Güney Kürdistan’a seyahat
16 Temmuz 2013 13:44 / 1597 kez okundu!
25 Nisan 2013 günü, Barzani Vakfý’nýn davetlisi olarak, Güney Kürdistan’a, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne gittik. Barzani Vakfý, Ýsmail Beþikci Vakfý’ný davet etmiþti. 3 kiþilik bir heyet olarak gittik. Heyette, ÝBV Baþkaný Ýbrahim Gürbüz, sayman Ýsak Tepe vardý. Bizimle birlikte, Kürdistan Demokrat Partisi Ankara temsilcisi Ömer Mirani de geldi. Ayrýca, televizyon çekim ekibi olarak Önder ve kameraman arkadaþý da bizimle geldiler.
Hewlêr’e, Ýstanbul’dan kalkan bir uçakla gittik. Ýki saat kadar sonra, Uluslararasý Hewlêr Havaalaný’na indik. Havaalanýnda bizi, Barzani Vakfý’nýn yöneticileri, heval Aziz ve heval Musa karþýladýlar. Salonda bir süre dinlendik. Duvarda asýlý, Serok Talabani’yi ve Serok Barzani’yi bir arada gösteren fotoðraf dikkat çekiciydi. Bir süre dinlendikten sonra otele, Divan Oteli’ne geldik. Otelde, Barzani Vakfý yöneticileriyle program üzerinde konuþtuk. Barzan’ý, Laleþ’i ve Halepçe’yi ziyaret edecektik. Kale de ziyaret edeceðimiz mekânlar arasýndaydý.
Havaalanýndan otele gelirken yolda, Kürd bayraklarýný, Kürd askerlerini, Kürd polis güçlerini, Kürd zabýta memurlarýný görmek, duygulu anlar yaþamamýza neden oldu.
Yaþar kaya, Yurda kaya ve oðullarý Dara, otelde bizi ziyaret ettiler. Duhok Üniversitesi’nden Arzu Yýlmaz ve birkaç arkadaþý da bizi ziyaret ettiler.
Otelde, bir terzi, benim, Mele Ýsak’ýn ve Ýbrahim’in ölçülerin aldý. Bize peþmerge kýyafetleri dikeceklerini söyledi. Renk beðenmemiz için birkaç parça kumaþ da getirmiþti.
26 Nisan sabahý, otele ölçülerimizi alan terzi arkadaþ geldi. Benim kýyafeti hazýrlamýþ. Beni giydirdi. Kuþaðýn baðlanmasý bir maharet gerektiriyor. Barzanilerin kuþaðý baðlama biçimi ayrý. Bir gün peþmerge elbisesiyle dolaþtým. Kefi eksikti. Arkadaþlar bana son peþmerge diyorlardý.
Daha sonra Barzan için yola çýktýk. Barzani Vakfý’nýn tahsis ettiði iki araba ile yola çýktýk. Þoförler Hiþyar Mustafa ve Fikri Ebdurrahman Eli seyahat boyunca her zaman bizimle oldular. Gazateci Mirhaç Mustafa da seyahat boyunca bizimle oldu.
Rudaw televizyon kurmaya çalýþýyor. Rudaw ekibi, Gani ve arkadaþlarý da, havaalanýndan baþlayarak seyahat boyunca bizimle oldular.
Kuzeye doðru ilerliyoruz. Þaklawa’dan geçtik. Yol gittikçe daðlara vuruyor, yükseliyor. Þoförümüz Hiþyar Mustafa, peþmergelik yapmýþ bir arkadaþ. Bize, bazý yörelerde gerçekleþen, kendisinin de katýldýðý çatýþmalardan söz ediyor.
Öðleye doðru, Zap üzerinde bir kafede mola verildi. Orada, Felekeddin Kakayi ve arkadaþlarý da bizim kafileye katýldý.
Barzan’a vardýk. Her taraf yemyeþil… Hâlbuki bu bölge, bu köy, kaç defa yakýlýp yýkýlmýþtý. Her taraf bombardýmanlarla yerle bir edilmiþti. Ormanlar kaç defa yakýlmýþtý… Ýþte þimdi, her taraf yine yemyeþil… Her taraftan aðaçlar, fidanlar fýþkýrýyor. Köyler yeniden kurulmuþ. Canlý bir toplumsal yaþam var
Mela Mustafa Barzani’nin doðduðu evi ziyaret etmek istedik. Saddam Hüseyin döneminde ve daha önceki dönemlerde gerçekleþtirilen bombardýmanlarla her taraf yerle bir edildiði için, yapý, kalýntý býrakýlmadýðý için ancak, tahmini bir yer gösterilebildi. Bombardýmanlar sýrasýnda, evde kullanýlan günlük eþyalardan yani, tas, çanak-çömlek vs. den de bir eser kalmamýþtý.
Mela Mustafa Barzani’nin kabrine vardýk. Doðal bir mezarlýk. Kanýmca mazlum Kürdlerin, Kürdistan halkýnýn mücadelesini, en iyi bu mezarlýk, bu mezarlýðýn doðallýðý anlatýyor. Ziyaretçi defterine duygularýmýzý dile getiren yazýlar yazdýk.
“Televizyonda bir yayýn var. 50—60 saniye kadar sürüyor. Mela Mustafa Barzani’nin ve peþmergelerin silahlarýyla birlikte ve yürüyerek daðdan iniþini gösteriyor. Sonra bir maðaranýn önünde mola veriyorlar. Peþmergeler Barzani’yle konuþuyor. Bazý konular hakkýnda bilgi veriyor. Bu görüntüler kiþi olarak beni çok etkiledi. Bu görüntüler, insana büyük bir moral ve güç veriyor. Bu yayýný her izlediðimde, duygularýmda yükselme ve yücelme yaþýyorum…” Bu duygularýmý ziyaretçi defterine de yazmaya çalýþtým.
Barzan’da Enfal þehidleri mezarlýðý da var. 500 civarýnda Enfal þehidinin cenazesi buraya getirilip defnedilmiþ. Kürdlerin, Barzanilerin bu uðurda onbinlerce þehidi var.
Kabristana yakýn bir yerde, ziyaretçiler için, misafirhane, yemekhane, kütüphane, konferans salonu, çocuklar için oyun alanlarý vs. yapýlýyor. Ýnþaat devam ediyor. Barzani Vakfý’nýn da buraya taþýnmasý söz konusu…
Barzan’dan ayrýlýp Kuzeydoðu’ya doðru devam ettik. Mergesor, Revandiz, Geliya Ali Beg… Buralar turistik yöreler. Yer altý nehirleri, daðlarda, bazý yerlerde dýþarý çýkma fýrsatý bulmuþ. Oralarda, þelaleler, çaðlayanlar oluþmuþ. Doða çok güzel. Turizm potansiyeli olan yöreler… Özellikle Arap turistlerin çok ilgisini çekiyor. Þaklawa da öyle. Þaklawa’da turizm, otelcilik çok geliþmiþ.
Barzan’dan Mergesor’a doðru gelirken Þenader Maðarasý’ný da ziyaret ettik. Þenader Maðara için daðda epey yükselmek gerekiyor. Muntazam yapýlmýþ merdivenler yükselmeyi saðlýyor. Burada yapýlan kazýlar, kazýlarda elde edilen bulgular buranýn çok eski bir yerleþim yeri olduðunu gösteriyor.
27 Nisan’da, Baþkan Mesut Barzani’yi ziyaret ettik. Mesut Barzani’nin, Mele Mustafa Barzani ile ilgili olarak anlattýðý konu çok çarpýcýydý. Mele Mustafa Barzani, dünya liderlerine mektuplar yazmýþ. Bunlardan bazýlarý kendilerine yazýlan bu mektuplara cevap vermiþ, bazýlarý cevap vermemiþ. Ama Türk Cumhurbaþkaný Cevdet Sunay, bu mektubu hiç açmadan, okumadan, geldiði gibi iade etmiþ.
