Elinde silahı olan, silahına da sözlerine de dikkat etmelidir! - Sait Çetinoğlu

02 Şubat 2014 15:05 / 1480 kez okundu!

 

 

Mustafa Karasu’nun, Lenin’i hakem tayin ederek sol jargon ile Türk Solunun yenilgisini Taner Akçam’a yıkmak için eski defterleri de karıştırmaya çalışması vahim bir durumu ve gelişmeyi işaret eder. Burada önemli olan; Karasu’nun, Taner Akçam’ın da elinde kalem olduğunu, kendisinde silah olduğunu unuttuğudur. Demokrasinin güvencesinin kendisi de eylemleri ve söylemleriyle demokratik olmalı ve bir hegemonya dayatmamalıdır. 

 

Son günlerde İsmail Beşikçi’ye yönelik Ferda Çetin’den başlayan yazılarla tehlikeli bir tırmanışa geçtiğimiz gerçeğiyle karşı karşıyayız. Burada sonra söyleyeceğim sözü baştan söylemekte bir sakınca görmüyorum:

Elinde silahı olan, silahına da sözlerine de dikkat etmelidir! Silahı olanların sözcülüğüne soyunanlar da buna dâhildir. Bu yeni tırmanış sürecinin tartışılmamasını isteyen çevreler, İsmail hoca da diğerleri de kendini savunacak güçtedirler biz olaya müdahil olmayalım mealindeki anlayışa düşmememiz gerekir; zira apaçık ortadaki asimetrik bir durum gözden kaçırılıyor. İsmail Beşikçi’nin elinde sadece kalem olduğu unutulmamalıdır. Bu bakımdan suskunluk taraf olmayı işaret eder.

Diğer bir gelişme de PKK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın demokrasi ve barışın önündeki engelin “Anadolu çıkışlı” tarihsel topraklarından kazınan halkların lobisinin olduğu açıklamaları ile PKK yöneticilerinden Rıza Altun’un bu açıklamalara açık desteğiyle başlayan gelişmelerdir.

KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa KarasuBese Hozat ve PKK yöneticilerince yapılan açıklamaları, Besê arkadaşın bir cümlesi üzerinden bu harekete, bu halka saldırmak amiyane deyimle gerçekten ayıptır sözleriyle değerlendirip, eleştirileri halka saldırı olarak niteleyen ağabey edasıyla açıklamalar için Bunda ne var? mealinde sorunlu sözleri ile PKK yeni bir tartışma yaratarak konuyu tırmandırmaktadır. [B]u coğrafyada demokrasinin dinamiği Kürtlerdir. Kürtlerin mücadelesi Ortadoğu’yu demokratikleştirecektir, özgürleştirecektir, anlayışıyla PKK yöneticilerinin özgürlükler açısından kendilerini garanti göstermesi ile kendisinden garanti belgesi istenen esnafınGaranti benim! sözü arasında bir fark yoktur.

Tartışmalar ile ilgili olarak Öcalan’dan Ermeni Halkı’na bir mektup geleceği söylenirken bugüne kadar böyle bir mektup gelmemiştir. +1 TV kanalındaki Can Dündar’ın Canlı Gastesindeki Şubat 2013 görüşme tutanaklarıyla paralellik arz eden Öcalan haberini hakem olarak okumayı önererek, Öcalan’ı koşulları gereği değerlendirme dışı bırakıyoruz. Ancak tutsak olmayanların daha dikkatli bir dil kullanmaları, istenir bir durumdur. Burada yeri gelmişken bir noktanın daha altının çizilmesi gerekir: Demokrasinin güvencesinin kendisi de eylemleri ve söylemleriyle demokratik olmalı ve bir hegemonya dayatmamalıdır diyerek, bir parantez açalım: Sorunun çözümünü o kadar belirsiz geleceğe de taşımadan pratik bir öneri yapmanın da tam zamanıdır: Süryanilere ait Mor Avgin Manastırı’nın topraklarını işgal edenlerin bu işgaline son vermelerini, Süryani Şemun Akcan’ın Kızıltepe’de işgal edilen ve yarım asrı geçen adalet arayışı mücadelesine destek verilmesi, sonuncusu Viranşehir’de Milli aşiretince toprakları işgal edilen Arşak Bağdasaryan namı diğer Sait Yünkes’in adalet ararken Viranşehir’de katledilen oğluOrhan Yünkes’in adalet arayışına destek olunması bir samimiyet göstergesi olarak okunabilirdi. Bunlar çok uzağa gitmeden bugün yapılacak jestlerdir, diyerek parantezi kapatalım.

