Emekli General Aytaç Yalman ve Kürt Sorunu - Murat Belge
06 Kasım 2007 04:07 / 1840 kez okundu!
Fikret Bila, Kürt sorunu ve PKK konusunda, emekliye ayrılmış generallerle yaptığı mülakatları bir dizi halinde yayımlamaya başladı. Bunların ilkinde Aytaç Yalman'ın konuyla ilgili görüşlerini okuduk (Milliyet, 3 Kasım). Bu konuşmalardan çıkan ilginç sonuç
Peki, neymiş sorunun 'sosyal boyutta'ki görünümü? 'Kendini ifade' ihtiyacıymış. 'Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor.'
Aytaç Yalman'ın anlatımından, bunların bir hayli masum istekler olduğu anlamını çıkarıyoruz. Ama belli ki bunlar bir karşılık bulmamış. Neden bulmamış? Cevabı şöyle geliyor:
"Oysa, bizler o dönemde, 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz 'yıkıcı faaliyetler' kapsamında görüyoruz."
Bu 'kart-kurt' hikâyesini ben de -kimbilir kaçıncı sefer- daha geçen gün bir kere daha yazmıştım. Dilbilim ve 'sesbilim' (fonoloji) açısından baktığınızda, ayakkabıdan çıkan sesin [k], [r], [t] fonemlerine nasıl düştüğünü anlamak mümkün değil -ayrıca, [kurt] diye yazdığımız sesin [turk] diye yazılması da pekâlâ mümkün. Bir 'dilbilimci'ye 'Böyle bir şey mümkün mü?' diye sormak akıl edilse, daha o zaman sorun çözülebilirdi.
Ama tabii, hayır, çözülemezdi.
Çünkü o zaman 'kart-kurt' teorisi yapanlar da söylediklerinin gerçeklikle ilgisi olmadığını biliyorlardı. 'Böyle inanılırsa iyi olur' diye düşündükleri için o teoriyi uydurmuşlardı. İkincisi, soruyu 'Türk' dilbilimciye soracak olsaydınız, dilbilimin yanı sıra 'ulusal çıkar' konusunda da bir eğitim görmüşse, pekâlâ onaylayabilirdi 'kart-kurt teorisi'ni. Benzer işler yapan çok 'Türk bilimci' görüyoruz.
Burada sorun, Kürt ve kart-kurt sorunlarını aşıyor. Ortada bir şeyin doğrusunu bilen ve ilan eden (yani, 'bizim' neye inanmamız 'gerektiğini' bilen) bir otorite var. Onun dediğine karşı çıkılamıyor. Bu otorite, 'kart-kurt teorisi' kadar zırva bir teoriyle ortaya çıktığı zaman bile, kimse buna karşı gelemiyor, ağzını açıp bir şey söyleyemiyor.
Niye? Nasıl? Aytaç Yalman'dan yaptığım alıntının son cümlesinde var cevabı: "O dönemde sosyal istekleri bile biz 'yıkıcı faaliyet' kapsamında görüyoruz." Öyle gören kim? TSK! Dönem ne? 1980'ler, yani Evren'in her şeye agemen olup her şeyin açıklamasını yaptığı yıllar.
Ama anlaşılıyor ki, bu tespitleri yapan, neyin 'yıkıcı' olduğuna karar veren, sonra da o işi yapanların ümüğüne çöken TSK'nın sonraki bir kuşağının emekli generali, o zaman 'yıkıcı faaliyet'ten, başı bin bir derde giren birisinin söylemekte olduğu sözü haklı ve doğru buluyor ve 'maalesef bunun yapılamadığını' söylüyor.
Bugün olmakta olanları da hatırda tutarak, ne sonuç çıkarıyorsunuz, bütün bunlardan?