İslamla savaşmayız

08 Nisan 2009 00:09  

 

İslamla savaşmayız

ABD Başkanı Obama TBMM’den, başta İslam âlemi olmak üzere tüm dünyaya 11 Eylül’ün çatışmacı ruhunu bitiren önemli mesajlar verdi: "Evet, dünyaya mesaj vermek için geldim: Laik, demokratik, Müslüman Türkiye bir modeldir. ABD İslam’la savaşmadı, savaşmayacak. Müslüman dünyayla ortaklığımız çok önemli. İslam inancına olan saygımızı göstermeliyiz. Benim de ailemde Müslümanlar var." George Washington için yapılan anıta Sultan Abdülmecid’in mermer plaka gönderdiğini hatırlattı 

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Sayın Başkanı, Sayın Başkanvekili ve değerli üyeler, bu Meclis’te konuşmak benim için büyük bir onur. Ve ben ülkelerimiz arasındaki ittifakı ve halklarımız arasındaki dostluğu yenilemeye kararlıyım.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak bu benim ilk denizaşırı seyahatim. Londra’da gerçekleşen G-20 zirvesine, Strazburg-Kehl’deki NATO zirvesine ve Prag’daki AB zirvesine katıldım. Bazıları bana mesaj vermek üzere Ankara ve İstanbul seyahatlerime gidip gitmeyeceğimi sordular. Cevabım basit: Evet. Türkiye ciddi bir ittifak. Türkiye Avrupa’nın önemli bir parçası. Ve Türkiye ve ABD, günümüzdeki zorlukların üstesinden gelebilmek için yanyana durmalı - ve çalışmalı. Bu sabah Cumhuriyetinizin büyük kurucusunun kabrini ziyaret etme ayrıcalığına eriştim. Tarihin akışına yön vermek için çok şey yapan bir adamın bu güzel anıtı beni derinden etkiledi. Ancak, Atatürk’ün hayatı için yapılan en büyük anıtın taşla ve mermerle inşa edilecek türden olmadığı çok açık. Onun en büyük mirası Türkiye’nin güçlü ve laik demokrasisi, ve bu Meclis işte bugün bu işi yürütüyor. Bu gelecek kolay inşa edilmedi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Türkiye, topraklarını almaya çalışan yabancı güçlere teslim olabilirdi, ya da eski bir imparatorluğu canlandırma yoluna gidebilirdi. Ancak Türkiye kendine farklı bir gelecek seçti. Sizler kendinizi yabancı hakimiyetinden kurtardınız. Böylelikle de ABD’nin ve dünyanın saygısını kazanan bir Cumhuriyet kurdunuz.

Bu hikayede basit bir gerçek var: Türkiye’nin demokrasisi bizzat sizin başarınız. Yabancı bir güç tarafından size giydirilmedi, ne de çaba göstermeden ve fedakarlık etmeden oldu. Diğer demokrasiler gibi, Türkiye gücünü hem geçmişte elde edilen başarılardan hem de halkınız için yeni gelişmeler kaydeden her bir yeni Türk neslinin çabalarından alıyor.

Mermere kazınan o sözleri unutmadık
Benim ülkemin demokrasisinin de kendi hikayesi var. Amerikan devriminin öncülüğünü yapan komutan ve ülkeyi yöneten ilk başkanımız George Washington’dı. Sizler gibi, biz de kurucu önderimizin hatırasına görkemli bir anıt inşa ettik - Washington’ın ismini taşıyan başkentin girişinde yükselen bir dikilitaş. Anıtı inşa etmek onyıllarca sürdü. Sık sık aksamalar yaşandı. Halen yükselen bu büyüleyici yapıyı bugünkü haline getirmek için zaman içinde gittikçe daha fazla kişi katkıda bulundu. Yardımımıza yetişenler arasında dünyanın çeşitli yerlerinden dostlar vardı. Bu insanlar Washington’a ve kurulmasına yardım ettiği ülkeye hürmetlerini sunmuş oldular.

Bu saygı gösterilerinden biri İstanbul’dan geldi. Sultan Abdülmecit, Washington Anıtı’nın inşası için mermer bir levha gönderdi. Levhada şimdi okuyacağım birkaç basit söz kazılıydı: “İki ülke arasındaki dostluğu pekiştirmek için.” Bu sözlerin mermere kazınmasının üzerinden 150’yi aşkın yıl geçti. Ülkelerimiz birçok açıdan değişti. Ancak dostluğumuz güçlü ve ittifakımız sürüyor.

