Bu ülkede artık 'KADIN SORUNU' var!
08 Mart 2011 03:28 / 9886 kez okundu!
“Mademki sorunları makul bir zaman önceden yeterince başarılı olarak öngöremiyoruz, mademki “sorun çıktıkça çözen” ya da sorunları sürekli “zamana yayan” bir toplumuz; o halde buradan ilan edelim, artık bu ülkede “kadın sorunu” da vardır ve can yakmaktadır...
Bir Kadınlar Günü’nü daha şiddet içinde ve “sorunsuz” geçirmemiz isteniyor. İzmir’in ilerici, demokrat ve feminist sesi olan izmirizmir.net, bunu isteyenlere inat çağrıda bulunuyor: Haydi kadınlar sorun çıkarmaya gidelim!”
-----------------------------------------------------------------------------------------
Bu ülkede artık “Kadın Sorunu” var!
Her gün kadınlara yönelik cinayetleri dizi film gibi izliyoruz. Ne feci!
Örneğin İzmir’de 2010 yılında şiddet sorunu yüzünden emniyete başvuran kadın sayısı toplam 478 iken, bu yılın sadece 2 ayında sayı 574 olmuş. Ne korkunç! Artışa nasıl göz yumalım? Kötü niyetlilerin abartmasıyla meseleyi açıklamak mümkün mü?
Peki ne yapalım?
Öncelikle bu ülkede bir kadın sorunu olduğunu kabul edelim...
Bu kadın sorununun kökenleri nereye dayanıyor diye araştırmaya başlarsak mağara devrine kadar gideriz... Ama biz abartmayalım, çünkü amacımız bağcıyı dövmek değil üzüm yemek...
Ancak yine de sorunun ana sebebi olarak erkek egemen sistemin olduğunu bilelim ve bu yapının tam bir hacıyatmazlıkla bugüne dek dinlerin, ideolojilerin üstünde kalmayı, buralarda kendisine yeni yaşam alanları açmayı başardığını unutmayalım.
Bugünkü azgın şiddete dur diyebilmek için ise en azından geçmişten izler toplayalım...
Örneğin 1000 yıl önce yazılmış Yusuf Has Hacib’in Kutadgubilik kitabında, bugünkü kadına bakışın ortalama düşüncelerinin izlerini bulabilirsiniz. İyisini de kötüsünü de… Ama 1000 yıldır değişmeyen şeyler olduğunu görmek epeyi şaşırtıcı zaten.
Bugüne ait şeyler okumak ve iyi bir bilim kadınının sorunlara nasıl baktığını görmek isteyenler ise Nilüfer Göle’nin Modern Mahrem kitabına mutlaka göz atmalılar. Orada görülüyor ki başını örten kadınlar "çağdaşlığa" karşı gelmek bir yana aslında modernitenin içinde davranıyorlar. Ayrıca Nilüfer Göle bizi, kafadaki örtülere değil kafanın içindekilere odaklanmaya çağırıyor.
Erk (güç) ve erkek sözcüklerinin kökenleri farklı da olsa aralarındaki ironik ilişki anlamlı görünüyor.
Bu yolda yapılacak acil şeyleri, şiddete “dur” diyen yüksek bir sesi, toplum doğal olarak ilk önce hükümetten bekliyor. Ülkeyi yönetiyor olmanın fazladan sorumluluğu olmamalı mı?
Ancak kadınlara uygulanan ve kökeni, nedenleri çok eskilere, çok derinlere giden şiddetin bugünkü artışının arka planına hemen son hükümeti yerleştirmek elbette çok adil olmaz. Tıpkı kadına şiddet uygulayan her erkeğin, aslında bir kadın tarafından yetiştirilmiş olmasındaki garabetin sorumluluğunu da sadece kadınlara yüklemenin adaletsizliği gibi…
Kadının tepesindeki şeytan üçgeni
Baba, ağabey, koca…
İşte kadınları ikinci sınıf olmaya mahkûm etmeye çabalayan, bunun için şiddet dâhil her türlü zorbalığı uygulayan şeytan üçgeni bu. Kimileri bu açıdan farklı, hatta şanslı olabiliyor ama onların azınlıkta olduğunu biliyoruz. Ülkemizdeki, hatta dünyadaki çoğunluğun o kadar şanslı olmadığı da çok açık. Bu nedenle de, bu şeytan üçgenine meşruiyet sağlayan her şey, ama her şey sorgulanmalı… Hem de hiç vakit yitirmeden.
8 Mart 2011: Sorgulamaya Giriş Günü
Neyi sorgulayacağız?