Konferansa, 50 yýl önce, 1963 yýlýnda, Yüksekova, Þemdinli yörelerinde askerlik yaparken yaþadýðým bazý olaylarý anlatarak baþladým. Bu aný, aslýnda, Güney Kürdistan’a bugünkü geliþin ikinci geliþ olduðunu da göstermektedir (Ek 1). Bu anýdan sonra Kürt sorunuyla ilgili bir konferans verildi (Ek 2).
Konferansýn bitiminden hemen sonra, Selahaddin Üniversitesi’nde Sanat tarihi hocasý olan Ferhad Pirbal, hýzlý adýmlarla kürsüye geldi. Hemen yere eðilip ayakkabýlarýmý çýkarmaya çalýþtý. Çýkardý. Ayakkabýyý öperek ve izleyici kitleye hitap ederek “bu ayakkabýyý Selahaddin Üniversitesi’nin müzesine koyacaðým” dedi Ferhad Hoca þöyle diyordu: “Osmanlýlar 400 sene önce buralara geldiler. Buralarý zaptettiler. Bu yerleri kendilerine mülk yapmak için geldiler. Ýsmail Beþikci de nihayet bu topraklara ayak bastý. Beþikci, Kürdlere þunu diyor: ‘Topraklarýnýza, ülkenize sahip çýkýn, dilinize kültürünüze sahip çýkýn.’ Kürdistan’a bu þekilde, bu niyetlerle ayak basma çok deðerlidir. Bu bakýmdan bu ayakkabý çok deðerlidir. Bütün Osmanlý mülkünden daha deðerlidir.” Ýzleyiciler, bu tutumu coþkulu alkýþlarla karþýladýlar. Salon doluydu. Ayakta dinleyiciler de vardý.
28 Nisan’da Laleþ’i ziyaret ettik. Ezidi babalarla, pirlerle tanýþtýk. Ezidi uzmanlardan, Ezidi mabedi hakkýnda, Ezidi inanýþý hakkýnda bilgi aldýk. Ezidiler Kürt toplumunun Ýslam’dan önceki inanýþlarýna, ibadetlerine ýþýk tutmasý bakýmýndan dikkate deðer bir gruptur. Arap Müslümanlardan, bazý Kürt Müslümanlardan çok eziyet, zulüm gördüler. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Ezidilere karþý yürüttüðü politika çok daha olumlu. Bu yönetim alanýnda Ezidilerin özgür bir þekilde yaþayacaklarý, özgürlüklerini geniþletecekleri kanýsýndayým.
Laleþ’te dostlarýmýzdan Nejdet Buldan’la görüþtük. Bu da çok güzel, anlamlý bir görüþme oldu.
29 Nisan sabahýnda gazeteci Mirhaç Mustafa ve Gani ile birlikte Sami Abdurrahman Parký’nda dolaþtýk. Çok büyük bir park… Mimari bakýmdan çok iyi düzenlenmiþ. Parkta, Þubat 2004’te, Kurban bayramýnda meydana gelen terör saldýrýsýnda yaþamlarýný yitiren Sami Abdurrahman ve arkadaþlarýnýn isimlerinin de yazýlý olduðu bir anýt var. Parkta Mesture Haným’ýn büstü çok dikkatimi çekti. 1805-1848 arasýnda yaþamýþ Erdelan’lý bir þair. Gazeteci Gani, Mesture Haným’ýn hüzünlü yaþam öyküsünü de anlattý. Daha sonra Kerkük üzerinden Süleymaniye’ye oradan da Halepçe’ye gittik. Süleymaniye’ye giderken Çemçemal’den geçtik. Çemçemal’de Enfal þehitlerini de ziyaret ettik. Burada Enfal þehitlerine iliþkin çok büyük bir mezarlýk var. Bu mezarlýkta toplu mezarlar da var. Yol boyunca Kürt askerler kontrol noktalarýnda düzenli denetim yapýyorlardý. Kürt bayraklarý her yerde dalgalanýyordu.
Süleymaniye’ye giriþte, 10 km. mesafede Baziyan’da Þeyh Mahmud Berzenci’nin bir anýtý dikilmiþ. Burada uzman bir arkadaþ Þeyh Mahmud Berzenci’nin 1919’da Mayýs-Haziran aylarýnda Ýngilizlerle yaptýðý savaþ hakkýnda önemli bilgiler verdi. Savaþýn cereyan ettiði alanlarý gösterdi. Þeyh Mahmud Berzenci’nin savaþý yönettiði, karargâh olarak kullandýðý maðara da orada. Þeyh Mahmud Berzenci Ýngilizler tarafýndan maðarada yakalanmýþ.
Süleymaniye’de Hero Xan’ý ziyaret ettik. Süleymaniyeli yazarlar gazetecilerle tanýþtýk. Hero Xan’dan Almanya’da tedavi gören Serok Talabani hakkýnda bilgi aldýk). Serok Talabani’nin saðlýk durumunun düzelme yolunda olduðunu, hastanede tedavi gördüðü odada yürüyebildiðini, konuþabildiðini söyledi.
Halepçe’yi Enfal þehitlerini ziyaret ettik. Burada çok toplu mezar var. Enfal þehitlerini yaþatan, onlarý ölümsüz kýlan bir anýt da var.
Sabahleyin Hewlêr’den Süleymaniye’ye giderken Kerkük yolunu kullanmýþtýk. Akþam gece saatlerinde Hewlêr’e dönerken Doxan yolunu kullandýk.
30 Nisan’da Kürt parlamentosunu ziyaret ettik. Parlamento tatilde idi. Parlamentoda bazý tadilat iþleri de vardý. Ama parlamento baþkanýný, baþkan yardýmcýsýný görme, konuþma fýrsatý bulduk. Onlarla bazý görevlilerle konuþtuk.
Öðleye doðru Barzani Vakfý’ný ziyaret ettik. Vakýf Baþkaný Þeyh Aziz, baþkan yardýmcýsý Musa oradaydý. Barzani vakfý ile ÝBV arasýnda bir protokol imzalandý.
Barzani Vakfý’nýn bulunduðu sokakta, vakfýn tam karþýsýnda bir kilise vardý. Küçük bir kilise... Kapýsý açýk. Giren çýkan var. Kilise sokakta, öbür binalar arasýnda görülebilir, fark edilebilir bir yapý. Bu kiliseyi gördüðümde bende þu duygular ve düþünceler uyandý. Ýstanbul’da Dolapdere’de bir kilise var, Ermeni kilisesi… Ama bu kiliseyi görünür, fark edilebilir kýlmamak için kilisenin önüne, etrafýna binalar yapýlmýþ. Yüksek, derme çatma binalar. Bunlar kiliseyi gizliyor. Bu kilisenin kapýsýný bulmak bile zor. Taksim’deki Rum kilisesi de böyle. Anadolu taþrasýndaki pek çok kilise ise zaten yakýlmýþ, yýkýlmýþ, harabe durumunda. Devlet Ermenilerden, Rumlardan iz býrakmamak için yoðun bir çaba içinde olmuþ. Ýstanbul’daki bazý kiliseler ise herhalde yýkýlamadýklarý için gizlenmeye çalýþýlýyor. Taþradaki, Erzurum, Artvin yörelerindeki bazý Gürcü kiliseleri ise yýkýntý içinde ama ayakta kalmýþ.
