Kapaktaki SABAH muhabiri
29 Ağustos 2010 11:25
Orhan Pamuk, Kar romanını yazmak için SABAH muhabiri kimliğiyle Kars’a gittiği zaman çektiği fotoğrafı, yeni kitabı ‘Manzaradan Parçalar’ın kapağına koydu.
Benim, Orhan...
Orhan Pamuk'un "Manzaradan Parçalar" adlı yeni kitabı kitapçıların vitrinlerinde yerini aldı. Yazarın çocukluğundan, yaşadıklarından, ailesinden hayata, edebiyata, şehirlere, İstanbul'a, kitaplara, sanata ait düşünce ve duygularından "manzara"lar sunan bu kitap hakkında SABAH için özel ve uzun bir söyleşi yaptık. Orhan Pamuk'un geçen yıl İtalya'da gösterdiği taslaklar üzerinde pek çok kez konuştuk. "Manzaradan Parçalar", "Öteki Renkler" kitabının bir devamı olacaktı ve hatta "Anlatırken", "Bakarken" gibi farklı isimleri de hazırlanış sürecinde üstünde taşıdı. Daha sonra da bu isimlerden vazgeçildi. Geçen aralık ayında çıkması düşünülen kitap, bu seneye ertelendi. Hummalı ve titiz bir çalışmanın ürünü olan "Manzaradan Parçalar"da derlenen sekseni aşkın yazının içinde "Kara Kitap" ve "Kar"dan hiç yayınlanmamış parçalar da var. Pamuk'un "Benim Adım Kırmızı" adlı eserinin ilk halinden bir bölümü de okuyucu ilk kez okuma fırsatı buluyor. Orhan Pamuk'la SABAH için yaptığım söyleşinin çok önemli ve özel bir yanı da Ara Güler'in fotoğrafları. Orhan Bey'den "kitap çıkıyor" havadisini aldıktan ve Pamuk'un hayatı ile ilgili kitaptaki manzaralara şöyle bir göz attıktan sonra, Ara Güler'in bu söyleşide fotoğrafları ile mutlaka yer alması gerektiğine karar verdim. Yazarın hayatının geçtiği, yarım yüzyıldan fazla yaşadığı, çalıştığı, düşünce ve duygularının çoğu kez mekânı olan İstanbul, Ara Güler'in anlattığı İstanbul'du. Orhan Pamuk'a fikri açtığımda "çok memnun ve mutlu olacağını" söyledi. Çok istemesine rağmen arkadaşı Ara Güler'le böyle bir fırsatı olmamıştı. Ara Güler de bir fabrika çekimi ile Suriye seyahati arasında bizi kırmadı. Bizler de SABAH ailesi olarak bu söyleşi kapsamında Orhan Pamuk ve Ara Güler gibi iki büyük ismi bir araya getirmenin sevincini yaşadık
ORHAN PAMUK'UN YENİ KİTABINDAN NOTLAR
"Manzaradan Parçalar" adlı kitabınız önümüzde. Kapağından başlayalım isterseniz, önünüzde bir teyp, utangaç ve meraklı bir ifadeye sahip genç bir çocuğu sorguluyorsunuz. Kapağın hikâyesini anlatır mısınız?
Pamuk: "Kar" romanını yazmak için Kars'a gittiğimde SABAH muhabiri kimliğim vardı. Bu kimlik "Kars hakkında röportaj yapacaktır" diye verilmişti. Yerel televizyona da çıkmıştım, herkes beni tanıyordu. Bu fotoğrafta görünen teyp elimde, kapı kapı dolaşıyor, birazcık da pişkin bir şekilde herkese her şeyi soruyordum. Böyle gezerken, bu fotoğrafta görülen çocuk bana yaklaştı. "Abi sen kimsin?" dedi. "Ben gazeteciyim" dedim, romancıyım demedim. O da "İsmin ne?" diye sordu. İsmimi söyleyince "Aaaa yazar Orhan Pamuk, öğretmenimiz de bahsediyor" dedi. Bu özel bir öğretmen olsa gerek, benim o zaman ders kitaplarımda adım geçmezdi. Bu yüzden çok sevindim. Açtım teybi çocukla konuşmaya başladım. Çocuk Kars'ın bir köyünden, ama akıllı ve parlak bir çocuk olduğu için, Kars'ın içine amcasının yanına yollamışlar, okusun diye. Akşamları aileye para kazandırmak için çayhanelerde lavaş ekmek ve haşlanmış yumurta satıyordu. Şimdi bu çocuğumuzun 20-21 yaşında olduğunu tahmin ediyorum.
