Varlýk Vergisi'nin Aþkale-Erzurum Cephesi: Yorgo Hacýdimitriadis'in Günlüðü - Sait ÇETÝNOÐLU

16 Ekim 2011 13:52 / 1696 kez okundu!

 


Ýttihatçý gelenekten gelen bir etnik temizlik kýrbacý olarak, yakýn tarihimizin karanlýk sahifelerinden biri olan "Varlýk Vergisi"ne ilk ýþýk tutanlardan Ayhan Aktar, Yorgo Hacýdimitriadis’in Aþkale- Erzurum Günlüðü (1943)[1] adlý son çalýþmasý ile Varlýk Vergisi ve ardýndan gelen toplama/çalýþma kamplarý dehlizlerinden birini daha aydýnlatmýþtýr.

Aktar çalýþmasýný Varlýk Vergisi uygulamasýna itiraz ederek görevlerini býrakan vicdan sahibi maliye müfettiþleri Ýhsan Arat ve Ekrem Türkay’ýn hatýralarý önünde saygýyla eðilerek o vicdan sahibi insanlara ithaf eder.

Aktar’ýn çalýþmasý bütünlüklü bir çalýþmadýr. Hacýdimitriadis’in günlüklerini açýða çýkarmasýnýn yanýnda konunun deðiþik veçhelerine iþaret ettiði gibi sonuçlarýný da irdeler; bu bakýmdan 1951 yýlýnda verginin uygulayýcýsý Faik Ökte’nin Varlýk Vergisi Faciasý adlý çalýþmasýndan beri üstü örtülen bu insanlýk dýþý ve azýnlýk karþýtý uygulamaya ilk parmak bastýðý 1996 yýlýnda yayýmlanan Varlýk Vergisi ile ilgili ilk Varlýk Vergisi ve Ýstanbul adlý incelemesinden bu yana bu konudaki derinlikli analizleri kapsayan makaleleri ve kitaplarýyla Cumhuriyet tarihinin utanç sahifelerini aralamaya devam ederek bu kez Varlýk Vergisi adlý kanun gömleði giydirilmiþ talan uygulamasýnýn Aþkale- Erzurum cephesini Yorgo Hacýdimitriadis’in Aþkale Günlüklerini yayýna hazýrlarken konu ile ilgili önemli yeni analizlerini de kitaba ilave ederek konuya daha da açýklýk getirmiþtir. Aktar bu çalýþmasýyla kendisinden sonra bu konuda yayýnlanmýþ çalýþmalarý da bütünsel bir bakýþ açýsý içinde deðerlendirerek Yorgo Hacidimitriadis’in anlattýðý acý hikayeyi belli bir çerçeveye oturmuþtur.

Varlýk Vergisini uygulamacýsý Faik Ökte ile ilgili bir deðerlendirmeyi de okuyucularýna sunan Aktar. Bu vergi adý altýndaki talaný tekrar gün ýþýðýna çýkarýp gündeme taþýyan maliye bürokratýnýn Varlýk Vergisi sonrasý serüveni bir anlamda Aktar’ýn çok partili siyasi yaþamýn da bir anlamda eleþtirisidir.

Aktar’ýn Varlýk Vergisi sürecinde psikolojik operasyonun bir parçasý olan basýnýn meseleye yaklaþýmýnýn utanç verici vesikalarýnýn örneklendirilmeleri de bir anlamda günümüze de ibretle ýþýk tutar. Basýn hala deðiþmemiþ her alanda iktidarýn/hükümetin psikolojik operasyon aparatý olarak çalýþmaya devam etmektedir.

Varlýk vergisi üzerindeki her son çalýþma bir eksiðin tamamlanmasýný ifade eder. Varlýk Vergisi, üzerinde birçok çalýþma yapýlmasýna raðmen hâlâ tamamýyla aydýnlatýlamamýþ bir konudur. Arþivleri kapalýdýr. Her yeni çalýþma bu karartýlmayý aydýnlatmaktadýr. Bu bakýmdan Hacýdimitriadis’in günlüklerinin gün ýþýðýna çýkarýlmasý konun önemli bir veçhesine ýþýk tutar.

Aktar çalýþmasýnda Varlýk Vergisi komisyonlarýnda görevli Ýttihat ve Terakki’nin Murahhas-ý Mes’ulü Hamal Ferit baðlamýnda Varlýk Vergisi ile 1915 Soykýrýmýnýn baðlarýný kadro ve zihniyet açýþýndan deþifre eder. Bu noktada þahsi düzeydeki kadro devamlýlýðýnýn da öte­sinde, ‘azýnlýk karþýtý’ politikalarýn sadece biçim deðiþtire­rek devamlýlýðýndan da söz etmek gerekiyor. Aksi takdirde, Ferit Hamal'ýn Varlýk Vergisi uygulamasý sýrasýnda kurulan 1 Numaralý Komisyon'a atanmasýný açýklamak zorlaþýr. Aktar, azýnlýklarý bu coðrafyadan kazýmayý temel politika olarak devam ettiren zihniyetin süregenliðini apaçýk ortaya koyar.

