EGE ÜNİVERSİTESİ'NDE NELER OLUYOR?
01 Aralık 2010 00:07 / 9768 kez okundu!
Anımsayalım... Amerika Birleşik Devletleri'nde herşey, bir gün bir siyah tenli kadının, bindiği otobüste ön sıraya oturmak için ısrar etmesiyle başlamıştı. O ana kadar beyaz Amerikalıların önemli bir kısmına doğal görünen durum ("Zenciler arka sıralara oturmak zorundadır"), bu yürekli kadının direnmesiyle aniden acıklı bir ırkçılık görüntüsünü aldı. Birçok Amerikalı yıllar sonra, bu denli insanlık dışı bir uygulamaya nasıl isyan etmediklerine çok şaşırdılar.
Şimdi Ege Üniversitesi'nde bir genç kız, ön sırada oturmak istiyor.... Yani herkes için sınav vakti!
EGE ÜNİVERSİTESİ'NDE NELER OLUYOR?
Son haftalarda başörtü yasağı konusunda atılan büyük adımlara rağmen Ege Üniversitesi'ndeki öğretim görevlileri ve idari yöneticiler hala direnmekte devam ediyorlar. Yasağı ortadan kaldırmama gerekçeleri ise ellerine bu anlamda bir yazı ulaşmadığı yönünde. Yüksek Öğretim Kurumu çatısı altındaki diğer üniversitelerde yasağın kalkması ve başörtlü öğrencilerin diğer tüm öğrenciler gibi rahat bir şekilde derse girmesine rağmen bu anlamsız direnme duygusu açıklanamayacak kadar ciddi soru işaretleri barındırıyor.
Yasağın içinde bulunmaya devam eden idari birimler ve öğretim görevlilerinin ortaya koyduğu bilinç yasaktan çok yasakçı bir anlayışa sahip olduklarının göstergesidir. Ege Üniversitesi Rektörü, dekanları ve birçok öğretim görevlisi Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın açıklamalarını önemsememekle beraber üniversiteyi kendi alanlarıymış gibi görerek istedikleri gibi borularını öttürmekte ısrar ediyorlar. Üniversiteler dünyada özgürlüğün, demokrasinin ve bilimin doğup büyüdüğü yer olarak bilinirken, bizim ülkemizde "Ben ne düşünüyorsam herkes onu düşünmeli" despotluğuyla hareket eden bir anlayışla özgür düşünce, özgür inanç ve özgür söylemler yok edilmeye çalışılıyor. Hatta bu konuda ileri giden bazı öğretim görevlileri derslerde başörtülü öğrencilere aşağılayıcı sözler söyleyerek onları sınıf arkadaşlarının yanında rencide ediyorlar. Zaten derse girerken başörtüsünü çıkarmak zorunda kalan öğrenci, kendi benliğini dışarda bırakmanın verdiği ruh haliyle derse girmesi psikolojik olarak ona yeterince rahatsızlık verirken, diğer yandan dersin öğretim görevlisinin bulunduğu mevkiden utanmadan kullandığı sözler başörtülü öğrencinin daha fazla kendi içine gömülmesine yol açıyor. Başörtülü öğrenci, sınıfta rencide edildiği için söylemek istediklerini her zaman sınıf içerisinde yüksek sesle söyleyememeye başlıyor. Bu duruma sebep olan öğretim görevlileri olayı daha da ileri götürerek "işte türban takanlar böyle yobaz oluyorlar bu yüzden türban takanlar gerici, konuşmasını bilmeyen köylülerdir" demeye başlıyorlar. Bu durumda insanın aklına şu soru geliyor; Kendisini ilerici, demokratik, Atatürkçü, modern,çağdaş gören bu insanların başörtülü öğrenciler üzerinde uyguladıkları psikolojik baskının hangi kısmı çağdaşlığa modernliğe demokratikliğe uyuyor?
