EMÝR-KOMUTA ALTINDA BAÞIMIZ - Firuz Kutal

06 Eylül 2010 05:43 / 2598 kez okundu!

 


12 Eylül günleri þaþkýn, ürkektik.

Tanýdýðýmýz, aþina olduðumuz insanlar tutuklanýyordu. Hoyratça kimlik sormalara, potansiyel vatan haini muamelelere maruz kalýyorduk. Bizim kadar genç askerlerle karþýlaþýyorduk. Onlar bizden daha fazla korkuyordu galiba, çünkü pat diye bir ses çýksa sanki silahlarýný kullanacak gibiydiler okullarda arama yapýlýrken.

En çok yatýlý öðrenciler yok oluyordu, sonra en sevdiðimiz hocalarýmýz teker teker uzaklaþtý. O yýllarda üniversite eðitimi dýþýnda, sinema ve tiyatro gibi uðraþlarýn yaný sýra çizgiyle de uðraþýyordum. Bizim üniversitede buna olanak vardý.

12 Eylül, insanlarýn en zararsýz kitaplarýný bile evinde, banyosunda yakmaya zorlayacak kadar korku salýyordu öðrenci çevrelerinde. Suçlu olmadan kendini suçlu gibi hissetmeyi o zamanlarda öðrettiler. Gariptir, en çok o sýralarda muhalif ses beklenirken, sesler kesildi. Ortada kalýndý. Genç insan için örnek alýnan rol-modelleri olmasý iyidir, bizlerin seçeneði ya kendin ya da askerdi o zamanlar. Sesler kesilince, duyulmayýnca ortada kalmýþlýk duygusu ya sindiriyor ya da bocalatýyor. Bizler çizgi ile uðraþýyorduk. Sanat böyle zamanlarda en büyük kurtarýcýdýr. Þimdi tam olarak nasýl olduðunu çýkartamadýðým, Ýzmir ve Ýstanbul’dan bir araya gelmiþ üç gençtik. Yanký Yargan, Levent Efe ve ben, bildiðimiz en iyi iþle, çizgi ile duygularýmýzý ifade etme kararý almýþtýk. Olaylarý konuþuyorduk, Sabahlara kadar irdeliyorduk ve kendi çapýmýzda bir þeyler yapýlmasý gerektiði kanýsýna varmýþtýk.

Çünkü garipti bu kadar insanýn içeri alýnmasý, onlardan uzun süre ses çýkmamasý ya da. O sýralarda Cumhuriyet gazetesinde çalýþýyordum. Yazý iþleri müdürü Okay Gönensin'in odasýndaki duvarlar her gün yayýnlanmayan binlerce haberle doluydu. Korkunç bir görüntüydü bir gazete için aslýnda. O duvarýn görüntüsü asla belgelenmedi galiba, ama benim kafamda ürkütücü bir 12 Eylül gerçekliðinin tam resmi idi. Haberler için önce bir yarbay geliyordu galiba, sonra bir yüzbaþý gelmeye baþladý, inceliyor ve istemiyordu; istemediði, çýkardýðý haberler yazý iþleri müdürünün duvarýna asýlýyordu. Alýþmýþtý bu duruma herkes. Sonra yüzbaþý da bir gün gelmeyi býraktý, ama Cumhuriyet gazetesi yazý iþleri müdürünün odasýnýn o duvarýna hala haberler ekleniyordu. Ben ayrýlana kadar oto-sansürün sýcaklýðý hâkimdi gazetede.

O zamanlarda çizerlerin büyük çoðunluðu siyasi çizgi üretmeyi durdurmuþtu doðrusu. Kenara, köþeye çekilinmiþti. Kendi adýma oldukça sembolik çizimlerin olduðu Cumhuriyet'in eki Siyaset Meydaný’nda çok kapalý olarak askeri rejime, onun ürettiði anayasaya ve sivil yönetime muhalif çizgiler ürettim. Herkes kadar korkuyordum. Ýçeri alýnmak kimse için iyi deðildir, okulu süren genç biri için de iyi deðildi. Ama ayakta durmak için asýl gücü, sözünü ettiðim iki arkadaþýmla açtýðýmýz bir seri sergiden aldýðýmý söylemeliyim. O zaman epey uðraþýyorduk genç kafalarýmýzla. Okullarýmýzdaki tanýdýk arkadaþlarýn çoðunda gizli bir korkularýnýn altýnda ezilme eðilimi ortaya çýkmýþtý. Kimse kimse ile konuþmuyordu. Sergiler bizim için baþýmýzý yukarda tutma çabasý oldu.