Fiziksel farklılığın, 10.000’lerce yılda neredeyse bir tür sınıfsal farklılıklara dönüşmesini;
Tarih içinde kişilerin, yaşamların ve toplumların değişmesiyle oluşan işbölümünün kadına getirdiği eşitsizlik içeren dengesizlikleri;
Toplumsal yapıları oluşturan (gelenekler, töreler, dinsel değerler, aile kurumu, hukuksal yapı vb.) tüm kültürel öğelere dayanarak, kadın konusunda oluşturulmuş her türlü önyargıyı, ayrımcılığı;
Örneğin acı ama hiç kadın peygamber olmayışını; dinlerin kadınları genellikle pek sakınıyor gibi dursa da –hatta kimi zaman gerçekten sakınsa da- erkek egemen zihniyeti neredeyse hiç sorgulamayışını, sorgulamalıyız. Bunlar bizi artık derinden düşündürmeli.
Şiddeti besleyen "küçük" şeyler
Kadınların hayatını karartan şeylerin küçük küçük biriktiğini bilmeliyiz.
“Hele bir iktidara gelelim” ya da “hele bir devrim yapalım” “bu küçük şeyleri o zaman hallederiz” biçimindeki anlayışa kadınların çoğu prim vermiyor. Küçük şeylerle uğraşmadan da büyük değişimleri kimse başaramaz!
“Sen erkek adamsın, kimseyi satmazsın”, “erkek olan ağlamaz, karı gibi zırlama” sözleri, erkek bebeklerin anlı şanlı çıplak fotoğrafları, “göster bakalım pipini herkese” övünmeleri, “erkektir, canı çeker” denilerek yemeğin, etin ve her şeyin en güzel parçasının onların önüne koyulması…
Bütün bunlar, bugünkü şiddetin doğal olarak ailede beslenip, büyütüldüğünü bize düşündürmeli, kaynağın ve meşruiyetinin sorgulanmasına acilen geçilmeli.
Ulus devlet aşamasına geçtikten sonra toplumu tektipleştirip, ulusa köle yapmayı amaçlayan genel eğitim, aslında kadını ikinci sınıfa mahkûm eden arka planı hazırlamıyor mu? Daha ilkokuldan itibaren kızlara ve oğlanlara, kadına ve erkeğe biçilmiş renkleri, rolleri, meslekleri düşünelim… Bilinçaltımıza daha o zamandan neler kazınıyor ki, bugünün eziklerini ya da şiddet azgınlarını yaratıyoruz...
Kadının tamamen aleyhine oluşturulmuş erkek egemen sistemi “hukuk” içinde korumayı ve meşru kılmayı amaçlayan yanlış adalet yapısını, yargı düzenini düşünelim… 12 yaşındaki kızı, devlet görevlisi tecavüzcülerini ve mahkeme kararındaki garabeti (“kız, kendi isteğiyle cinsel ilişkiye girmiş”miş!) düşünelim… Hukuk nerelerde “guguk”laştırılıyor sorusu hala anlamlı değil mi?
Karşıymış gibi yaparak aslında kadına baskıyı zihnimizde meşrulaştırmanın en büyük araçlarından olan medya suçları ne zaman konuşulacak? Haberleri bile istila eden pespaye magazin dili ya da evlilik programlarını rahat rahat izlerken beynimize sokulan alt metinler, aslında bizleri derinden rahatsız etmemeli mi?
Erkek egemen zihniyetin şahane edebi örnekleri olan erkek küfürlerinin büyük çoğunluğunun, kadını aşağılayıcı bir tonda cinsel edimlerle zenginleştirildiğiyle yüzleşme zamanı gelmedi mi?
Küfür edebiyatıyla adeta doğallaştırılan sözel, ruhsal ve fiziksel şiddetin, erkek egemen zihniyet kılığında okullarda, kışlalarda, stadyumlarda, kahvehanelerde ve sokakta her gün yeniden üretildiğine artık nasıl göz yumalım?
Değişim nelere kadir…
Teknolojideki değişim, politik yelpazenin sağ ve sol cenahlarında panik yarattı. Sağ ve solun ekseni kaydı sanki, sözcükler artık eski anlamlarında değiller gibi… Yoksa yer mi değiştirdi? Yoksa “Türkiye’deki sağ aslında soldur, sol ise sağ” diyen İdris Küçükömer hocamız haklı mıydı?
Bu değişim solda nasıl 150 yıl önceki kavramları eskittiyse, sömürünün özü sürse de nasıl Marks’ın zamanındaki işçi sınıfı artık tam o sınıf değilse ve nasıl değişim, devrim, parti sözlerine yeni anlamlar eklemek gerekiyorsa; sağdaki değişim de kaçınılmazdı ve hatta sağ kesim bunu galiba soldan önce hissetti ve yaşama geçirmekte de ondan önde… Aile’yi, dinsel ve toplumsal geleneklerini, politik bakışlarını, örgütlenme anlayışını sorgulayanlar, değiştirebilenler şaşırtıcı biçimde öne geçiyor. Bugün belli ki bir çok alanda değişimin sancılarını yaşıyoruz. Ancak bu değişim kadın alanına ulaşmakta gecikti ve zorlanıyor.