Ege Üniversitesi bu zamana kadar başörtüsü konusunda hiçbir sorun yaşamadığı için övünen bir üniversite. Sorun yaşamamalarının sebebi öğrenciler üzerindeki despotluklarını çok güzel uygulamış olmaları. Bu antidemokratik uygulamaya dur demek isteyen bir öğrenci olduğu zaman ise durumu kendi içlerinde çözmeye çalışıyorlar. Olayın üniversite dışına sızmaması için ellerinden geleni yapan idare, gerektiğinde öğrenciye tehditkar sözler söyleyerek durumu örtbas edebiliyorlar.Bunun en açık örneğini geçtiğimiz haftalarda diğer arkadaşlarım gibi eğitim ve öğretim hakkımı kendi öz kimliğimle yapmak istediğim için mücadele vermek isteyen ben bizzat yaşadım. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Vekil Dekan olan Prof. Dr. Konca Yumlu verdiğim mücadelenin basına sızmasından dolayı bu hareketlere devam edersem eğer öğrencilik hayatımı bitireceğini açık bir şekilde söyleyerek tehdit etmiştir. Prof., Doç., Dr. gibi unvanları üniversitelerde ilimsel ve bilimsel araşatırmalar yapmaları için isimlerinin başına alan bu kişiler bilimden ve ilimden başka herşeyle uğraşıp, özgürlükler ortamı olması gereken üniversitelerde hala nasıl barınabildikleri merak uyandırıcı! Zaten bu olaylar olurken yeterince psikolojik bunalıma giren bir öğrenci bu tehditlerle de karşılaşınca öğretim hayatının riske girmesini göze alamayıp susmak zorunda kalıyor. Bu zorla susturmalar ise artık canımıza tak etmiş durumda!!
Yusuf Ziya Özcan'ın basında yer alan açıklamaları ile Türkiye'deki birçok üniversitede başörtü sorunu çözülmüş durumda. En azından sınıftan öğrencilerin çıkartılmaması konusunda anlaşma birliğine varıldı. Ama Ege Üniversitesindeki öğretim görevlileri "Yusuf Ziya Özcan'nın nasıl başa geldiğini de biliyoruz o yüzden bir sözle hareket edecek değiliz" diyerek üniversitenin YÖK bünyesinde olduğunu hiçe sayarak hareket etmeye devam ediyorlar. Dersten bir öğrenciyi çıkarmanın cezası Anayasanın 112. maddesine göre "eğitim ve öğretimin engellenmesi" olarak bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bunun başörtülü öğrenciler tarafından öğretim görevlilerine bildirilmesine rağmen başörtülü öğrenciler sınıf arkadaşlarının içinde hakarete uğrayarak dersten çıkarılmaya devam ediliyor. 13.10.2010 tarihinde Doç.Dr. Lale Kabadayı tarafından dersten çıkartılan ben, bu duruma en iyi örneği oluşturmaktayım. O hafta içersinde Kabadayı'nın dersi dışındaki derslere "öz kimliğimle" girebilmeme rağmen Kabadayı'nın fakülteyi ayağa kaldırmasından sonra hiçbir derse giremedim. Bu "özgür düşünce,özgür inanç" kavramlarından nasibini alamamış kişilerin tavırlarına rağmen bir sonraki hafta aynı derse tekrar başörtümle girdim. Tüm sınıf arkadaşlarımın şahit olduğu nahoş bir durumla karşılaştım. Feminist olduğunu her fırsatta dile getiren, ön yargılarınızı yıkın diyerek bizlere yeni kapılar açma yolunda sözler söyleyen ve hayatta istekleriniz için mücadele verin haksızlıklara karşı çıkın sözünü 3 yıl boyunca kendisinden bizzat işittiğim kişi şimdi karşımda sırf inancımın emrettiği şekilde en doğal hakkım olan eğitim hakkımdan yararlanmak istediğim için bana bağırıyordu. Bir öğretim görevlisinin bu şekilde tüm sınıf önünde bağırmasının ne kadar "üzücü" olduğunu bir kenara bırakıp sırf özgürlük mücadelemi vermek istediğim için "terbiyesiz" sözüne maruz kalmam ayrıca kendisini kınadığım bir durumdur. Sadece bana değil beni korumak isteyen iki arkadaşımada aynı hakareti etmiştir. Eğer başörtümle girmek istemem "terbiyesizlikse" bu dünyadaki en büyük terbiyesiz olma şerefine nail olduğum için mutluyum! Dersten beni ve beni korumak isteyen arkadaşlarımı çıkartamayınca dersi iptal eden Lale Kabadayı, ders iptal etme hakkının olmadığını hatırlatmama rağmen alaycı bir tavırla "Öyle mi? Ders iptal edilmiştir!" dedi. Benim derse başörtülü girmem O'na göre kanunların çiğnenmesiymiş. Anayasada bu konuda bir kanun olmadığını söylemem, yapılan açıklamaları dile getirmem, sırf dersten öğrenci çıkartıldığı için İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından öğretim görevlisi hakkında soruşturma başlatıldığını söylemem bir aykırılık değil benim derse başörtülü girmem aykırıydı! Söylenen sözler, yapılan hareketler ve tavırlar Ege Üniversitesinde "keyfilikten" başka bir anlam içermemektedir. İnsani kimliklerini dahi geri plana atarak sınıf içersinde yapılan hakareti bölüm başkanının odasına gidip yalanlayan kişiler tarafından bunları duymak ve bu zamana kadar onlara ayrı bir saygı beslediğimi hatırlamam bana daha çok acı veren bir durumdur. Sadece bununla da kalmayıp "sınıfta bizi mit izliyor ya seni derse aldığımın fotoğrafını çekip yayarlarsa" gibi komik düşünceleri barındırıp bunu dile getiren bir öğretim görevlisinin olması hayretler içinde kalmama yetiyor.