Hewlêr’de Barzani Vakfý karþýsýndaki bu kilise bende bu tür duygular düþünceler uyandýrdý. Hewlêr’de Ankawa isimli bir semt var, Hýristiyanlarýn oturduðu bir mahalle. Orada Müslümanlarýn mülk almasý da yasakmýþ. Bunlar Hýristiyanlarý koruyucu, onlarýn rahatsýz edilmelerini önleyici tedbirler. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Hýristiyanlarýn daha özgür bir yaþam içinde olduklarý görülüyor.
Barýþ ve Demokrasi Partisi’nin Hewlêr’de bir bürosu var. Barzani Vakfý’ndan sonra burayý da ziyaret ettik.
Oradan da Sinem Xan’a gittik, Celadet Bedirxan’ýn kýzý Sinem Xan... Sinem Xan Selahaddin Üniversitesi’ndeki konferansta bizi evine davet etmiþti. Sinem Xan Kürt milli deðerlerine baðlý bir kadýn. Evi müze gibi... 1927 Hoybun’un bayraðýný Sinem Xan’ýn evinde görmek insanda duygu yükselmesi, yücelmesi yaratýyor. Bu bayrak karþýsýnda insanýn duygularý düþünceleri yüceliyor, yükseliyor. Bu, Mahabad’da da dalgalanan bayrak... Kürdistan Bölgesel Yönetimi semalarýnda dalgalanan bayrak da bu bayrak...
Sinem Xan bize 1782 yýlýnda, bir Ýtalyan tarafýndan yapýlmýþ dünya haritasý da gösterdi. Bu haritada Kürdistan da görünüyor. Bugün Kürdlerin yaþadýðý alanlar üzerine Kürdistan yazýlmýþ.
Sinem Xan’ýn evinde Bedirxanilerden kalan çeþitli eþyalar, kitaplar, belgeler de var.
Daha sonra Serhat Tepe’nin bürosuna gittik. Reklam bürosu... Bugünlerde, Þemdinli taraflarýnda, Rubaruk, Girana Nehri, Benavik yörelerinde gerilla faaliyeti yürütmüþ olan birkaç arkadaþl da tanýþtýk. Bu arkadaþlarla sohbet fýrsatý da buldum. Bir akþam da bir otelde Nizamettin Taþ ve arkadaþlarýyla sohbet ettik. Buraya oðlu Dara ile birlikte Yaþar Kaya da gelmiþti. Þivan da o akþam Avrupa’dan Hewlêr’e gelmiþti. Kýsa bir süre Þivan’ý görmek ve sohbet etmek fýrsatý buldum.
Ýstanbul’dan iþ adamý bir arkadaþýmýz Hewlêr’de bir apartman yapýyor. O apartmanýn bir dairesini ÝBV’na baðýþlýyor. O inþaatý da gördük. Hewlêr’de merkezi bir yerde. Apartman inþaatý tamamlanýnca baðýþ iþlemi de tamamlanacak..
1 Mayýs günü Baþbakan Neçirvan Barzani’yi ziyaret ettik. Baþbakanlýk Hewlêr’de çok geniþ bir alan üzerinde kurulu. Görüþmede baþbakanlýkta görevli bazý bürokratlar da vardý.
Neçirvan Barzani genç, dinamik bir kiþi. Türk yöneticilerle iyi iliþkiler kurmuþ. Bu iliþkileri saðlamlaþtýrmaya çalýþýyor. Görüþmelerin ilk yýllarýnda Kürdistan’dan söz etmesi Türk bürokratlar tarafýndan þýmarýklýk olarak algýlanmýþ. Zamanla bu sözler doðal karþýlanýr olmuþ. Neçirvan Barzani, Hewlêr merkezinde, ÝBV adýna bir bina yapmak istediklerini, bunun için plan proje peþinde olduklarýný söyledi.
Kuzey Kürdistanlý olup da bölgede iþ yapan çok kiþi var. Muþlu bir iþadamý da var. Tuhafiye maðazasý çalýþtýrýyor. Vakýf Baþkaný Ýbrahim Gürbüz’e, Ýshak Bey’e ve bana çeþitli armaðanlar da verdi.
O akþam Þiwan Perwer’i kendi evinde bir defa daha ziyaret etme fýrsatý bulduk
2 Mayýs sabahý Hewlêr’den Ýstanbul’a hareket ettik.
Ek 1
Askerlik Dönemi
1962-1964 yýllarý arasýnda askerlik yaptým. Eðitim dönemi Tuzla, Yedek Subay Piyade Okulu’nda geçti, 59. Dönem (Ekim 1962-Mart 1963).
O zaman becayiþ (yer deðiþtirme) vardý. Becayiþden yararlanarak ben Bitlis’e, dostum Yýlmaz Öztürk Çorlu’ya, Süleyman Saim Tekcan Trabzon’a gitmiþti.
Bitlis’te, 34. Piyade Alayý’na tayin edilmiþtim. 34. Piyade Alayý Bitlis-Tatvan yolu üzerindeydi. Tuzla’daki altý aylýk eðitimden sonra, Nisan 1963 de, burada göreve baþlamýþtým. Üçüncü bölükte takým komutanýydým.
O dönem, Irak’ta, Mele Mustafa Barzani liderliðinde Kürdlerle Irak devleti arasýnda çatýþmalar vardý. Bu çatýþmalar nedeniyle sýnýrý korumak için, Bitlis, Muþ, Bingöl, Erciþ’deki piyade alaylarýndan, iyi donanýmlý bölüklerin Hakkari’ye, sýnýra takviye gücü olarak gönderilmesi konuþuluyordu. Bir önceki yýl yani 1962’de de böyle bir güç Hakkari taraflarýna gönderilmiþ.
Þöyle deniyordu: “Eþkýyalarla Irak devleti, Irak ordusu arasýnda, çatýþmalar var. Irak silahlý kuvvetleri, eþkýyalarla, haydutlarla yaptýðý mücadele sýrasýnda, onlarý sýkýþtýracak. Eþkýyalar, sýnýra kadar gelip Türkiye topraklarýna sýðýnmak zorunda kalacaklar, iþte onlarýn bu geçiþlerine izin vermemek gerekir. Sýnýra öyle sýký önlemler alýnmalý ki, bu eþkýyalar sýnýra kadar geldiklerinde, onlarý yakalamak, Irak hükümetine teslim etmek mümkün olsun…”
Bu haydutlar 1946-47’de de Irak devletine baþkaldýrmýþlardýr. O zaman Irak ordusu bu eþkýyalarý sýkýþtýrmýþ, onlar da sýnýrý geçerek Türk topraklarýna girmiþler, Yüksekova’dan geçerek Ýran topraklarýna varmýþlar, daha sonra da Sovyetler Birliði’ne sýðýnmýþlardý. Bugün sýnýrda öyle önlemler almalýyýz ki 1947’deki durum tekrar etmesin.
O dönemlerde Kürtler haydut, eþkýya, hain, sergerde diye anýlýyorlardý. Mele Mustafa Barzani’ye de eþkýyalarýn baþý denirdi. Ben Bitlis’teki alayda sýnýra sevk edilen bölükteydim. Asteðmendim, takým komutanýydým. Bölük 21 Mayýs 1963’ten sonra yani Talat Aydemir’in ikinci darbe teþebbüsünden sonra Van’a oradan da Baþkale’ye doðru hareket etmiþti.