Teknoloji değişti, artık fizik gücü çok önemli değil… Artık av hayvanlarını fizik gücüyle devirenin öne geçtiği, erki kaptığı, hâkimiyet kurduğu devirler geçti, geçiyor. Her şey bir düğmenin ucunda ve emin olun ki bu düğmeleri kadınlar da en az erkekler kadar iyi kullanabiliyor.
Özetle, bu süreç kadınlara daha fazla özgürlük alanı açıyor. Erkek egemen zihniyeti panikleten şeyleri buralarda aramalıyız belki.
Erkek egemenliği yerine kadın egemenliği mi?
Yazılanların, söylenenlerin bir kısım erkeği rahatsız etmesi normal karşılanmalı. Ancak burada yeni bir Amazon Devleti de önerilmiyor. Bir azınlık buna benzer şeyler istese de çoğunluk esas olarak sadece ekseni uzun zamandır şaşmış, dengesiz bir yapının dengeye kavuşmasını istiyor. Kadınlar bu denge arayışında akıllı erkekleri yanlarında görmekten mutlu oluyor çünkü onlar da farkında ki, bu süreç erkekleri de özgürleştirecek. Ailenin temel yükünün onların sırtında olmasının, hep para kazanmak zorunda olmak köleliğinin, cinsel alan dahil olmak üzere bir çok alandaki “hep başarılı olma” baskısının bitmesi, akıllı feminizmin dengeyi bulmasına ve bunu toplumda uygulamasına bağlı.
“Gelecek kadınlarındır!”
Ünlü Fransız şairi Aragon, “gelecek kadınlarındır” derken sanırım herkesten daha çok ileriyi görmesini bilmişti. Evet, gelecek kadınların ama onlar, erkeklerin bir bölümü gibi cimri, baskıcı ve buyurgan olmamalı. “Erk”i erkeklerden uzaklaştırıp, onun esiri olmayıp, onu akıllıca paylaşmak, gücü hafifletip tüm topluma yaymak… Dengeyi sağlamak için, kimse kendi yanlış erkini kurmamalı.
Bu toplumda ne güzel ki artık yakın ütopyası bu olanlar da var… Bunu kadın, erkek, herkes desteklemeli…
Önümüzdeki yaklaşık bir yılın ana tartışma ekseni olacak olan bir tür Toplum Sözleşmesi niteliğindeki ilk sivil anayasada kadının adı ve yeri olmalıdır. Bireylerin eşitliğini, özgürlüğünü ve ayrımcılığa uğramamasını garanti etmelidir yeni anayasa.
Mademki sorunları makul bir zaman önceden yeterince başarılı olarak öngöremiyoruz, mademki “sorun çıktıkça çözen” ya da sorunları sürekli “zamana yayan” bir toplumuz; o halde buradan ilan edelim, artık bu ülkede “kadın sorunu” da vardır ve can yakmaktadır.
Kadınlar alanlara çıkmalıdır
Tüm kadınlar her kentte kendi Tahrir Meydanı'nı yaratmak için ne bekliyorlar? Farklı partilerden de olsa 200 kadın çıksa ve dese ki,
“Biz Kıbrıs Şehitleri caddesinde oturma eylemi yapacağız. Kadın cinayetlerine karşı hızlı adımlar atılıncaya, en üst düzeylerden akılcı açıklamalar yapılıncaya ve topluma 10 maddeli bir manifesto sunularak tüm medyada yayınlanması sağlanıncaya kadar burada oturacağız. Herkesin desteğini bekliyoruz!”
Böyle dense emin olunsun ki milyonlarca kadın ve akıllı erkek, kendilerini de özgürleştirecek bu girişimi sonuna kadar destekler. Yalnız bilmek gerekir ki; önce bu oturma eylemine şaşkınlıkla, gülerek hatta dalga geçerek bakılır ama ikinci gün işin ciddiyeti anlaşılır, üçüncü gün de bütün kentler belki İzmir Meydanı’na döner... Neden olmasın?
8 Mart 2011 tüm topluma kutlu olsun!
Bir Kadınlar Günü’nü daha şiddet içinde ve “sorunsuz” geçirmemizi isteyenler var. İzmir’in ilerici, demokrat ve feminist sesi olan izmirizmir.net, bunu isteyenlere inat çağrıda bulunuyor:
Haydi kadınlar sorun çıkarmaya gidelim!
izmirizmir.net ailesi
08.03.2011
Son Güncelleme Tarihi: 08 Mart 2020 13:39