Bu gelişmeleri değerlendiren Taner AkçamAGOS’ta yayımlanan uzun mülakatında PKK, KCK ve Öcalan değerlendirmelerinin yanında Karasu’nun açıklamasındaki sorunlu sözlerine de işaret eder:

Akçam, “Karasu’nun açıklamasıyla ilgili üç hususun altını çizmek istiyorum. Birincisi, gelinen noktada KCK’nın resmi bir açıklama yapması ihtiyacı doğmuştur. İkincisi, Karasu, Hozat’ı eleştirenleri ‘PKK ve Kürt düşmanı olmak’la suçlayarak, eleştiri yapanı ‘düşman’ olarak tanımlıyor. PKK veya KCK'nın, eleştirilmeyi öğrenmesi gerekir ama bundan umutlu değilim. Üçüncüsü, Hıristiyan toplulukların adalet arayışları, Kürtlerin özgürlük sorununun alt bir unsuru olarak ele alınıyor. Özetle söylenen; Kürtler özgür olursa, Hıristiyanların sorunları da çözülecektir! Oysa özgürlük ve adalete ilişkin sorunlar birbirlerinden ayrıdırlar. Kürtler özledikleri özgürlüğe kavuşsalar bile, Ermenilerin, Süryanilerin adalete ilişkin sorunları çözülmeyebilir” sözleriyle önemli bir noktaya değinmiştir. Geçmişteki Devrimle Kürt Sorunu da çözülecektir! anlayışı arasında bir fark yoktur. Karasu ve arkadaşları her daim ısıtıp Türk Solunun önüne koydukları o anlayışa fırsat bulduklarında neden feveran etmektedirler...

Taner Akçam’ın mülakatındaki dostça eleştiri ve değerlendirmeleri Karasu tarafından düşmanca algılanmıştır. “Kürtler arası parçalanmışlık yaratmak ve demokrasi güçlerinin Kürt halkının Özgürlük Mücadelesine verdiği desteğin önüne geçmek, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen en temel psikolojik savaş yöntemi olarak devreye sokulmuş bulunmaktadır” değerlendirmesiyle en hafif ifade ile söylersek; bu süreçte eleştirinin istenmediğinin açık işareti olarak anlaşılmasının altı çizilmektedir.

Ancak Karasu’nun, bununla da yetinmeyip Lenin’i hakem tayin ederek sol jargon ile Türk Solunun yenilgisini Taner Akçam’a yıkmak için eski defterleri de karıştırmaya çalışması daha da vahim bir durumu ve gelişmeyi işaret eder. Burada önemli olan; Karasu’nun, Taner Akçam’ın da elinde kalem olduğunu, kendisinde silah olduğunu unuttuğudur.

Günlerdir bu kadar komplo teorilerinin havada uçuştuğu Bese Hozat’ın sözleriyle başlayan süreçte akılda tutulması gereken önemli birkaç noktaya son olarak değinmek ve bu noktaları gözden kaçırmamak gerekmektedir: Birinci nokta, silahlı bir örgütün eli silahlı liderinin, eli kalem tutan ve söyleyecek sözü olan Sevan Nişanyan adlı evladının da cezaevinde tutulduğu bir halkın suçlandığı ve hedef tahtasına konduğu unutulmamalıdır. İkinci nokta da Soykırım’ın yüzüncü yılına yaklaşmış bulunduğumuzdur.

Bunların daha iyi anlaşılması için Öcalan’ın 2013 Newroz’undaki uzun konuşmasında,İslam kardeşliği söylemi ve ümmete yaptığı vurgu ile Hıristiyanları dışlayan Hamidi, birlik ve selamet projesini çağrıştıran söylemini bir kere daha dikkatli okumak gereklidir.

Komplo teorilerine katkı sunarak bu söylemi, Hıristiyanların bu coğrafyada (Ortadoğu/ Yakındoğu) geleceğinin olmadığı, 2015’e karşı startın buradan verildiği şeklinde okumak da mümkündür.

 

Sait ÇETİNOĞLU

Taraf, 28.01.2014

 


cetinoglus@gmail.com

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.