ORHAN PAMUK'UN SEVGİLİSİ KONUŞTU
AİLEYİ DE YALNIZLIĞI DA SEVERİM
Kitabın başlangıcında "Bir Hayat Hikâyesi Denemesi" adlı yazınızda hem yazmanın size verdiği mutluluğu anlatıyor hem de "yaşlandıkça yalnızlaştığınızı, yalnızlaştıkça da tuhaf bir şekilde ünlendiğimi görmek bazen beni ürpertir diyorsunuz" bunu biraz açar mısınız?
Pamuk: Ben aslında ruh olarak bir Akdenizliyim. Kalabalık bir ailede büyüdüm. "Cevdet Bey ve Oğulları"nda, "Kara Kitap"ta anlattığım amcalar, halalar, babaanne, bir sürü amcaoğlu, enişte, evde çalışanlar, böyle büyük bir ailede çocukluğumda çok mutluydum. Bir büyük apartmanda yaşardık, Pamuk Apartmanı'nda. Herkesin kapısı açıktı, amcaoğullarımla, halamın oğluyla, ağabeyimle, herkesle oynardık. Öyle bir büyük aileden çekirdek aileye geçtik, ailenin geleneksel gelir kaynaklarını kaybetmesi üzerine, fakirleşmesi üzerine, bazı daireler satıldı, çekirdek aileye geçtik 4 kişilik. Sonra daha da yaşlanınca, üniversitede, 50 yaşlarımda o çekirdek aile de dağıldı. Sonra çocukluğumdaki o kalabalık ailenin parçası olma duygusunu kaybettim, daha sonra boşandım da, kızım da artık üniversiteye başladı, yalnız bir adama doğru dönüştüm. Ben aslında yalnızlığı severim. Severmişim ama elimin altında bir sevgi dolu kalabalık aile olduğu zaman. Kalabalık aile hazır olacak, istediğim zaman onlara gidebileceğim, gittikten sonra hafif burun kıvırıp aman, amma boş boş konuşuyorlar diyebileceğim, şakaların bazısına güleceğim. Bir yandan bunlar olurken, öte yandan onlardan da şefkat, anlayış, onay ve sevgi göreceğim. Ama tamamen o geleneksel aileyi kaybedince hayatımda gerçek yalnızlık başladı. O zaman aileyi daha çok özler oldum.
O zaman yine bu kitapta bahsettiğiniz Flaubertvari bir yalnızlığı çok da içten arzulamadığınızı söyleyebilir miyiz?
Pamuk: Ama unutmayın ki Flaubert de bütün hayatını annesi ile geçirdi. Hem annesini çok severdi hem de annesinin sözlerine, düşüncelerine burun kıvırırdı. Ama bütün hayatını annesi ile yaşadı, aynı evde roman yazdı. Hiç evlenmedi. Hem çocukluğunun bir kısmını korudu ve o çocukluk güvenini aradı. Ama öte yandan da odasında yalnızdı ve burjuva hayatından nefret ediyordu. Burada biraz "Masumiyet Müzesi"nin kahramanı Kemal'e de benzetirim kendimi. Ama benzetmemin sebebi herkesin sorduğu gibi "Siz Kemal gibi âşık mısınız? Kemal gibi âşık oldunuz mu" anlamında değil. Kemal çok zengin bir aileden geliyor, tabii Pamuk ailesi o kadar zengin olmadı, 70'lerin ortasında da zaten zenginliği bitmişti. Ben de benzer bir ailede yetiştim. Şu veya bu nedenle Kemal aşk yüzünden, ben edebiyat ve hiç de heveskârı olmadığım siyaset yüzünden daha yalnız bir adama evrildim. Kemal'e benzeyen yanım kalabalık aileden, burjuva hayatından dışarı düşmemdir, ama nedeni aşk değil.
İNSANİ AYRINTILAR
Bu kitaptaki "Annem sigara böreği yapıyor" ve "Sivrisinek" yazıları, onlar hep bu hayata duyulan özlemi dile getirmiyor mu?
Pamuk: Onlar sevdiğim günlük hayatın ayrıntıları. Hepimiz biliriz evde mutfak işi yapan kadınlar, anneler, teyzeler... Bir yandan mutfak işi yaparlar bir yandan da konuşurlar, bunlara çocukluğumda bayılırdım. Çocukluğumda mutfağa giren, mutfakta çalışan insan, annem ya da teyzem ya da başka bir teyze, mutfakta elleri işlerken, çilek reçeli yapmak için çileklerin sapını koparırken sohbet eder ya insanlar, ya da kadınlar dikiş dikerken sohbet ederler ya, ki bir kısmını Masumiyet Müzesi kitabımda anlattım, o tür aile hayatının gevezeliği, birazcık sohbet, birazcık dedikoduyu dinlemeyi severdim. Bu yeni "Manzaradan Parçalar" kitabında da öyle bir hava var. Hayatın bazen romana girmeyen, giremeyen ama benim için değerli insani ayrıntılarını görmek isterim.
YASEMİN TAŞKIN - SABAH