İzmir’den - Murat Belge
12 Mayıs 2013 15:01
Ne kadar uzun zamandır İzmir’e gelmemişim diye düşündüm İzmir’de. Geçen yıl bir gece otelde kalıp gitmiştim; bu sefer de pek farklı olmadı aslında. Bir sempozyum bağlamında Bornova’da (Ege Üniversitesi) kalıp dönüyorum. Ama Kordon boyunda biraz dolaşma fırsatı da buldum.
Bu yakınlarda MHP burada miting yaptı, hükümetin Kürt sorununa “barışçı çözüm” bulma girişimini protesto etmek üzere. Bayağı uzun bir zamandır İzmir’de bir “Kürt alerjisi”nin sözü ediliyor. Herhalde MHP’nin miting için burayı seçmesinde bunun da payı var. Gene son zamanlarda konuşulan bir konu, bu Kürt “barışı” lafı çıkalı, MHP’nin CHP’den oy kapmaya başlaması. İzmir bir süreden beri daha çok CHP’ye oy verdiğine göre, herhalde bunu da düşünmüş olmalılar.
Daha öncelerde ise ünlü “Bayrak Mitingi” olmuştu. AKP iktidar olalı beri, İzmir “TC laisizmi”nin başkenti konumuna yerleşti.
Sözün kısası, ulusalcılığın da, milliyetçiliğin de kendine taban bulduğu bir yer haline geldi İzmir.
Dün, dediğim gibi, Kordon boyunda dolaşırken, bu dediklerime pek de uymayan bir biçimde, selâm veren insanlarla karşılaştım. Basında yazıyorsan, arada bir televizyonda görünüyorsan, birilerinin tanıması doğaldır. Özellikle Doğu illerine gittiğim zaman böyle tanıyanlar çoğalır ya da, örneğin, Antakya gibi kentlerde. Ama şu İzmir’de geçirdiğim bir günde aldığım selâm gibisine doğrusu hiç rastlamamıştım. Yanımda arkadaşım da vardı, yani “şahidim var”, uydurmuyorum. Şimdi, biri beni selâm verecek kadar tanıyorsa, ulusalcı ya da milliyetçi olmadığımı da biliyordur.
Böyle bir olaya bakıp bundan bir genelleme çıkarılmayacağını ben de biliyorum elbette. Çıkarmıyorum da zaten. Bu rastlantıları, söylemek istediğim şeye girizgâh yapmak istedim.
“MHP mitingi oldu”, “Bayrak mitingi oldu” deyip İzmir’i gözden çıkarmak yanlış bir tutum. Söylemek istediğim bu. İzmir Türkiye’nin “önemli” bir yeri, üçüncü kent, şu bu... Ama aynı zamanda incelikleri olan, son derece medeni bir kent. Her büyük kent gibi karmaşık, içinde çeşitlilik barındırıyor. Ama sonuç olarak o çeşitliliği yaratan parçalardan bir tanesinin egemen olduğu bir yer değil. Burada her sorum medeni bir biçimde konuşulabilir, tartışılabilir.
Bir zamanlar, siyaset analizlerinde, İzmir özel bir önem taşırdı. “İzmir’in oyunu olan, Türkiye’de iktidar olur” denirdi. Böyle bir yargıya varılmasında, sanırım, kırkların sonunda ve ellilerde İzmir’in (genel olarak da Ege’nin) Demokrat Parti’ye verdiği desteğin payı vardı. Bu destek altmışlarda, bu sefer Adalet Partisi’nin bayrağı altında da devam etti.
O “sağ” partiler artık yok. İzmir oyları da bu yeni durumda “sağ”ın bugünkü devamı olan (tabii, kimilerine göre) AKP’ye değil, CHP’ye teveccüh etmiş durumda. Bu da bana pek şaşırtıcı gelmiyor, çünkü bugün statükonun en şaşmaz siyasî temsilcisi CHP.
Peki, İzmir “statükocu” mu? Bence değil. Ama İzmir, belirli bir hayat tarzına, bir yaşama üslûbuna sıkı sıkı bağlı bir kent. Bu, sonuç olarak, benim de, benim gibilerin de bağlı olduğu hayat tarzı. İzmir bunu kaybetmek istemiyor. İstememekte de haklı. Bunun, “statüko” gibi bir kavramla da ilgisi yok. İzmir’in “muhafaza” etmeye çalıştığı şey, muhafaza etmeye değer bir şey.
Taraf