Üniversite rektörlüğünce fakültelere yapılan açıklama ise başörtülü öğrencilerin asla derse girmeyeceği yönünde. Bazı öğretim görevlileri bu yasağın anlamsız olduğunu düşünüp başörtülü öğrencileri kendi insiyatifleriyle derse almış olmalarına rağmen dekanlık tarafından şiddetle uyarılıyorlar. Bu sebeple kendi kariyerlerini ve benliklerini daha önde gören öğretim görevlileri geri adım atarak başörtülü öğrencileri derse almıyorlar. Hatta bazı öğretim görevlilerinden duyduğum söz beni dehşete düşüren ayrı bir durumdur. Beni odasına çekip bizzat "Seni derse almak isterim ama Lale'nin gazabından korkuyorum" diyen öğretim görevlileri sistem içerisinde kendi benliklerini çoktan unutup haksızlıklara bu kadar gözlerinin kapalı olmasını asla anlayamadım anlayamam da...! Kendileriyle aynı konumdaki bir öğretim görevlisinden böyle çekinmekde ayrı bir soru işaretini zihinlere kazımıyor değil. Öğretim görevlilerinin tavırları dışında Rektörlüğün tavrı daha tüyler ürpertici..! Hukuku kendilerine göre hareket ettiren Ege Üniversitesi Rektörlüğü Başörtüsünden ziyade şapka ile dahi derse alınmayacaklar diyerek yazılı olmayan açıklamalarla fakültelere sözlü uyarılar yapıyorlar. Derslere başörtülü girebileceğimize dair yazılı bir açıklama gelmeden bizleri derse almayacaklarını söyleyen öğretim görevlileri şapka ile ilgili yazılı bir açıklama olmamasına rağmen nasıl bu yasağı uygulayabiliyorlar merak uyandırıcı!!! Hukuki olarak şapkanın hiçbir yasağı olmadığını söylememe sadece sözle kalmayıp yazılı belgelerle durumu açıklamama rağmen, Ege Üniversitesi Hukuk Müşavirlerinin yaptıkları açıklama hayretler uyandırıcı: "Bana kalsa ben zaten seni içeriye almam" sözüyle cümlesine başlayıp devamında: "Hukuki olarak şapka yasağı yok ama şapkayla girebileceğine dair kanunen bir şey de yok" diyen avukatlar barınıyor Ege Üniversitesinde... Bu açıklamanın bir hukukçu tarafından yapılması Ege Üniversitesinin nasıl bir komediye dahil olduğunun en açık örneğidir! Yasalarda bu konuda hiçbir şey yazmıyorsa zaten yasak olmadığı içindir. Eğer her ayrıntı yasalarda yazsaydı ciltler dolusu Anayasa kitabı olurdu! Bunu bir hukukçu olmadan bizler idrak edebiliyorken Hukuk Fakültesi mezunu birisinin (ve bu kişi avukatım diye ortalarda dolaşıyor!) bu savunmayı yapması içinde bulunduğum duruma ağlamaktan çok güldürmüştür . Zaten hukuki bir yasak olmadığı için yazılı olarak şapka yasağını fakültelere resmi bir yazıyla gönderememeleri de bundan kaynaklanmaktadır. Hukuku dahi kendilerine çeviren bir üniversiteden bilim adına birşeyler yapılmasını beklemek ne beyhüde bir inançtır!