Hedo ve Mehmet’i izliyorum
Bu dostluk İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda, Başkan Truman’ın Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığının korunması için kararlılık gösterdiğinde ve Türkiye’nin NATO ittifakına üye olmasıyla gelişti. Türk birlikleri Kore’den Kosova’ya ve Kabul’e, yanımızda yer aldılar. Hep birlikte, o zorlu Soğuk Savaş’a karşı direndik. Ülkelerimiz arasındaki ticaret sabit şekilde gelişiyor. Bilim ve araştırmadaki işbirliğimiz de öyle. Halklarımız arasındaki bağlar da güçlendi. Gittikçe artan sayıda Türk asıllı Amerikalı sınırlarımız dahilinde yaşıyor, çalışıyor ve başarılı oluyorlar. Bir basketbol hayranı olarak, Hedo Türkoğlu ve Mehmet Okur’un çok iyi oynadıklarını da farketmedim değil.

ABD ve Türkiye her zaman her konuda hemfikir olmadılar. Bu da çok doğal- hiçbir ülke olmaz- Ancak son altmış yıl içinde birçok zorluğu birlikte atlattık. İttifakımızın güçlü ve dostluğumuzun kalıcı olması sayesinde de bugün hem Amerika hem de Türkiye daha güçlü, ve dünya daha güvenli bir yer. Bugün iki ülkenin de demokrasisi hiç olmadığı kadar zorluk yaşıyor. Sınır tanımayan bir ekonomik kriz. Masum erkek, kadın ve çocukların ölümüne yol açan aşırılık. Enerji kaynaklarımızdaki sorunlar ve değişen iklim. Dünyanın en ölümcül silahlarındaki artış ve trajik çatışmanın sürmesi. Bunlar genç yüzyılımızın en büyük sınavları. Ve önümüzdeki yıllarda bunlarla ilgili yapacağımız seçimler, geleceğimizin korkuyla mı yoksa özgürlükle mi; yoksullukla mı refahla mı; ihtilafla mı yoksa adil, güvenli ve kalıcı bir barışla mı şekilleneceğini belirleyecek.

Bu kadarı kesin: hiçbir ulus bu tip zorluklarla tek başına mücadele edemez, ve tüm ulusların bunların aşılmasında payı vardır. İşte bu yüzden birbirimizi dinlemeli ve ortak zemin arayışında olmalıyız. İşte bu yüzden ortak çıkarlarımızı gözetmeli ve farklılıklarımızın ötesine geçmeliyiz. Ancak birlikte hareket ettiğimizde daha güçlüyüz. İşte Avrupa seyahatim boyunca yanımda taşıdığım mesaj bu. Ve yükselen Amerika Birleşik Devletleri’nin yaklaşımı işte bu olacak.

Şu anda, Amerika ve Türkiye, daha önce görülmemiş boyutlara ulaşan ekonomik krize karşı, daha önce verilmemiş bir cevap vermek için G-20’yle hareket ediyor. Bu geçtiğimiz hafta, dünyanın en büyük ekonomilerinin büyümeyi hızlandırmada ve kredi akışını eski haline getirmelerinde güçlü ve koordineli adımlar atmalarını sağlamak için; korumacılık baskısını reddederek, gelişmekte olan ülkelerle bu sıkıntılı dönemden en kötü etkilenen insanlara yardım eli uzatmak; ve dünya bir daha asla bu tür bir krizle karşı karşıya gelmesin diye düzenleyici sistemimizi önemli oranda yeniden düzenlemek için bir araya geldik. Yolumuza devam ederken, ABD ve Türkiye, özellikle de enerji konusunda insanlarımızın refahına hizmet edecek fırsatlar yaratabilir. Pazarları genişletmek ve iş yaratmak için, ülkelerimiz arasındaki ticaret ve yatırımı artırabiliriz. Yeni enerji kaynakları yaratmak ve iklim değişikliğiyle savaşmak için Temiz Teknoloji Fonu’nu kullanarak, verimliliği ve Türkiye’deki yenilenebilir enerji kaynakları konusundaki yatırımları artırmalıyız. Ve de, Türkiye ve Avrupa’daki pazarları güçlendirmek için ABD, sizin petrol ve doğal gaz alanlarında Doğu-Batı enerji koridoru olarak sahip olduğunuz önemli rolü desteklemeye devam edecek.