Toplama/çalýþma kamplarý ile sýnýrlý bilgilerimiz Hacýdimitriadis’in son derece naif ve içten yazýlmýþ günlükleriyle biraz daha aydýnlanmýþtýr. Hacýdimitriadis’in günlükleri 22 Mart 1943 günü Sirkeciden Aþkale Kapýna hareketle baþlayýp 10 Aðustos günü Karanlýkdere’ye yeni bir kamp merkezine hareketle bitmektedir. Bu beþ aylýk dönemi kapsayan günlükler önemli bilgiler ve ayrýntýlar içermektedir. Günlüklerin yanýnda eþine ve çocuklarýna yazdýðý mektuplar da Aþkale mahkûmunun ruh durumunu açýklayan önemli belgelerdir.

Sonraki günlerde nedamet getiren o günlerin psikolojik baský aparatlarýndan gazeteci Feridun Kandemir’in; [O] günlerde istendiði kadar nakit para bulamamak­tan baþka günahlarý olmayan -ve bu durumlarýný anlatacak bütün kapýlar da yine tarafýnýzdan kapatýlmýþ olduðu için çaresiz bir vaziyette kalan- bu altmýþýný geçmiþ, hasta ve pe­riþan insanlarý arkada kalan bütün eþyalarý haraç mezat edi­lerek tamtakýr býrakýlmýþ bir odada aç ve sefil bir ailenin ýzdýrabiyle inletmek yetmiyormuþ gibi bir de, Demiryollarý­nýn bilhassa emrinizle seçilmiþ Nuh Nebiden [Nuh Peygam­ber Döneminden] kalma ýþýksýz, kalorifersiz, camlarý kýrýk, buz gibi vagonlariyle bir hayvan sürüsü halinde sevketmenin Türk'ün ulüvv-i cenabýna [âlicenaplýðýna] yakýþmaz bir hareket, hattâ cinayet olduðunu bilmez miydiniz? Sözleriyle tarif ettiði çileli Aþkale yolculuðu baþlar.

22 Mart 1943
Saat [akþam] altý buçuk raddelerinde [Sirkeci] Demirkapý'dan vapurla hareket ettik. [5. Kafilede toplam] 60 mükel­lef idik. Haydarpaþa'da bir vagona konulduk. Her kompar­týmanda sekiz kiþi idik. Eþyalarýmýzý dahi beraberimize ver­diler. Herkesin 3-4 parçasý var idi. Kompartýmanlar, koridor dahi dolu. Kýmýldayacak yer yoktu. Bu suretle saat yedi-yedi buçuk'ta Haydarpaþa'dan hareketle, [üç gün sonra, yani] 25 Mart 1943 Perþembe günü [öðlen] saat on ikide [Aþka­le] Çiçekli istasyonuna geldik. Yolda yalnýz su almamýz için üç-beþ arkadaþýn istasyona inmesine müsaade ediliyor idi.

Feridun Kandemir Aþkale koþullarýný kýsaca þu sözleriyle tanýmlar: O kýþ kýyamette, müthiþ bir kar fýrtýnasý içinde Haydarpa­þa'dan hareket ettiðimiz dakikadan itibaren baþlayan taham­mül edilmez derecede sýkýntýlý hayat, Aþkale'ye varýnca bü­tün bütün azap verici bir hâl aldý.

Hacýdimitriadis ve arkadaþlarýný çalýþma yerine ulaþmalarý zorluklar ve acýlarla doludur. Hacýdimitriadis’in günlükleri Kandemir’in anlatýmlarý ile çakýþmaktadýr. Yol boyu çekilen acýlarýn katmerlisi toplama/çalýþma kampýnda kendilerini beklemektedir... Aþaðýdaki günlüklerde kýsa anekdotlar Vergi kurbanlarýnýn durumlarýnýn vahametini gözler önüne serer. Sistematik bir insanlýk dýþý eziyet söz konusudur.

25 Mart 1943 …Üzerimizde yalnýz birer bat­taniye olarak geceyi geçirdik. Fakat yerimiz çok soðuk deðil­di. Çünki beraberimizde yedi büyük, iki ufak cem'an dokuz inek arkadaþlar var idi ve bazen sýcak kalorifer sularý ve ba­zen diðer vasýtalarla havaya sýcaklýklar veriyorlardý (!)