Bölük Haziran’da bir süre Baþkale’de konakladý. Daha sonra haziran sonlarýnda Yüksekova’ya intikal etti, oradan da Þemdinli’ye… Temmuz’da Haruna-Tisi yörelerinde konakladý. Daha sonra bir süre de Þapatan’da konakladý. Þapatan, Derebanî, Sirinüs, Bembo, Nogaylan, Bigolta yörelerinde de kaldý. Temmuz sonlarýnda Þapatan’dan Þemdinli’ye sevk edildi. Þapatan’dan Þemdinli’ye geçmek için yüksek bir daðý týrmanmak gerekiyordu. Aðustos’ta Þemdinli’den sýnýra sevk oldu. Sýnýrý, Rubaruk’a varmak için Þapatan köyünden daða týrmanmak gerekiyordu. Bu, ikinci Þapatan oluyor. Daða týrmanmak gerekiyordu. Daha sonra Nehri köyüne iniyorsunuz. Nehri’den sonra da Benavik, Besusin, Zerin, Mavan üzerinden Rubaruk’a varýldý. Birlik uzun süre Rubaruk’ta konakladý. Þemdinli’den sýnýra, Rubaruk’a kadar, 90 km. kadar mesafe vardý. Birkaç defa daðlara týrmanýp indikten sonra Rubaruk’a varýlýyordu, yürüyerek gidiliyordu. Aðýr silahlarý katýrlar taþýyordu.
Sýk sýk keþfe çýkmak söz konusu oluyordu. Halk nasýl yaþýyor, Irak’taki mücadeleyi nasýl algýlýyor, ne ekiyor, ne biçiyor, ne alýyor, ne satýyor, devletin ve hükümetin politikalarýný, uygulamalarýný nasýl algýlýyor, orduya, jandarmaya, öðretmene, tahsildara, imama karþý tutumu ne gibi konularý anlamak için sýk sýk keþfe çýkmak söz konusu oluyordu. O zaman muvazzaf teðmenler, astsubaylar keþif iþlerini küçük bir askeri iþ görürlerdi, keþfe çýkmak istemezlerdi. Bense bu görevi isteyerek yapýyordum. Keþif sýrasýnda yukarýda belirttiðim köyler yanýnda Girana’ya da uðruyordum. Burasý da sýnýrda, sýfýr noktasýnda bir köydü.
Bölüklere, Hakkari’deki, Van’daki tugay karargahlarýndan sýk sýk emirler gelirdi. Bu emirlerde Mele Mustafa Barzani ve Kürt güçleri için “sýkýþtýrýldýlar, yakalanmalarý an meselesi, kaçýyorlar, Türk sýnýrlarýna doðru kaçýyorlar, aç kaldýlar, yiyecek bulamýyorlar…” þeklinde bilgiler verirlerdi. Dikkatli olunmasý, sergerdelerin geçiþlerine izin verilmemesi, sýnýrda yakalanmalarý istenirdi. Sýnýrda, takým komutaný olarak benim de sorumlu olduðum 8-10 km.lik bir bölüm vardý.
Temmuz ayý içerisinde bu emirlerde hiç söz konusu edilmeyen bir durum gerçekleþmiþti. Mele Mustafa Barzani’ye baðlý “Kürd” güçleri deðil, bu güçlerin mücadele ettiði Bradost aþireti mensuplarý Mavan taraflarýndan sýnýrý geçip Türkiye’ye sýðýndýlar. O günlerde Bradost aþireti Irak hükümetini destekliyor, Mele Mustafa Barzani’ye ve güçlerine karþý mücadele ediyordu. Bunun için de Irak hükümeti Bradost aþiretini maddi ve manevi olarak çok destekliyordu. Bradostlar Barzani taraftarlarýnýn sýnýrdaki köylerini yakýyorlardý. Barzaniler de Irak ordusuna karþý savaþ yürütürlerken Bradostlara karþý da savaþ veriyordu. Ýþte bu mücadele sýrasýnda Bradostlar sýkýþmýþlar, sýnýr köylerini geçip Türkiye’ye iltica etmek durumunda kalmýþlardý. Bradostlar Irak hükümetine dost güçler olduklarý için Türkiye tarafýndan iyi karþýlandýlar. Liderleri Þeyh Reþit hemen sýnýrdan alýnarak Van’daki tugay komutanlýðýna götürülmüþtü. O günlerde Þeyh Reþit için, yaþlý, hasta bir kiþi deniyordu.
Bradostlar kadýn erkek, çoluk çocuk, genç ihtiyar kalabalýk bir grup olarak gelmiþlerdi. Sürüleriyle, katýrlarýyla, eþekleriyle, tavuklarýyla gelmiþlerdi. Yaþam devam ediyordu. Aþaðý mahalleden yukarý mahalleye geçmiþ gibiydiler. Çadýr kuranlar, hamur yoðurmaya baþlayanlar, yemek piþirmek için çaba sarf edenler, çamaþýr yýkayanlar, çocuklarýný yýkayanlar… yoðun bir faaliyet vardý. Kadýnlar üç taþ buluyor, üzerine bir tencere oturtuyor, ocak yapýyordu. Bir grup kadýn üç taþ buluyor, üzerine bir sac oturtuyordu. Çocuklar kendi havalarýndaydýlar. Birbirleriyle itiþip kakýþýyorlardý. Yaþam dinamik bir þekilde sürüyordu. Çevredeki köylüler de yeni gelenlere karþý dostluk gösteriyordu.
Bir gün keþif yürüyüþü sýrasýnda peþmergelerle karþýlaþtýk. 11 kiþilik bir mangaydýk, komutanlarý da bendim. Peþmergelerle karþýlaþýnca çok þaþýrdým. Peþmergeler bazý þeyler söylüyorlardý ben hiç anlamýyordum. Çok zor durumda kaldým. O sýrada bir asker “teðmenin ben konuþabilir miyim?” dedi. Konuþtu. Asker Kars’ýn Arpaçay ilçesindendi ve peþmergelerle çok rahat bir þekilde konuþuyor, anlaþýyordu. Peþmergeler sýnýrý geçtiðimizi söylüyorlarmýþ. Geçerek birkaç kilometre ilerlemiþiz. O günlerde sýnýrda ciddi önlemler, tel örgüler vs. yoktu, 5-6 kilometrede bir sýnýr taþlarý vardý.
Askerin peþmergelerin dediklerinden, neler konuþtuklarýndan çok birbirleriyle konuþabilmeleri, anlaþabilmeleri dikkatimi çekmiþti. Çünkü o dönemde, 27 Mayýs’tan sonra Kürtlerin Türklüðü, Türk olduðu çok konuþulan bir konuydu. Kürt diye bir halk yok, Kürtçe diye bir dil yok, çok konuþulan konulardý. Devletin bu konuda yoðun bir propagandasý vardý. Bunu basýn, üniversite, yargý devletin bu görüþünü çok yoðun bir þekilde, tartýþmasýz bir þekilde destekliyordu. Kürtçe diye bir dilin olmadýðý, Kürtlerin birbirini anlamadýðý, bir köyde yaþayanlarýn komþu köyde yaþayanlarýn dilini anlamadýðý, bunun için Türkçe konuþtuklarý vurgulanýyordu. Mehmet Þerif Fýrat’ýn Doðu Ýlleri ve Varto Tarihi isimli kitabý Milli Birlik Komitesi baþkaný ve devlet baþkaný Cemal Gürsel’in önsözüyle yeniden yayýmlanmýþtý. Bu, Kürtlerin Türk olduðunu, Kürtçe diye bir dil olmadýðýný anlatan, ispatlamaya çalýþan bir kitaptý. Milli Eðitim Bakanlýðý tarafýndan basýlmýþ, üniversitelere, liselere, öðretmenlere ücretsiz olarak daðýtýlýyordu. Buradaysa Kars’ýn Arpaçay ilçesinden bir askerle peþmergeler çok rahat bir þekilde konuþup anlaþýyordu. Barzan veya Barzan’a yakýn bu bölge ile Arpaçay arasýnda en az 700 km. mesafe var. Bu olgu, resmi görüþ hakkýnda, Kürtler, Kürtçe hakkýnda kafalarda bir kývýlcým etkisi yaratýyor.