Bu ekonomik işbirliği, Avrupa’nın ve ABD’nin, bir NATO müttefiği olan Türkiye’yle paylaştıkları ortak güvenliği ve demokrasiler olarak paylaştığımız ortak değerleri güçlendirmeye yarar. Yani, 21inci yüzyılın zorluklarını karşılarken, tamamen birleşmiş, barış dolu ve özgür bir Avrupa’yı güçlendirmek için çaba göstermeliyiz.

Siyasi reformlar sizin için gerekli
Şunu açıkça söyleyeyim: ABD, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik konusundaki girişimini güçlü şekilde desteklemektedir. Biz AB üyesi konumuyla değil ama Türkiye ve Avrupa’nın yakın dostları olarak konuşuyoruz. Türkiye, bugüne kadar kararlı bir müttefik ve transatlantik ve Avrupa kuruluşlarının sorumluluk sahibi bir ortağı oldu. Ve Türkiye Avrupa’ya, Boğaziçi’ndeki köprülerden daha fazlasıyla bağlı. Yüzyıllar süren ortak tarih, kültür ve ticaret sizi bir araya getiriyor. Avrupa, etnik, geleneksel ve inanç çeşitliliğiyle azalmaz, tam tersine büyür. Ve Türkiye’nin üyeliği, Avrupa’nın temelini bir kez daha genişletir ve güçlendirir. Bu konuda Türkiye’nin kendi sorumlulukları var. Üyelik konusunda önemli bir ilerleme kaydettiniz. Ama şunu da biliyorum, Türkiye zor siyasi reformları sadece Avrupa için iyi olduğundan değil, Türkiye için doğru olduğundan gerçekleştirmeye çalıştı. Son birkaç yılda, devlet güvenlik mahkemelerini kaldırıp, kendini savunma hakkını genişlettiniz. Ceza yasasında reform yapıp, basın özgürlüğü ve toplanma ve gösteri hakkını düzenleyen yasaları güçlendirdiniz. Kürtçe eğitim ve yayın konusundaki yasakları kaldırdınız, ve dünya, yeni bir Kürtçe devlet televizyonu kanalıyla verdiğiniz önemli mesajı saygı duyarak izledi.

Bu başarılar, yürütülmesi gereken yeni yasalar yarattı ve de sürdürülmesi gereken bir ivme. Çünkü demokrasiler durağan değillerdir; ileriye doğru devinmelidirler. Din ve ifade hakkı, devleti güçlendirmeye yarayan güçlü ve canlı bir sivil toplum yaratır. İşte bu yüzden de Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden açmak gibi adımlar hem içeriye hem de dışarıya çok önemli bir mesaj verir. Hukukun üstünlüğüne sürekli bir bağlılık, ‘herkes için adalet’ten gelen güvenliğin sağlanmasındaki yegane yoldur. Güçlü azınlık hakları, tüm vatandaşların eksiksiz katkısından fayda görür. Bunu, kısa süre öncesine kadar benim gibi görünen insanlara oy hakkı vermeyen bir ülkenin Başbakanı olarak söylüyorum. Ama tam da bu değişme kapasitesidir ülkeleri zenginleştiren. Karşılaştığımız her zorluk, demokratik temelimize özen gösterirsek eğer, daha kolay aşılır. Bu iş hiçbir zaman son bulmaz. İşte bu yüzden, ABD’de, geçtiğimiz günlerde, Guantanamo Bay hapishanesinin kapatılması emrini verdik, ve - istisna veya kaçamak olmadan - yapılan tüm işkenceleri yasakladık.

Ermenilerle yüzleşin
Geleceğe doğru ilerlerken, tüm demokrasilerin karşısına çıkan bir başka konu da geçmişimizle nasıl yüzleştiğimizdir. ABD’nin halen çözmeye çalıştığı bazı karanlık dönemleri var. Washington anıtının tam karşısında, Abraham Lincoln’ın, yani Washington’ın yönettiği Amerikan Devrimi’nden sonra bile köleleştirilen insanları serbest bırakan adamın anıtı yer alıyor. Ülkemiz hala geçmişte Yerli Amerikalılara davranış tarzımızın günümüz üzerindeki etkileriyle boğuşuyor.

