ANTROPOLOGLARIN KADERİ

06 Haziran 2010 02:17 / 4455 kez okundu!

 


Antropolojiyi gerek bütünsel algılayalım, gerekse de sosyal antropoloji, fiziki antropoloji ve paleoantropoloji olmak üzere temelde üç alt disipline ayıralım (sayısız alt disiplin saymak mümkün), bu toplumun gelişmesi için olmazsa olmazlardan kabul etmek zamanı gelmiştir. Türkiye’deki kültürel çeşitliliğin lise eğitimiyle birlikte verilmeye başlanması, var olan sorunların çok önceden fark edilip ortadan kaldırılmasına olanak verecektir.

----------------------------------------------------------------------------

Bir avuç antropolog 14-15 Mayıs tarihinde Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin mütevazı bir salonunda “1. Antropoloji Öğrencileri Kongresi”ni gerçekleştirdi. Türkiye’de varlığı yeni yeni hissedilmeye başlanan antropoloji mensupları için büyük bir adım olan bu kongre, bu ülkenin üvey evlatları olan antropologların bolca içlerini dökmelerine de fırsat verdi. Ben de kendi olanaklarımla yaptığım, bir yıl süreyle köylerinde evlerini ziyaret ettiğim ve gözlemlediğim Van/Erciş’e bağlı Kırgız Köyü Ulupamir’e dair bir sunumla katkı sağlamaya çalıştım. Gelen diğer sunumcular da birbirlerinden ilginç çalışmalarla kongreye katkı yaptılar. Umuyorum 2012 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek bir diğer kongre daha organize olmuş, daha profesyonel bir anlayışla hazırlanır.

Fakülte dekanı açılışta antropolojinin öneminden bahsetti, “önemsiyoruz” dedi. Profesör Erksin Güleç ilk adım olan bu kongrenin sevincini heyecanlanarak anlattı. Nasıl heyecanlanmasın Hoca! Bir kenarda tutulmuş/unutulmuş bu bilim dalı ve mensupları, her platformda ne olduklarını saklamaya çalışmadılar mı senelerce? Alınları kırıştırarak ve kulaklarını biraz daha yaklaştırarak “ne -log?” demediler mi karşılarındakilere, “ben antropologum” diyen bir antropologun söylediklerini anlamaya çalışırken!

Kongre bir panelle başladı. Karşıda heyecanlı, ne söyleyeceklerini içlerinde bin bir kere prova eden 5 genç antropolog. Çoğu daha yolculuğun başında. Birisi yüksek lisans yapmakta. Karşılarında hocaları ve arkadaşları oturmakta. Onca yılın muhasebesini yapmak için sırayla söz alacaklar. Konu çok açık; “Türkiye’de Antropoloji Eğitimi”.

Ne kadar şey konuşsalar da sonunda hep aynı kapıya çıktılar. Vardıkları kapının üzerindeki levhada antropolog olmanın anlaşılamamak olduğu yazılıydı. Peki, bu kimin suçuydu? Kimilerinin dillendirdiği ve masa başına hapsolmuş hocalarının mı? Kimilerinin dillendirdiği fiziki şartların yetersizliği mi? Ya da ya da bu fiziki şartlarla birleşince ortaya daha vahim bir biçimde çıkan eğitim siteminin yetersizliği mi? Ve son basamak olarak (benim üzerinde önemle durduğum) öğrencinin antropolojik bir bakış açısı geliştiremediği için kendini ve misyonunu anlatamamasından kaynaklanan bilgisizlik hali mi?

Muhakkak tüm bileşenleri bir araya getirdiğimizde ortaya koca bir yığın çıkmakta: antropoloji bu ülkenin üvey evladı bir bilim dalı. Temelde liberal kelimesini duyduklarında içeriğinden nasıl haberdar olmadıkları halde bunu küfür yerine kullanan bir millete sahipsek, ya da anarşizm kavramından başka şeyler anlıyorsak (amaç liberalliği ya da anarşizmi övmek değil, kullanımın yanlışlığına dikkat çekmek) antropoloji denilince de akla ilkin evrim gelmektedir. Dolayısıyla bu ülkenin bilimini de, ekonomisini de, siyasetini de yönlendirenler daima antropolojinin gereksizliğini düşünmüş olacaklar ki bu bilim dalına yatırım yapmadılar. Ülkemizde psikoloji, sosyoloji, felsefe, yeni yeni halkbilim (edebiyatçıların tekelinde) az-çok geliştiler. Oysaki antropoloji bu şansa sahip olmadı ya da olamadı. Sadece bir kalıpla değerlendirmeye çalıştılar bu bilimi. Oysaki antropolojinin doğrudan ya da dolaylı ilgilenmediği hiçbir bilim dalı yok gibidir. Halkbilim ya da folklor denilince akla gelen Karacaoğlan, Dadaloğlu şiirlerini, masalları, efsaneleri derlemek olarak algılayan bir zihniyet, bilimsel araştırma yöntemleriyle bunun karmaşık bir yapı teşkil ettiğini anlayamadı ve bunların kuramlardan habersiz edebiyatçıların ellerine verdiler. Onlar da tez hazırlığı yapan öğrencilerine bu konuları taksim ederek derledikleri çalışmaları halkbilim adı altında piyasaya sundular. Ne acı bir hikâye?