Ek 2
Yakýndoðu’da ve Ortadoðu’da Kürtler
1930 yýlýnda Türkiye’de yayýmlanan Milliyet gazetesinde bir karikatür yer alýyordu. Karikatürde Büyük Aðrý Daðý ile Küçük Aðrý Daðý arasýnda bir mezar yapýlmýþ, mezar üzerine de “Muhayyel Kürdistan burada medfundur” (Hayali Kürdistan burada gömülüdür) yazýlmýþtý. Mezar, beton dökülerek kapatýlmýþtý. Son 40-50 yýlda yaþanan olaylar, üzeri betonla kaplý bu mezarýn parçalandýðýný, Kürtlerin dirildiðini göstermektedir. Bu sürecin temel dinamiði þüphesiz Kürtlerin güneyde, kuzeyde, doðuda, batýda kararlý bir þekilde sürdürdükleri mücadelededir. 1980’lerin ortalarýnda gerçekleþen ve hala sürüp giden gerilla mücadelesine de elbette iþaret etmek gerekir.
ABD ve koalisyon güçlerinin 20 Mart 2003’te Irak’a yaptýklarý müdahaleyi ise dýþ dinamik olarak deðerlendirmek gerekir. Bu müdahaleden sonra Saddam Hüseyin rejimi yýkýlmýþtýr. Bu süreçte Baas Partisi, ordu, El-Muhaberat daðýtýlmýþ, kitle imha silahlarý yok edilmiþtir. Belli baþlý bu tehditlerin ortadan kalkmasýyla Kürtlerin önü açýlmýþ, Kürtlerin kararlý mücadelesiyle Federal Irak anlayýþý dile getirilmiþ, bu anlayýþ doðrultusunda anayasa yapýlmýþ, Kürdistan Bölgesel Yönetimi kurulmuþtur. Bu artýk uluslararasý bir statüdür. Böylece Yakýndoðu’da 1920’lerde kurulan ve Kürtlere herhangi bir statü vermeyen bu statükoda çok önemli bir gedik açýlmýþtýr. Güney Kürdistan’da yaþanan bu sürecin Kuzey Kürdistan’da Doðu Kürdistan’da ve Batý Kürdistan’da yaþayan Kürtleri de etkileyeceði açýktýr. Bu iki dinamik yani iç dinamik ve dýþ dinamik birbirlerini etkileyerek birbirlerini tetikleyerek Kürtleri, Kürdistan’ý bugünkü duruma getirmiþtir. Kürtler artýk Ortadoðu’da, Yakýndoðu’da çok önemli bir güçtür. Bölge yeniden düzenlenirken Kürt dinamiði artýk dikkatlerden uzak tutulamaz.
1920’LER, MÝLLETLER CEMÝYETÝ DÖNEMÝ
Bu çerçevede 1920’lere bakmak gerekir.
1920’lerde Milletler Cemiyeti döneminde Kürtler ve Kürdistan bölünmüþ, parçalanmýþ ve paylaþýlmýþtýr. Dönemin emperyal güçleri Büyük Britanya ve Fransa bunu Yakýndoðu’daki Ortadoðu’daki Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle iþbirliði, güç birliði yaparak gerçekleþtirmiþtir.
1920’ler uluslarýn kendi geleceðini tayin hakký anlayýþýnýn, halklarý en çok etkilediði bir dönemdir. Sovyetler Birliði liderleri Lenin, Stalin, Troçki bu temel ilkenin yaþama geçmesi için önemli bir çaba içindedir. ABD baþkaný Wilson yine böyle bir çaba içindedir. Böyle bir dönemde Kürtlerin ve Kürdistan’ýn bölünmesi, parçalanmasý ve paylaþýlmasý dikkate deðer bir durumdur.
Bu, Kürtlerin ve Kürdistan’ýn üçüncü bölünüþü, parçalanýþý ve paylaþýlýþýdýr. 1920’lerde Milletler Cemiyeti döneminde yaþanan bu süreç bize þunu göstermektedir. Bir ulus tarihinin belirli bir aþamasýnda bölünmenin parçalanmanýn ve paylaþýlmanýn hedefi olduðu zaman o ulusun artýk derlenip toparlanmasý zor olmaktadýr. Bu artýk kendini üreten, çoðaltan, derinleþtiren, yaygýnlaþtýran bir etki yaratmaktadýr.
Ýlk bölünmenin 16. yüzyýlýn ilk çeyreðinde Osmanlý Ýmparatorluðu ve Ýran Ýmparatorluðu arasýnda gerçekleþtiði biliniyor. O dönemde Osmanlý Ýran savaþlarýnýn Kürdistan’da yapýldýðý, her iki tarafýn da Kürtlerden oluþturdu ordular olduðu, bu ordularýn Ýran adýna ve Osmanlý adýna birbirleriyle savaþtýklarý biliniyor.
Ýkinci bölünme 1812-1813, 1826-1828 Ýran-Rus savaþlarý sonunda gerçekleþmiþ, Ýran Ýmparatorluðu sýnýrlarý içindeki Kürdistan’ýn kuzey kesimleri Rus imparatorluðunun egemenliði altýna girmiþtir. Kafkasya’da Ermenistan ile Karabað arasýnda 1923-1928 yýllarý arasýnda yaþam bulan Kýzýl Kürdistan bu topraklarýn bir kýsmý üzerinde kurulmuþtur. Gürcistan’da, Ermenistan’da ve Azerbaycan’da yaþayan Kürtleri yine bu durumla iliþkilendirmek gerekir.
Bölünme, parçalanma ve paylaþýlma giderek aþiretleri, aileleri bölmekte hatta ayný ailedeki kardeþler bölünmektedir. Güney Kürdistan’daki, Doðu Kürdistan’daki Kürtlerin Arap alfabesi, Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin Latin alfabesini kullanmalarý ve bu durumun sürüp gitmesi yine bu durumla ilgilidir. Birinci Dünya Savaþý sonunda Miletler Cemiyeti uluslararasý barýþý kurmak ve korumak için kurulmuþtur. Uluslararasý anlaþmazlýklar, devletlerarasý anlaþmazlýklar, savaþa varmadan, barýþçýl yollardan çözülsün diye kurulmuþtur. Ama bu dönemde Kürtler ayakta olduklarý halde, örneðin Güney Kürdistan’da Þeyh Mahmut Berzenci’nin bunu sýk sýk gündeme getirmesine raðmen Milletler Cemiyeti’ni kuranlar Kürt isteklerini dinlemek, duymak istememiþtir. Kürtler ve Kürdistan bölünmüþ parçalanmýþ ve paylaþýlmýþtýr. Yakýndoðu’da ve Ortadoðu’da Kürtlere hiçbir statü vermeyen bir statüko kurulmuþtur.