Bu tavırla karşılaştığım için bir avukat tanıdığıma Ege Üniversitesi Rektörlüğüne gitmesi için rica ettim. Rektörün Ankara'da olması nedeniyle Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Silkü ile görüşen avukatım Rektörün söylediği sözü bana aktarması şaşırmama neden olmuştur. Rekör Yardımcısı Atilla Silkü "Bizim okulumuz özgürlükler okuludur o yüzden böyle bir şey asla söz konusu olamaz. Eğer başörtülü bir öğrencimiz dersten çıkartılıyorsa dersten çıkartan öğretim görevlisi hakkında hemen soruşturma başlatırız" diyerek bu sözler yeniden başörtülü girmek için adım atmama neden oldu. Ama bu sözlerin "çift taraflı oynamaktan" başka bir şey ifade etmediğini anlamam çok uzun sürmedi! Ertesi hafta bu sözlere rağmen derslere alınmayınca Bölüm sekreteri Nevzat Süzen aracılığıyla Atilla Silkü'yü arayıp kendisine sözlerini hatırlatmış olmama rağmen "ben böyle bir şey asla söylemem böyle meseleler yüzünden beni rahatsız etmeyin" diyerek başörtüsü için mücadele veren bir öğrencinin meselesini dahi "önemli" görmeyen bir zihniyetle karşı karşıya kaldığımı anladım. Ege Üniversitesi bu ayıbını nasıl örtecek merak ediyorum!!!
Bazı kişiler "Başı açık öğrencilerin baskı altına alınmaması için başörtülülerin girmesi yasaklanmalı" diyerek sadece kendilerini düşünen bir bakış açısıyla olaya yaklaşıyorlar. Ama biz başörtülülerin ne kadar rencide edildiğini, ne kadar hayattan soyutlandığını ve düşünülenin aksine ne kadar baskı altına alındığını görmezden geliyorlar. Bizde bu ülkede yaşıyoruz. Benim başörtüsü takmayan arkadaşlarımdan hiçbir farkım yok. Buna rağmen psikolojik durumum hiçe sayılarak keyfi hareketlere kurban gidiyor. İnsanların kendi düşüncelerini bencilce dayattığı ortamlar istemiyorum. Özellikle üniversiteler bu bencilliğin yuvası olmamalı. Bu toplumu tek tipleştirmekten vazgeçin artık. Bırakın herkes nasılsa öyle olsun. Tüm insanların aynı şeyleri giyinip aynı şeyleri sevdiği aynı şeyleri düşündüğü aynı ırka mensup olduğu bir toplum yaşanılası bir toplum olamaz!
Ve Ege Üniversitesi bu zihniyette birçok öğretim görevlisini bünyesinde barındırıyor. Başörtüsünü siyasi simge olarak gören bu yüzden üniversitede barınmaması gerektiğine inanan öğretim görevlileri derslerde "Benim yedi ceddim CHP'li" diyerek siyasi konuşmalar yapabiliyorlar. Bu sözleri sarfedip inançları gereği başörtüsü takan öğrencilere karşı nasıl "siyasi simge olarak başörtüsünü takıyorsun" demeye yüzleri oluyor merak uyandırıcı!
Sizlerle bunları paylaşıyorum çünkü görün, bilin, öğrenin çevrenizde neler oluyor. Kapalı kapılar ardında neler yaşanıyor. Özgürlükleri için uğraşan kişiler nelere maruz kalıyor, hangi insanlık dışı hareketler yüzünden yıllarca emek verdikleri şeylerden dahi bir anda vazgeçebiliyorlar. Bu ülke çok yaşadı bunları. Ne baskılar, ne eziyetler gördüler. Ve bu durumlara sessiz kalan sizler bu insanlık dışı sisteme hizmet ediyorsunuz. Sessiz kalmak, yaşananlara hiçbir şey söylememek, not kaygısıyla, okulu bitirememek korkusuyla, başıma ne gelir telaşıyla, koltuğumu büyültemem paranoyasıyla yanı başındaki arkadaşına dahi destek olamayan sizler bu sistemin büyümesine hizmet ediyorsunuz. Artık uyanın bugün bizler bunu yaşıyorsak yarın sizler başka bir mücadeleyi vermek zorunda kalabilirsiniz. İşte o zaman yanınızda birilerini hissetmek istersiniz. O zaman farkına varmayın "mağdur" kelimesinin anlamının. Biz birlik olabilseydik, herkesin özgürlüğünü savunabilseydik, gerçek anlamda demokrasinin varlığını anlayabilseydik Ege Üniversitesini hipdrom gibi kullanan zihniyetler şuan olmazdı. O yüzden eğer bu yazıyı okuyorsanız gözlerinizi açma zamanı gelmiş demektir!
TÜLİN TEZEL
Son Güncelleme Tarihi: 10 Aralık 2010 10:46