İnsan gayreti doğası gereği kusurludur. Tarih çözümlenmediğinde, ağır bir yüke dönüşebilir. Her ülke geçmişi üzerinde kafa yormalı. Ve geçmişle hesaplaşmak daha iyi bir gelecek kurmamıza yardımcı olur. Mecliste 1915’teki trajik olaylar konusunda güçlü görüşlere sahip olunduğunu biliyorum. Bu konudaki görüşlerim üzerine çok yorum yapılmış olmasına rağmen, bu aslında Türkler ve Ermenilerin geçmişlerine nasıl baktıklarıyla ilgili. Türkler ve Ermenilerin ilerlemelerinin en iyi yolu da geçmişe dürüst, açık ve yapıcı şekilde baktıkları bir süreçten geçer.

Türkiye ve Ermenistan liderleri tarafından atılan tarihi ve cesur adımlara şahit olduk. Bu etkileşimler yeni bir günü müjdeliyorlar. Sınırın açılması, her iki ulusun da faydasına olan barışçıl ve müreffeh bir birarada yaşamı geri getirir. Bu yüzden de ABD, Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesini tüm gücüyle destekliyor. Türkiye’nin, tüm Güney Kafkas uluslarıyla normal ve barışçıl ilişkiler içinde olan bölgedeki tek ülke olması Türkiye’nin liderliği sayesinde. Bu barışı ilerletmek için de, gereğinden uzun zamandır süregelen Nagorno-Karabağ bölgesindeki çatışmanın çözümlenmesinde yardımcı olacak barışçıl bir rol oynayabilirsiniz.

Barışı ilerletmek doğu Akdeniz’de süren anlaşmazlığı da içeriyor. Bu noktada, umut beslemek için bir neden var. İki Kıbrıslı liderin, Birleşmiş Milletler İyi Niyet Misyonu çerçevesinde gerçekleşen müzakerelere devam etme kararlığını gösterme şansları var. ABD, Kıbrıs’ı iki bölgeli ve iki halklı bir federasyon olarak birleştirecek olan adil ve uzun süreli bir anlaşma yolunda, her iki tarafın da talep edeceği yardımı vermeye hazır.

Bu çabalar Türkiye’yi çevreleyen kritik bölgenin bir tarafına bağlı. Ve önümüzdeki tüm zorlukları, tüm konuları düşündüğümüzde, ortak hedeflerimizin olduğunu görüyoruz.

Ortadoğu’da, İsrail ve komşuları arasında kalıcı bir çözümün sağlanması ortak hedefimiz. Açık konuşayım: ABD yan yana barış ve güven içinde yaşayan her iki devletin de, yani hem İsrail’in hem de Filistin’in hedefini güçlü bir şekilde destekliyor. Bu hedef, Filistinlilerin, İsraillilerin ve dünyadaki iyi niyetli tüm insanların ortak amacı. Bu hedef, Roadmap’te ve Annapolis’te iki tarafın da anlaştığı hedef. Ve bu, Başkan olarak aktif olarak destekleyeceğim bir hedef. Önümüzdeki yolun zorlu olacağını biliyoruz. Hem İsrail hem de Filistinliler güveni sağlayacak gerekli adımları atmalılar. İkisi de verdikleri sözleri tutmalılar. İki taraf da çoktandır besledikleri duyguları ve şu andaki siyaseti bir kenara bırakıp, güvenli ve kalıcı bir barış sağlamak yolunda adımlar atmalıdır.

ABD ve Türkiye, Filistinliler ve İsraillilere bu yolculuğa çıkmalarında yardımcı olabilir. ABD gibi Türkiye de, İsrail’in güvenlik arayışındaki dostu ve ortağı. Ve yine ABD gibi, siz de Filistinliler’in gelecekte fırsatlara ve bir devlete sahip olmalarını istiyorsunuz. Şimdi kendimizi karamsarlık ve güvensizliğe teslim etmemeliyiz. Suriye ve İsrail arasındaki müzakereleri desteklerken yaptığınız gibi, bu konuda da ilerleme kaydetmek için her şansı değerlendirmeliyiz. Muhtaç olan Filistinlilere yardım eli uzatırken, bir yandan da kurumlarını güçlendirmeleri için yardımcı olmalıyız. Terörü reddetmeli ve İsrail’in güvenlik konusundaki endişelerinin meşru olduğunun farkına varmalıyız.