Milletler Cemiyeti kendisinden bekleneni, yani uluslararasý barýþý kuramamýþ, ikinci dünya savaþýnýn patlak vermesine engel olamamýþtýr. Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda ve savaþtan sonra da uluslararasý barýþý kurma ve koruma anlayýþý devam etti. 1945’te Birleþmiþ Milletler bu doðrultuda kuruldu. Ýkinci Dünya Savaþý sürecinde de Kürtler ayaktaydý. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulmasý ve yýkýlmasý dikkate deðer bir durumdur. Ama Kürtler bu dönemde de Birleþmiþ Milletler’i kuranlara seslerini duyuramamýþlardýr. Birleþmiþ Milletler’i kuranlar, örneðin Ýngiltere Fransa, ABD, Sovyetler Birliði, Kürtleri görmek istemedi, Kürt isteklerini duymak dinlemek istemedi. Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra dünyanýn siyasal çehresinde çok büyük deðiþiklikler oldu. Örneðin Afrika’da Ýkinci Dünya Savaþý’ndan önce sadece iki baðýmsýz devlet vardý bugün 57 baðýmsýz devlet var ve bunlar 1950’lerde, 1960’larda baðýmsýzlýk kazandýlar ama Kürdistan’da hiçbir þey deðiþmedi. Kürdlere herhangi bir statü vermeyen bu statükoda hiçbir þey deðiþmedi. Bunlarýn bilincinde olmak gerekir.
1920’lerde Milletler Cemiyeti döneminde kurulan uluslararasý nizam anti-Kürd bir uluslararasý nizamdýr. Birleþmiþler Milletler’i kuranlar da bu anti-Kürd uluslararasý nizamý aynen korumuþtur. Bugün de bu anti-Kürd uluslararasý nizam aynen korunmaktadýr. Kürdlerin bu anti-Kürd uluslararasý nizama karþý mücadelelerinin sürmesi ise çok önemlidir.
Anti-Kürd uluslararasý nizam konusunda bazý olaylardan söz etmek yararlý olacaktýr.
16 Mart 1988, Saddam Hüseyin rejimi Halepçe’de Kürdleri zehirli gazlarla boðdu, soykýrým yaptý. Bu soykýrýma karþý dünyanýn hiçbir yerinde bir tepki, eleþtiri, suçlama yapýlmamasý dikkate deðer bir durumdur. Ne Paris’te, ne Londra’da ne Berlin’de ne Washington’da, ne Kahire’de, ne Þam’da bu konuda bir yürüyüþ, miting olmadý. Tel-Aviv’de bu soykýrýmý protesto eden bir miting, yürüyüþ yapýldýðýna ise iþaret etmek gerekir. Hâlbuki Saddam Hüseyin rejimi “hangi gaz daha zehirlidir, hangi gaz kitlesel bakýmdan daha çok ölüm yaratýr” konusunda 1983’ten beri araþtýrmalar yapýyordu. Bunun için de subay olarak Kürd köylerini, cezaevindeki Kürd mahkûmlarý kullanýyordu. 1983’ten beri bu konuda yapýlan deneyler sýrasýnda katledilen Kürdlerin sayýsý Halepçe’de bir anda katledilen Kürdlerin sayýsýndan çok daha fazladýr. Zamana ve mekâna yayýlmýþ bir soykýrým.
Ýslam Konferansý bu soykýrýmýn yapýldýðý günlerde Kuveyt’te toplantý halindeydi. Türkiye’yi 7. Cumhurbaþkaný Kenan Evren temsil ediyordu. O dönemde Ýslam Konferansý’nýn 53 üyesi vardý. Ýslam Konferansý’nýn soykýrým karþýsýnda bir tepki göstermemesi Saddam Hüseyin rejimini eleþtirmemesi, suçlamamasý dikkate deðer bir konudur. O zaman Bulgaristan’da Türk azýnlýða isim deðiþtirme, Türklere Bulgar isimleri verme operasyonlarý vardý. Bulgar hükümeti Türklere “Bulgar isimleri alýrsanýz, Bulgaristan Komünist Partisinde ve Bulgaristan devlet bürokrasisinde görev alýrsýnýz, görevde hýzla yükselirsiniz. Ama Türk isimleriyle kalýrsanýz günlük yaþamýnýzda sýkýntýlarla karþýlaþabilirsiniz diyordu. Ýslam Konferansý sonuç bildirisinde bu tutumundan dolayý Bulgaristan eleþtiriliyordu. Benzer bir nedenden dolayý Batý Trakya’daki Türklere yürüttüðü eðitim politikasýndan dolayý Yunanistan da eleþtiriliyordu. Batý Trakya’daki Türk çocuklarý için Türkiye’de hazýrlanmýþ bir alfabenin Yunan hükümeti tarafýndan kabul edilmemesi Yunan hükümetinin bu konuda bizzat kendisinin hazýrladýðý bir alfabeyi kullanmasý… Ýslam konferansý tarafýndan eleþtiriliyordu. Ama Ýslam Konferansýnýn Kürt soykýrýmýna karþý küçücük bir tepkisi olmamýþtý. Bu uluslararasý nizamýn ne kadar anti-Kürd olduðunu, Ýslam Konferansý’nýn ne kadar anti-Kürd olduðunu açýkça göstermektedir.
Bu soykýrýmdan iki ay kadar sonra soykýrým konusunda Avrupa’da uluslararasý bir toplantý düzenlendi. Bu toplantýya “soykýrýma en çok maruz kalan biziz, Kürdistan” diyerek Kürdler de katýlmak için baþvuruda bulundu ama Uluslararasý Soykýrým toplantýsýný düzenleyenler “siz devlet deðilsiniz, bu toplantýya ancak devletler katýlabilir” diyerek Kürdlerin baþvurusuna olumlu cevap vermedi. Kürdlere “Siz ancak Irak devleti adýna katýlabilirsiniz. Irak katýlmanýza onay verirse katýlabilirsiniz” dendi. Bütün bunlar uluslararasý nizamýn ne kadar anti-Kürd olduðunu, her zaman Kürtlere baský yapan devletlerin çýkarýnýn gözetildiðini göstermektedir. Kürdlerin, Kürdlere soykýrým yapmýþ bir devletin onayýyla böyle bir toplantýya katýlabileceklerinin söylenmesi, uluslararasý nizamýn ne kadar anti-Kürd bir þekilde, adaletsiz bir þekilde kurulduðunu bir defa daha göstermektedir.
13 Temmuz 1989’da Ýran Kürdistan Demokrat Partisi lideri Adurrahman Gassemlo ve iki arkadaþý Viyana’da bir otel odasýnda öldürüldüler. Bunu gerçekleþtirenler Ýranlý Pasdaranlardý. Onlar görüþmeci kýlýðýnda, diplomat kýlýðýnda Ýran hükümeti tarafýndan gönderilmiþlerdi. Devlet Kürd sorunu konusunda Abdurrahman Gassemlo ile görüþmeler yapýyordu. Görüþmeler gizliydi, basýna ve kamuoyuna açýk deðildi.
Bu otel odasýnda görüþmeye oturur oturmaz, görüþmeci kýlýðýnda, diplomat kýlýðýnda Ýran devleti tarafýndan görevlendirilen ve gönderilen Pasdaranlar tarafýndan katledildiler. Bu katliamý gerçekleþtirenler çok kýsa bir süre içinde oteli terk ettiler. Çok kýsa bir süre içinde Viyana’yý, Avusturya’yý terk ettiler. Ýran’da maddi ve manevi ödüllerle karþýlandýlar.
Abdurrahamn Gassemlo’nun eþi Helene Krulich bu cinayet hakkýnda ceza davasý açýlmasý için Avusturya hükümetine, Savcýlýða baþvurdu. Avusturya hükümeti bu konuda ceza davasý açmak istemedi ama Helene Krulich bu konuda çok ýsrarlý oldu. Fransýz, Alman, Amerikan Ýtalyan, Ýngiliz vs. yönetimlerinin yardýmýný isteyerek bir ceza davasýnýn açýlmasý için çok çalýþtý. Çeþitli devlet adamlarýyla görüþmeler yaptý. Bu ýsrarlý takibat üzerine Avusturya hükümeti bir soruþturma açtý, bu dosya sürüncemede kaldý ve kapatýldý.
