraz maşa, alâsından zülüf!...Akıp gitse de penceresinden hasret. Hangi ses haykırabilir sokaklarına, korkuyorum! Hem de iliklerime kadar. Hiç böylesine kırmızı olmadım.
-Oysa dedi küçük; oysa on yıldır yaşıyorum burada. Beni tanırlar değil mi? Tanırlar mutlaka. Hatırlayan vardır geceye attığım türküyü. "Beyaz giyme toz olur, siyah giyme söz olur… Salına da salına da gel…" Yoksa sözleri mi değişti aralarında konuşurlarken.
Ürkerek yürüyor, gölgelere tertipli adım atıyorum. Ola ki yanlış anlaşılır çıkardığım kalem. Kâğıda değen harf mutlak sürülür birinden diğerine dokunmadan aşk. Mardin’e varmaya zaman gerek Dicle. Sarıların, toprağın kokusu hafif değişmeli ne dersin? Bak yeni yeni buluyor güneş kendini. Hem ne kadar oldu ki yola çıkalı. Sabır örgü kızım sabır. Saklambaç oynarken beklemeyi bileceksin. Hayat domino taşları gibi. Birine dokundun mu diğeri gülüyor devrilirken.
Sana, suyuna İlya’dan, Allianoi’dan mektup getiriyorum. Okur musun?
İffet Diler