Ankara, Bursa, Ýzmir, Antalya, Mersin'de açtýk o sergileri. Hatýrý sayýlýr ilgi ve sevgi gördüðümüzü hatýrlýyorum. Ýnsanlar gazetelerde bulamadýklarýný bu üç gencin bezlerinde buluyordu. Evet, bezler, dedim. Sonradan örnekleri çýktý, ama sanýrým Türkiye’de ilk kez form olarak da yeni bir þey yapmýþtýk: Annelerimize belli ölçülerde keten bezleri diktirmis, hepimiz 15'er tane bez alýp, üzerlerine ortak karar verdiðimiz temalarda çiziyorduk. Bezlerin alt ve üstleri içinden ip geçecek þekilde dikilmiþti. Böylece bütün sergi iplere geçirerek sokaktaki aðaçlara asýlýyor, sokak sergisi oluyordu. Ayrýca taþýmasý
kolay, kent kent seyahat etmeyi kolaylaþtýran bir sergiydi ve özellikle üniversitelerdeki gençlerin ilgisini çekmiþti o yýllarda. Gazeteler de küçük haberler olarak yazmýþtý. Bu çabamýzýn en yüksek noktasý Antalya'ya, Antalya Film Þenliði’ne sanatçý olarak davet edilmemiz ve sergimizi orada Þenlik içinde de sergilemek olmuþtu. O zamanlar bir de Ýstanbul’da gençlerin düzenlediði bir rock-dans yarýþmasýna jüri olarak da davet edilmiþtik, belli bir siyasi getirisi götürüsü yoktu, ama eðlenmiþtik. Ancak sergi nedeniyle olabildiðince tartýþmalara da katýlabiliyorduk. O günlerde bu “olabildiðince” sözcüðünü her vesile ile kullanýr olmuþtuk. Ancak olabildiðince yapabiliyordunuz çünkü her yapmak istediðinizi. Aslýnda o günleri anlatan iyi bir sözcüktü ve biz de bunu bir çeþit kimliðimizin parçasý olarak sunmaya baþlamýþtýk. Olabildiðince slayt gösterisi düzenliyorduk, olabildiðince davetiye gönderiyorduk sergi açýlýþý vesilesiyle.

Bu sergilere isim ararken, yetkililerin ilgisini gereksiz çekmesin, açýkça muhalif görülüp baþýmýzý derde sokmasýn ve madem bu kadar emek verildi elimizde kalmasýn, sergilensin diye, çocuksu baþlýklar bulmuþtuk. “Olabildiðince”, “N’olcam ben?”, “Nerdeyim ben?”, “Kimim ben?”. Sonra bir dergide devam edecek aylýk haliyle “Gýk” vb.

Ýþte bugün Ýzmirizmir.Net’te yayýmlanan günlük çizgim tam 11 Ekim 1980'de sözünü ettiðim bezlere yapýlmýþ bir çizimdi. Sonra þimdi çoðu kaybolmuþ “N'olcam ben” adlý öteki bezlerdeki çizgilerle birlikte ses yaptý. Yanký Yargan ve Levent Efe ile beraber kendimizi geliþtirdik, aradýk, sorduk, tartýþtýk, üretken bir dostluk sergiledik. Gençtik ve hem toplumu hem de kendimizi anlayan bir dayanýþma arkadaþlýðýydý bizimkisi. Bugün herkes kendi yollarýna gittiyse de iletiþimimiz sürüyor. Üçümüz birbirimize sahip çýkarak, 12 Eylül’ün þekillendiremediði insan olmaya aday olmuþtuk genç kafalarýmýzla. Sergilerimiz, etrafta olan biteni el yordamýyla anlamaya çalýþmamýz kazançtý bizler için. Birbirimize dayanýp kendimizi koruduk büyük olasýlýkla, çok zarar görmeden o günlerde. Çünkü kötü, insanýný silen, birbirine düþüren, yok eden, insanlarý damgalayan günlerdi o günler. Bugün, bu çizgi, baþ eðlemeler, baþý aþaðýda olmalar, hala çoðu insan için deðiþmedi yanýlmýyorsam. Eskimedi maalesef. O yüzden 12 Eylül vesilesiyle bir kez daha sunuyorum sizlere...


Firuz Kutal

05.09.2010


Son Güncelleme Tarihi: 08 Eylül 2010 02:16

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
06 Eylül 2010 09:55

sultan

"Olabildiðince" olumlu bir bir sözcük. Hep bir umudu taþýyor terkisinde. "Lila renkli adamlar" þimdi kendilerini hep baþka renkte sanýyor. Oysa "n'olcam ben?", "Nerdeyim ben?", "Kimim ben?" diyen her insan hep ayný çözümün parçasý...Firuz Kutal emir-komuta zincirini aþan günlerin bakýn nasýl bir "sadeleþtirme" yapmýþ? Çizimcinin yazýlarý da ayný güçlü vurguda! Firuz Kutal'a yeni "çizgi" sinde baþarýlar dileriz. Çizgileri de çiziktirmeleri de ÇOK ÖZEL. Yanký Yazgan ve Levent Efe'den de birlikte yeni bir "trio" sergi bekleriz. :) Sevgi ve Saygýlarýmýzla, pervin
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.