Avusturya hükümeti Ýran’la ikili iliþkilerimiz bozulmasýn gerekçesiyle böyle bir dava açmadý. Dava açarsa iliþkilerin yara alacaðýný düþünüyordu. Kürtler ise hiç önemsenmiyordu. Kürd kamuoyunu dikkate almak gereði duyulmuyordu.
Avrupa’nýn ortasýnda, insan haklarý anlayýþýnýn çok geliþkin olduðu bir yerde Kürdlerin hiç önemsenmemesi, Kürd duygularýnýn düþüncelerinin dikkate alýnmasý gereðinin hissedilmemesi, üzerinde ayrýntýlý bir þekilde durulmasý gereken bir olaydýr.
Ýran hükümeti Avusturya’nýn, Avrupa’nýn bu duyarsýzlýðýndan yararlanarak bu sefer Berlin’de, Abdurrahman Gassemlo’dan sonra Ýran Kürdistan Demokrat Partisi baþkaný seçilen Sadýk Þerefkendi ve arkadaþlarýný 17 Eylül 1992’de bir lokantada katletti ama bu sefer Alman hükümeti bu cinayet hakkýnda soruþturma açtý.
Almanya’da kanýmca bir milyondan fazla Kürd yaþamaktadýr. Bir buçuk milyon olduðu da söylenebilir ama Almanya Kürdleri hala Kürd olarak kabul etmemektedir. Türkiye’den gittiyse Türk, Ýran’dan gittiyse Fars, Irak’tan gittiyse veya Suriye’den gittiyse Arap olarak kaydetmektedir.
47 üyeli Avrupa Konseyi’ne baðlý üyeler, Andorra’nýn, San Marino’nun Monaco ve Liechtenstein’in yani bu dört devletin toplam nüfusu iki yüz bin kadardýr. Yani bu dört devletin toplam nüfusu Almanya’da yaþayan Kürtlerin beþte biri bile deðildir. Bu da uluslararasý nizamýn ne kadar anti Kürd olduðunu yine göstermektedir.
Irak’ta 2005 yýlýnda Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulmasýndan sonra bu bölgeden Almanya’ya giden Kürtlerin artýk Kürd olarak yazýldýklarý da söylenmektedir. Ýngiltere, Fransa gibi devletlerde de Almanya’da yaþanan benzer durumlar cereyan etmektedir.
Burada önemli bir konuya daha dikkat çekmekte yarar vardýr.
Yakýndoðu’da ve Ortadoðu’da Kürdlerin haklarýný kýsýtlayan, Kürdleri baský altýnda tutan, Kürdleri þu veya bu þekilde asimile etmeye çalýþan bütün devletler Müslüman devletlerdir. Bu devletler Kürdlerin haklarýný, özgürlüklerini Ýslam kardeþliði sloganýný kullanarak engellemeye çalýþmaktadýr. Irak’ta, Ýran’da, Türkiye’de, Suriye’de Kürdler milli haklar, özgürlükler talep ettikleri zaman hemen Ýslam kardeþliði sloganýný gündeme getirmektedirler. Bu taleplerin Ýslam kardeþliði anlayýþýna aykýrý olduðu, Ýslam’da kavmiyet gütmenin yasak olduðu vurgulanmaktadýr. Bu devletlerde basýn, üniversite, yargý gibi temel kurumlar da devletin bu görüþünü dile getiren düþünceleri savunmaktadýr.
Bu bakýmdan Ýslam kardeþliði sloganýnýn deðerlendirilmesinde ve Pakistan-Bengal halkýnýn mücadelesinin incelenmesinde yarar vardýr.
Yukarýda Halepçe soykýrýmýnda Ýslam Konferansý’nýn nasýl duyarsýz bir tutum sergilediðine dikkat çekilmiþtir. Müslüman Bengal halkýnýn Müslüman Pakistan yönetiminden haklarý ve özgürlüklerini nasýl aldýðý irdelenmesi gereken bir konudur.
Hindistan 1947’de baðýmsýzlýk kazandý. Büyük Britanya’nýn Hindistan’dan çekilmesiyle Güney Asya’da iki devlet ortaya çýktý. Hindistan, Pakistan. Büyük Britanya’nýn Hindistan’dan çekilmesi sürecinde Müslüman liderler, örneðin Cinnah, Hint kurtuluþ hareketi yöneticilerine Hintlilerle birlikte yaþayamayacaklarýný, Müslüman halkýn dilinin ve kültürünün çok farklý olduðunu vurguladýlar. Gandi ile Nehru ile tartýþmalar yaptýlar. Sonunda Hindistan’la birlikte Pakistan da baðýmsýz bir devlet olarak ortaya çýktý. O zaman Pakistan iki parçalýydý. Bugünkü Pakistan’a Batý Pakistan deniyordu. Doðu Pakistan Bengal halkýnýn yaþadýðý bir ülkeydi. Batý Pakistan’la Doðu Pakistan arasýnda 1200 km. kadar mesafe vardý. Bengal ülkesi de iki parçalýydý. Batý Bengal’e de Doðu Pakistan deniyordu. Doðu Bengal Hindistan’ýn bir eyaletiydi. Bugün de Doðu Bengal Hindistan’ýn büyük eyaletlerinden biri. Baþkenti Kalküta olan eyalet… Ganj nehrinin Umman okyanusuna döküldüðü alan. Hindistan’da federal bir yönetim var.
Pakistan ayrý bir devlet olarak kurulur kurulmaz Müslüman Bengal halký Pakistan yönetiminden haklarýný, özgürlüklerini istemeye baþladý. O dönemde Müslüman Pakistan yönetimi Bengal halkýnýn taleplerinin Ýslam kardeþliði anlayýþýna aykýrý olduðunu vurguluyordu. Ýslam’da kavmiyet gütmek yasaktýr diyordu. Bengal halký da “Asýl sizin bize karþý yürüttüðünüz politika Ýslam’a aykýrýdýr. Haklarýmýzý, özgürlüklerimizi gasp ediyorsunuz. Bengal dilini yasaklýyorsunuz. Çocuklarýmýzý Urdu diline asimile etmeye çalýyorsunuz. Ýslam’a aykýrý olan temel durum budur” diyordu.
Pakistan’da 1950’ler, 1960’lar Eyüp Han dönemi, Yahya Han dönemi böyle geçti. Müslüman Bengal halký Müslüman Pakistan yönetiminin Bengal’e uyguladýðý politikalarý esas Ýslam’a aykýrý olan budur diye eleþtirdi.
1970’lerde Bengal halkýnýn mücadelesinde bir yükselme oldu. Bengal vataný konusunda çok yoðun ve yaygýn bir bilinç geliþti. 1971 baharýnda seçim yapýldý. Mucibürrahman liderliðindeki Müslüman Avami Birliði Partisi seçimlerde büyük baþarý kazandý. Bengal halký kendi kendini yönetim ve kendi geleceðini tayin anlayýþý çerçevesinde kendi milletvekillerini seçmiþti ama Yahya Han yönetimi bu seçimleri kabul etmedi. Bengal parlamentosunun toplanmasýna engel oldu. Bengal parlamentosu toplanamadan daðýldý. Bunun üzerine Pakistan yönetimine karþý silahlý mücadele baþladý. Ama bu süre zarfýnda Pakistan yönetimi Bengal’de devlet terörünü yaygýnlaþtýrdý ve týrmandýrdý. 300 bine yakýn kayýp var. Pakistan ordusu Bengal’de katliamlar yaptý. Mücadelede Bengal halkýnýn þöyle bir avantajý vardý. Hindistan sürece müdahale etti. Hint ordusu Bengal topraklarýna girdi. Pakistan birliklerini esir aldý. 1971 sonunda baðýmsýzlýk bu yolla elde edildi. Bangladeþ Hindistan, ABD, Sovyetler Birliði, Ýngiltere gibi devletler tarafýndan tanýndý. Baðýmsýzlýk elde edildikten sonra Hint ordusu Bangladeþ’ten çekildi. O dönemde Hindistan baþbakaný Ýndra Gandhi idi.