Ankara’dan İran’a mesajı
Bölgenin barışı bir de, eğer İran nükleer silah konusundaki hırslarından feragat ederse sağlanır. Dün Prag’da açıkça söylediğim gibi, nükleer silahların yaygınlaşmasının kimseye bir yararı olmaz. Bu gölge yeterince şiddete şahit oldu. Yeterince nefret gördü. Artık gittikçe güçlenen yıkım araçları için yarışa girmesine gerek yok.

İslam Cumhuriyeti halkı ve liderlerine açıkça söyledim, ABD ortak çıkarlara ve karşılıklı saygıya dayanan bir birliktelik peşinde. İran’ın uluslar birliğindeki rolünü yerine getirmesi gerekiyor; refah ve güvenlik sağlayacak olan ekonomik ve siyasi entegrasyonla. Ve şimdi İran’ın liderlerinin, halkları için silah mı yoksa daha iyi bir gelecek mi inşa edeceklerine karar vermelerinin zamanı.

Hem Türkiye hem de ABD, teröristler için elverişli bir ülke görevi görmeyen, güvenli ve birleşik bir Irakı destekliyorlar. Savaşa gitme konusunda farklılıklar olduğunu biliyorum. Benim ülkemde de farklı görüşler vardı. Ancak şimdi bir araya gelerek bu savaşı sorumlu bir şekilde sona erdirmeliyiz; çünkü Irak’ın geleceği, bölgenin geleceğiyle içiçe. ABD bir yandan, gelecek ağustos ayının sonunda savaş birliklerimizi geri çekerken, bir yandan da güvenliği sağlaması yönünde Irak hükümetine yardımcı olacak. Ve biz, farklılıkları uzlaştıran ve ortak güvenliğimizi geliştiren yeni bir diyalog kurulması için Irak, Türkiye ve Irak’ın diğer tüm komşularıyla birlike çalışacağız.

Yalnız şuna emin olun: Irak, Türkiye ve ABD aynı şekilde terör tehdidi altında. Ve buna, Iraklıları bölmeyi ve ülkelerine zarar vermeyi amaçlayan El Kaide teröristleri de dahil. Ve PKK da. Hiçbir ulusu tehdit eden terörün gerekçesi yok. PKK’nın terör faaliyetlerine karşı yürüttüğünüz mücadelede yanınızda olacağımıza dair Başbakan ve bir NATO müttefiki olarak söz veriyorum. Bu çabalar, Türkiye, Irak hükümeti ve Irak’ın Kürt liderleri arasındaki işbirliği bağlarını güçlendirmek için süren çalışma ve Türkiyeli Kürtlerin eğitim ve fırsatlarının iyileştirilmesi konusunda gösterdiğiniz sürekli çabalar sayesinde daha da güçlenecek. Son ortak gayemiz de, Pakistan ve Afganistan’ın El Kaide için sığınacak bir liman olmaması. Dünya, bu bölgenin gerilemesi ve El Kaide teröristlerinin başka saldırılar düzenlemesine izin vermek için fazla ilerledi. Bu yüzden de El Kaide’yi altüst etmek, parçalamak ve yenilgiye uğratmak için daha odaklı bir çaba göstermeye hazırız. Bu yüzden kendi güvenliklerini sağlayabilmeleri ve eski düşmanlarıyla uzlaşmaları için Afganları eğitme konusundaki çabalarımızı artırıyoruz. Ve işte bu yüzden, güvenliklerini, fırsatlarını ve daha iyi bir yaşam potansiyellerini desteklemek için Afgan ve Pakistan halklarına gösterdiğimiz desteği artırıyoruz.