26 Mart 1943
… Hava daha fena, þiddetli kar ti­pisi devam ediyor idi. Yola çýktýk bazý arkadaþlar istasyona gidiyor bazýlarý oradan dönüyor, bazýlarý da hamallarla eþ­yalarýný almýþ gitmemiz lazým olan hana doðru yol almýþlar idi. Kimsenin kimseden haberi yoktu. Sinemada görmüþ ol­duðum bir Sibirya manzarasý gözlerimin önüne geliyor idi… artýk konuþmuyor idik… Ayaklarýmýn çiðne­diði, gözlerimi dolduran ve devamlý yaðmakta olan kardan yeni mukadderatým hakkýnda malumat almak istiyor idim. Acaba benim için bir kefeni mi temsil ediyor idi?

27 Mart 1943
Hana yetiþtik. Arkadaþlar iki oda iþgal etmiþler idi. 30-35 metrekarelik odaya 25 kadar kiþi yan yana yerleþmiþler­di. Bir oda da biz bulduk. 50 metrekare kadar idi. Ancak üç penceresi var idi ise de camlarý yok idi. On beþ arkadaþ bu odayý aylýðýný 60 liradan pazarlýk ettik. [Aþkale Mahkümlarýna teorik olarak günlük 90 kr yevmiye verilecektir]… Bu suretle, Ýstanbul'dan çýkdýkdan sonra ilk olarak yataklarýmýzý serdik yattýk.

1 Nisan 1943
Býyýklarýmýz kirpiklerimiz buz tutmuþ bembeyaz idi. Hatla kaþkolümün aðzýma [gelen] tarafý dahi buz tutmuþ idi.

Hasta yatalak dinlenmemiþ haraçoðlu’na[2] haracý denkleyemeyenler Aþkale’ye yollanmýþtýr. Hacýdimitriadis bunlarý örnekler:

Bunlarýn biri yatakta hasta, aðzýndan kan gelmiþ [Konstantin] Ýatru, diðeri 70 yaþýnda [Bensiyon] Kamhi. Diðeri 62 yaþýnda Aram [Deresenyan], ayaklarý tutmaz bir arkadaþ. Diðeri nüzullü [felçli] Hristo Iliadis ve diðeri sýtmadan hasta [Istefanos] Sandukas.

Sürekli sistematik zorluklar çýkarýlýr. Zorluklarýn çözülmesi uzun zaman alýr ve bu sýrada soðukta ve açýkta bekletilmektedirler ayrýca seyirlik malzemedirler:

Bu muamelelerin hal olunabilmesi için bir saat kadar so­kakta bekledik ve köylüler [tarafýndan] seyredildik… Erzurum halký bizi seyre gelmiþ ve çoklarý gü­lümser ve hakaretli sözlerle alay ediyorlardý.

Çalýþmanýn[3] kendisi bir eziyet olmasýnýn yanýnda, Vergi kurbanlarý için bu insanlýk dýþý bir hal almaya baþlar:

Gurup binasýn­da kazma, kürek ve el arabalarý verdiler ve bina yolundaki kar ve sair pislikleri temizlememizi emrettiler. Saat 17.30'a kadar çalýþtýk. Bina etrafýnda seyirciler eksik deðildi. Çalýþtý­ðýmýz yer arka sokak, geçitle-temizlikle alakasý olmayan tam manasý ile mezbelelik bir mahal idi. Öyle ki, havanýn çok so­ðuk olmasýna raðmen, kazmanýn altýndan teafunlar [pis ko­kular] hissediliyor idi.

Dinlenmek yoktur yemek molasý dahi ayakta verilmekte, ayakta dinlenilmektedir(!):

Saat 12.00'den 13.30'a kadar istirahat verdiler. Halbuki oturacak bir taþ dahi olmadýðýndan ayakda yemek yedik ve 13.30'dan 17.30'a kadar çalýþtýktan son­ra otelimize döndük.

Erzurum'a geldiðimizde soðukdan, rüzgârdan hepimizin yüzü gözü þiþmiþ idi. Ben katiyyen tanýnmaz bir hale gelmiþ idim. Alným, gözlerim, burnum, dudaklarým, yüzüm þiþmiþ ve yanmiþ idi…

Kar fýrtýnasý, soðuk müthiþ ve karayel rüzgârý, her taraf buz. Tecennün [çýldýrtan] rüzgârlarý. El-zulum3 Saat 07.00'de hareket ettik. Yine Ýstanbul Kapusu'ndan transit yoluna gönderildik. Ovaya çýktýk, rüzgârdan ilerle­mek kabil deðildi. Donacaðýz zannediyorduk, hatta yol ça­vuþumuz dahi vaziyetin çok feci olduðunu söylüyor idi. Köprünün bir tarafýna sýðýndýk, iki arkadaþ geri dönüp ko­mutana ricaya gittiler ki o gün için çalýþmayalým. Gelen ce­vap menfi [olumsuz] idi. Mecbur olduk, yola devam ettik. Lâkin çalýþmak gayrý kabil idi… Saat 12.00'de artýk sabýr [ve] tehammülümüz [di­rencimiz] kalmamýþtý. Bizi daha eyi kurþuna dizsinler, kur­tulalým diyerek artýk geri dönmeye karar verdik. Guruba geldik. Komutan saat 14.30 [da] gelip gurup sokaðýnda ça­lýþmamýzý tenbih etti ve saat 18.00'e kadar çalýþtýk.

