Faşizm sıkıntıda - Etyen Mahçupyan
04 Mayıs 2008 14:55 / 1577 kez okundu!
Türkiye'nin modernleşmeyi istemesine rağmen bir türlü modernleşememesinin olumlu yönleri de var... Örneğin memleketimizde faşist ideolojiye yatkın çok sayıda kişi olmasına karşın, bir sistem olarak faşizm bir türlü yerleşik nizama dönüşemiyor. Çünkü faşiz
Böylesine karmaşık bir bütünlüğün neredeyse homojen bir saldırganlık öğretisi haline gelebilmesi ise iki unsuru gerektirmekte... Biri herkesi kuşatan, içinde herkesin kendisini bulduğu ve nihayette milletin iradesini ve aklını taşıyan 'devletin' mukayesesiz rolüdür. Faşizm devleti neredeyse mutlak bir irade, sorgusuz sualsiz itaat edilecek ilahi bir akıl olarak sunar. Kişiler ise kendilerini devlete bağımlı kılarak ve 'onun ışığından' yürüyerek hem düşünmekten kurtulur hem de 'özgürleşirler'. Çünkü faşistler için 'özgürlük', kişinin kendisinin doğanın yasalarına teslim etmesi, bireysel isteklerini millet adına yürütülen nihai özgürlük mücadelesi uğruna feda etmesidir. İkinci unsur ise tüm bu farklı kimlikteki kişi ve grupların aynı ve tek bir 'düşman' karşısında konumlandırılmasıdır, Söz konusu düşman ne denli büyük ve başa çıkılması zor olursa, ona karşı koyacak gücün de tekelci bir iktidar yapısı olarak şekillenmesi meşru olur. Açıktır ki düşmanın devletler cinsinden telaffuz edildiği bir durumda, sizin de yapabileceğiniz tek şey kendi devletinize çekincesiz destek vermek olacaktır.
Bizde de bu anlayışta çok insan ve kurum var. Ama birçok denemeye ve sürekli uğraş verilmesine karşın, faşizm bu topraklarda bir türlü.egemen olamıyor. Çünkü Türkiye gerçekte modern bir ülke değil... Modernlik kültürel kimliklerin sosyoekonomik sınıfsallaşmanın 'altında' kaldığı, neredeyse görünmez olduğu, kişilerin siyasi tercihlerinde rol oynamadığı bir düzeni ima eder. Diğer bir deyişle cemaatlerin silindiği veya muğlâklaştığı, ulus-devlete doğrudan bağ kuran vatandaşlığın temel aidiyet olduğu bir düzen... Böyle bir sistemde devlet de kendisini toplumsal kültürlerin düzleminden kurtarmış, sadece 'milli' olanın taşıyıcılığı ile sınırlandırmıştır. Bu nedenle de farklı kültürel kimliklerden gelmekte olan kişilerin aynı devleti güçlü bir biçimde sahiplenmeleri mümkün olur.
Oysa bizde cemaatçi yapı sürmekle kalmamakta, devletin kendisi de belirli bir cemaatin kimliğini taşımakta. Cumhuriyet modernlik getirdiğini sanarak yaptığı reformlarda, dindar kimliğin reddedilmesini ve laik vatandaş prototipinin benimsenmesini istemişti. Öte yandan yönetim hakkının söz konusu laik vatandaşa ait olduğunun varsayılması, bu yeni kimliği imtiyazlı hale getirmişti. Böylece yönetimde söz sahibi olan elit kadro, sırf ' laik' olduğu için on yıllarca iktidarı kendi uhdesinde tutmakla kalmadı, sonraki dönemde de arada sırada hayata geçen darbeler sayesinde kendi konumunu konsolide etti. Ne var ki bu durum 'milli kimliğin' bölünmesine neden oldu... Bugün devletin kullandığı 'millet' kavramı artık tüm toplumu içermiyor ve bu durum Kürtler nedeniyle değil, bizzat dindarlar nedeniyle de böyle...
Kısacası Cumhuriyet gerçekte toplumu modernleştirmek adına daha da cemaatleştirirken, bu cemaatlerden birini 'modern' diye tanımlamaktan hareketle tahakkümcü bir rejim oluşturdu. Ancak ironik olan şu ki aynı tahakkümcülük, toplumun kimlikleri aşan yatay bir faşizan ideolojide buluşmasını da engelledi. Dolayısıyla bugün faşizm MHP türü kaba güç eylemciliğinden öte, kendisini 'modern' sananların ideolojisi olarak yeniden sahne alırken, aynı zamanda da faşistleri deşifre edip toplumsal vicdanda marjinalleştiriyor...
Etyen Mahçupyan
Taraf
15/ 04/ 2008