ABD İslam ile savaşmıyor
Türkiye gerçek bir ortak oldu. Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü’ndeki ilk birliklerden biri sizinkiydi. Bu gayret için çok şey feda ettiniz. Şimdi de hedeflerimize birlikte ulaşmalıyız. Afgan Güvenlik Güçleri’ni eğitmemiz ve desteklememiz konusunda bize önerdiğiniz yardımı takdirle karşıladım. Hep birlikte daha önce defalarca yaptığımız gibi bu zorluğun da üstesinden gelebiliriz. Son birkaç yılda zorluklar olduğunun farkındayım. Aramızdaki güven ilişkisinin zedelendiğinin de farkındayım, ve bunun İslam inancının uygulandığı birçok yerde geçerli olduğunun da. Söyleyebileceğim kadar açık söyleyeyim: ABD, İslam ile savaşmıyor. Aslında, İslam dünyasıyla ortaklığımız, tüm inançlardan olan insanların reddettiği uç ideolojiyi geri püskürtmek konusunda hayati bir önem taşıyor.

Ama şunu da açıkça söyleyeyim, Amerika’nın İslam dünyasıyla olan ilişkisi, El Kaide’ye karşı olan muhalefete dayanamaz, dayanmayacak. Hiç ilgisi yok. Biz, ortak çıkarlar ve karşılıklı saygı üstüne kurulu geniş bir ortaklık arayışındayız. Dikkatlice dinleyecek, yanlış anlaşmaları ortadan kaldıracak ve ortak zemin arayacağız. Hemfikir olmadığımız zamanlarda bile saygılı olacağız. Dünyayı - benim ülkemi dahil - daha iyiye götürmek konusunda yüzyıllarca çok şey yapmış olan İslam inancına olan minnetimizi göstereceğiz. Amerika, Amerikalı Müslümanlarla zenginleşti. Birçok Amerikalı’nın ailesinde Müslümanlar var, veyahut Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşamışlar - biliyorum, çünkü ben de onlardan biriyim.

Herşeyden önce, daha iyi bir gelecek konusunda ısrarlı olduğumuzu hareketlerimizle göstereceğiz. Başarılı olmaları için ihtiyaç duydukları eğitimi alabilmeleri için daha çok çocuğa yardımcı olmak istiyoruz. İnsanların savunmasız olduğu yerlerdeki sağlık hizmetini iyileştirmek istiyoruz. Tüm insanlara refah sağlayacak ticareti ve yatırımı genişletmek istiyoruz. Önümüzdeki aylarda, bu hedefleri hızlandıracak özel paketler sunacağım. Beslediğimiz ortak umutları ve ortak hayalleri gerçekleştirebilmek için, İslam dünyasından insanlarla birlikte, neler yapabileceğimize odaklanacağız. Ve insanlar geriye dönüp baktıklarında, Amerika’nın dostluk elini uzattığını söyleyecekler.

Bir Türk atasözü var: “Yangına körükle gidilmez.”
Amerika bunu biliyor. Türkiye de bunu biliyor. Bazı insanlara karşı güç kullanmak gerekir. Ama sadece güç tüm problemlerimizi çözemez, ve aşırılığın alternatifi yok. Gelecek, yok edenlerin değil, yaratanların olmalı. İşte kurmak için çalışmamız gereken gelecek bu olmalı, ve bunun için birlikte çalışmalıyız.

Türkiye’nin geleceğini tartışmayı sevenlerin olduğunu biliyorum. Ülkenizi kıtaların kesişiminde ve tarihsel koşullardan etkilenen bir yer olarak görüyorlar. Burasının, medeniyetlerin buluştuğu ve farklı halkların kaynaştığı bir yer olduğunu biliyorlar. Ve sizlerin herhangi bir yöne doğru çekilip çekilemeyeceğinizi merak ediyorlar.

Ama anlamadıkları şey şu: Türkiye’nin büyüklüğü birşeylerin merkezinde olma becerisinden kaynaklanıyor. Burası Doğu ve Batı’nın ayrıştığı değil, birleştiği nokta. Kültürünüzün güzelliğinden kaynaklanıyor. Tarihinizin zenginliğinden. Demokrasinizin gücünden. Yarın için beslediğiniz umuttan.

Burada sizlerle olmaktan dolayı onur duyuyorum birlikte erişmemiz gereken geleceğe bakmak için ve Amerika’nın, aramızdaki güçlü ve kalıcı dostluk konusundaki kararlılığını teyit etmek için. Teşekkür ederim.

(Çeviren: Natali Boğosyan Esayan) 

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0