Oysaki bir sosyal antropolog sadece masallar, efsaneler, halk edebiyatıyla uğraşmaz. Bir halkı ayakta tutan tüm elementleri teker teker araştırır, onları tasnif eder, bilimsel yöntemler kullanarak kulağa hoş gelen sözlerden ibaret bir çalışma yapmaz. Ülkemizde bu husus fazlasıyla göz ardı edildi. Şimdilerde KPSS alımlarında bile folklor araştırması olarak Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olma şartı istemekteler. Bir de Sosyal Antropoloji lisans diplomasına sahip olmayı şart koşmaktalar. Bu sınıflamayı yapanlar acaba Antropoloji içinde Sosyal Antropoloji’nin olduğundan bihaber olarak mı yaşamaktalar? Şimdi Antropoloji mezunu olup, Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı’ndan mezun olan bir antropolog bu kadrolara başvuramayacak mı? Bu ne yaman çelişki? Hiçbir şekilde araştırma disiplininden, sosyal normlar kavramlarından haberdar olmayan başka bölüm mensupları antropologların işlerini yapacak. Oysaki antropologlar kendi işlerini yapamayarak bir kenarda oturup bekleyecekler. Bu ülkenin bilime verdiği değer ancak bu kadarla ölçülebilir!

Van’dan, Sivas’tan, Burdur’dan, İstanbul’dan ve Ankara’dan katılan bir avuç antropolog sunum aralarında sohbet ettiler, birbirlerini anlamaya çalıştılar. Sundukları çalışmaları hangi zorluklar içinde gerçekleştirdiklerini, ekonomik sıkıntılarını, anlaşılamamalarını anlattılar dert yanarak. Haklıydılar. Zira onlar dünya kültürlerini, biyolojiyi, jeolojiyi, genetiği, osteolojiyi, evrimi, dini, felsefeyi, tarihi, sosyolojiyi, ekonomiyi, mitolojiyi ve dahası sayılabilecek tüm disiplinlerden faydalanarak ufuklarını genişletmeye çabaladılar. Oysaki ellerinde kalan ise koca bir sıfır. Çünkü neyle uğraştıklarını bile bilemiyorlar. Çünkü bunun toplumda bir karşılığı yok. En basitinden yerel bir yönetim biriminde bile kendilerine büyük ihtiyaç duyulmakta. Belediye, kaymakamlık valilik, bakanlık, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığına dek uzanacak bu zincirde bir antropologun her kademede görev yapması gerekir. Çünkü uygulanan politikaların halka uygunluğunu yine halkın en temelde hane içi hareketlerini gözlemleyebilen antropologların onayı ile başarıya ulaşması mümkün. Örneğin sağlık bakanlığının bölgesel politikaları bir tıbbi antropologun onayına tabi tutulmadığı sürece başarıya ulaşması ne kadar mümkün? Hastalık sadece hastalık değildir. Hastalığın bir de kültürle ilişkisi vardır.

Antropolojiyi gerek bütünsel algılayalım, gerekse de sosyal antropoloji, fiziki antropoloji ve paleoantropoloji olmak üzere temelde üç alt disipline ayıralım (sayısız alt disiplin saymak mümkün), bu toplumun gelişmesi için olmazsa olmazlardan kabul etmek zamanı gelmiştir. Bugün antropologlar en temelde liselerden başlamak üzere bu toplumun kültürel çeşitliliğini ders olarak öğrencilere anlatarak; üniversite okuyanların öğrenme şansına kavuştuğu, okuyamayanların bir diğerini yok bildiği bir anlayışı ortadan kaldırma şansları bulunuyor. Türkiye’deki kültürel çeşitliliğin lise eğitimiyle birlikte verilmeye başlanması, var olan sorunların çok önceden fark edilip ortadan kaldırılmasına olanak verecektir. Böylece antropologlar hem sosyal problemlerin ortadan kaldırılması noktasında görev almış da hem de işsizlikten kurtulmuş olacaklar.

Aynı zamanda antropologların özel sektörde de mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Birçok farklı bileşenleri bünyesinde bulunduran iş dünyası, planlamadan, insan ilişkilerine, projelerden, kurumsal kimlik temsiline kadar geniş bir yelpazede antropologların yeteneklerinden faydalanmalıdır.

Burada kısaca değinmeye çalıştığımız fakat yetersiz bir anlatım olan bu konu, acilen yetkililer tarafından ele alınmalıdır. Belki bölüm başkanları, alanlarına yetkin antropologlar bu konuyu en üst seviyede tartışarak ülke gündemine sokmalılar. Devlet kademelerindekiler antropologların iş alanlarının genişliğinin farkına varıp müzeler, kültür bakanlığı, saha araştırmalar, yerel yönetimler, danışmanlık hizmetleri, proje koordinatörlükleri başta olmak üzere birçok alanda antropolog çalıştırma zorunluluğu getirebilirler. Aynı zamanda birçok üniversitede antropoloji bölümü açılması çalışmaları hızlandırıp kadro ihtiyacına göre antropolog alımı sağlanabilir. Ve daha pek çok alanda yapılacak çalışmalarla antropoloji bu ülkede hak ettiği seviyeye getirilebilir.


İsmet Tunç

27.05.2010


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.