Þöyle bir deðerlendirme yapýlabilir. Ýslam kardeþliði anlayýþý Kürtleri çok kandýrýyor. Kürdeler de bu slogana çok kanýyor ama Müslüman Bengal halký bu slogana kanmamýþ. Haklarýný, özgürlüklerini kazanmak için yoðun bir çaba içine girmiþ. Ýbrahim Sediyani’nin Kürtleri Kandýran ama Bengal Halkýný Kandýramayan Ýslam Kardeþliði yazýsý bu bakýmdan deðerlidir. Azadi inisiyatifinden Kadir Amaç’ýn da bu görüþü dile getiren yazýlarý vardýr.
Bengal halkýnýn mücadelesinin Türkiye Cumhuriyeti tarafýndan nasýl algýlandýðýna da bakmak gerekir. Türkiye bu mücadele sýrasýnda her zaman Pakistan devleti tarafýnda yer almýþtýr. Müslüman Bengal halkýna hiçbir zaman destek vermedi. Bengal halkýnýn haklý mücadelesini yürütenler “eþkýyalar, sergerdeler, haydutlar” olarak deðerlendiriliyordu. Türk devleti Bangladeþ’i, Pakistan Bangladeþ’i tanýdýktan sonra tanýdý. 1975’te Ýslam Konferansý toplantýsýnda…
Türk siyasal düþüncesinde bir görüþ var “Türkiye, Türk halký bütün mazlum uluslara, ulusal kurtuluþlarý yönünde önderlik etmiþtir. Onlara, ulusal kurtuluþlarý yolunda ilham vermiþtir” Türkiye’nin Bengal halkýnýn mücadelesine karþý tutumu dikkate alýndýðýnda bu görüþ hemen çürüyor. 1954-1962 Cezayir ulusal kurtuluþ mücadelesi sürecinde de Türkiye her zaman Fransa’nýn yanýnda yer almýþtýr. Cezayir ulusal kurtuluþ mücadelesine hiçbir zaman destek vermemiþtir.
Bugün Barýþ ve Demokrasi Partisi, PKK, BASK, ÝRA sürecinin, Güney Afrika’daki sürecin nasýl geliþtiðini inceliyor. Kendisine bir yol bulmaya çalýþýyor. Bu incelemeler deðerli olabilir. Bunlar Kürd mücadelesine ýþýk tutabilir ama Kürt mücadelesine ýþýk tutabilecek esas eylem, esas örnek Pakistan-Bengal örneðidir.
Kýsaca barýþ ve çözüm sürecinden de söz edelim. Bütün savaþlarýn bir gün sona ermesi ve barýþ yapýlmasý kaçýnýlmazdýr. Bu süreç ne kadar erken yaþanýrsa, savaþan taraflar için o kadar iyi olur.
Burada barýþ ve çözüm süreciyle ilgili bazý kuþkularýmý ve endiþelerimi dile getirmeye çalýþacaðým.
Barýþ ve Demokrasi Partisi’nin bir ay önce “Kürdistan’a Statü, Öcalan’a Özgürlük” gibi bir sloganý vardý. Bugünlerde Öcalan’a özgürlükten yine söz ediliyor ama Kürdistan’a statüden söz edilmiyor, bu slogan artýk kullanýlmýyor.
Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan “sorun silahlý unsurlarýn varlýðýdýr. Silahlý unsurlar ülkeyi terk ederlerse sorun biter” diyordu. “Silahlý unsurlar silahlarýný býrakýp bu ülkeyi terk etsinler” diyordu. Kandil’deki PKK yöneticileri, örneðin Murat Karayýlan da þöyle söylüyordu: “Burasý Kürdistan, bizim ülkemiz. Sen ülkemizi terk et. Biz piknik yapmak için mi daða çýktýk?” Kandil’deki yöneticiler bugün bu sözleri söylemiyorlar, “baþkanýmýz çekilin dedi, çekiliyoruz” diyorlar, “baþkanýmýza inanýyoruz, güveniyoruz” diyorlar.
Ýsmail BEÞÝKÇÝ
28.06.2013
Barýþ ve Demokrasi Partisi’nin bir yýl öncesine kadar sýk sýk kullandýðý bir sloganý vardý “Münafýk Erdoðan” sloganý. Bunu Diyarbakýr, Batman, Van, Hakkari, Ýstanbul, Adana, Mersin, Ýzmir, gibi alanlarda, Almanya’da, Kürdlerin yaþadýðý her yerde, özellikle kadýnlar ve çocuklar çok baðýrýrlardý. Þimdi ise bazý BDP milletvekilleri AKP’ye, hükümete “Anayasayý birlikte yapalým” diyorlar. “Otuz küsur milletvekili bizim var, 320 küsur milletvekili sizin var anayasayý birlikte yapabiliriz” diyorlar. “Münafýk Erdoðan”dan “Anayasayý birlikte yapalým”a nasýl gelindiði elbette dikkate deðer bir konudur.
Statü elbette çok önemli bir konudur. Statü denildiði zaman, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden baðýmsýz devlete kadar çok geniþ bir yelpazeden söz etmek mümkündür. Statü denildiði zaman en azýndan federasyon savunulmalýdýr. Statü kazanýlmadan Kürt/Kürdistan sorununun çözülmesi mümkün deðildir.
Bunlar süreç hakkýnda kuþkularýn kaynaðý olan durumlardýr. Hâlbuki barýþ denildiði zaman, gerillalarýn ülkeyi terk etmesi deðil, Kandil’deki, Avrupa’daki Kürtlerin de ülkeye gelmesi anlaþýlmalýdýr. Buysa genel affý gerekli kýlar. Hükümet açýklamalarýndaysa bunlardan söz edilmemektedir. Bilakis yeni karakollar yapýlmaktadýr. Korucu sayýsýný artýrma giriþimleri söz konusu olmaktadýr. Bunlarýn barýþ ortamýnýn oluþmasýna aykýrý giriþimler olduðu açýktýr. Ayrýca baþbakanýn, hükümetin dili de barýþ dili deðildir. Buna da iþaret etmek gerekir.
PKK baþkaný Abdullah Öcalan’la MÝT müsteþarý Hakan Fidan’ýn görüþtüðü, anlaþtýðý, mutabakata vardýðý vurgulanmaktadýr. Ama anlaþmanýn içeriðinin belli olmadýðý belirtilmektedir. Geri çekilme karþýlýðýnda ne gibi haklar kazanýldýðýnýn bilindiði dile getirilmektedir.
Bu görüþmelere müzakere demek doðru deðildir. Burada sadece gerillanýn belirtilen zaman içinde çekilmesi söz konusudur. Þöyle bir beklenti olabilir. “Esir askerleri býraktýk, geri çekildik, hükümet artýk sorunun çözümü konusunda bir þeyler yapmalý, bazý adýmlar atmalý...” Baþbakanýn Kürt sorunu diye bir sorun yoktur görüþü çok olumsuz bir yaklaþýmý ifade etmektedir. Hükümet adým atmayabilir ama PKK, BDP statü konusunda kendi kendini yönetme, kendi geleceðini tayin etme konularýnda ýsrarlý olmalýdýr. Anadilinde eðitim, Kürtçe mecburi eðitim vazgeçilmemesi gereken bir hak olmalýdýr.