… Saat 07.00'de hareket ederek 12.00'ye kadar mütemadiyen yolda çalýþtýk. 12.00'den 13.30'a kadar yemek ve istirahatimiz var­dý. Halbuki her taraf kar, oturacak yer yok. Ayakda rüzgârýn karþýsýnda bekledik. Saat 17.30'da hareket edip 18.30'da ko­ðuþlarýmýza yorgun, ölü halde döndük. Esasen yaþayan ölü­ler idik.

Vergi uygulamasý amacýna vardýðýný söyleyebiliriz. Vergi kurbanlarýnýn tarihsel topraklarýndan, doðduklarý coðrafya ile baðlarý kesilmeye baþlar:

Çok defalar "Ýstan­bul'dan gidelim," diye ailemin teklifine kulak asmadýðýmdan dolayý kendimi mesul tutuyordum. Elimdeki kazmayý kafa­ma indirip, [kafamý] param parça yapmayý istiyor idim. Ken­di kendime de, "istemiyorum" diyordum. Hayýr, hayýr delir­mek istemiyordum… Bu felaketin neticesi delilik veya intiharla parçalanmasýn diye dua ediyorduk… yaralý kalbimden kanlar akýyor zannediyordum.

Ýsyan edenler de yok deðildir: "Esasen biz medeni haklardan iskat edildik. Bizi da­ha eyi kurþuna diziniz..." diye karþý çýkan Bay Sarfati intihari deneyecektir. Sarfati’nin ailesine trajik bir mektup býrakmýþtýr. Sarfati’nin de doðduðu topraklarla baðlarýnýn kesildiðini görüyoruz.

Dini günlerinde istirahat verilmez hasta yaþlý dinlenmez iþe çýkartýlýr. Hatta adli mahkümlarla birlikte ayný mangalarda çalýþtýrýlýrlar. Giderek yollar uzar, koðuþlara dönmeleri saat 20.00’yi bulur, yorgunluktan dualarýný bile yapamaz durumdadýrlar. Hatta bir müddet sonra çalýþma yerine gidiþleri saat 12.00’yi bulur çalýþma yerine varmalarý ile dönmeleri bir olur çalýþmadan geri dönerler. Ýçtimalarda itilip kakýlýr, kötü muamele yapýlýyor ve hakaret edilmektedir. Bay Pinhas komiser tarafýndan dayakla karþýlanmýþtýr.

Temel saðlýk ihtiyaçlarýnýn karþýlanmamasýnýn yanýnda ölüm tehlikesi karþýsýnda dahi yetkililer duyarsýzdýr:

Evvelki gün bir köpek beþ arkadaþa saldýrmýþ, bunlarýn içinde Bay Avraam Papadopulos dahi vardýr. Köpek öldü ve kuduz olduðu anlaþýldý. 20 gün hastahaneye günde iki defa giderek aþý olmalarý icap ediyor… Ancak kuduz aþýsýna gönderilmek istenilmez. Bu temel haklarý dayakla karþýlanýr; Ben Avraam Papadopulos'la beraber kapuya çýkmýþtým ve konuþuyor idim. Yanýmý­za koþarak muavinin geldiðini gördük. ‘Nereye gidiyorsunuz?’ dedi ve beni itip iki-üç metre geriye attý. Avraam Pa­padopulos, ‘aþý için gidiyoruz’ demeye kalmadý üzerine hü­cum etti ve üç-dört þamar yüzüne vurmakle beraber üç-dört defa da ayaklarýyla vücuduna arka arkaya tekmeler indirdi.

Varlýk Vergisi zannedildiðinin aksine sadece varlýklýlarý vurmamýþtýr. O her sýnýftan insanlarý kýskacýna almýþtýr. Yoksullar da borçlarýný ödeyemediklerinden dolayý Aþkale’ye gönderilirler. Dimirtiadis bunlardan örnekler verir. Burada 10 ve 20.000 lirayla vergilendirilip ceplerinde hiçbir þey olmayan insanlar var. Bu yoksullar diðerlerine hizmet ederek zorunlu ihtiyaçlarýný temin etmektedirler. Bunlardan birisi bir tabak yemek karþýlýðýnda Nikolaidis grubunun bulaþýklarýný yýkýyor. 18.000 lirala mükelleftit (maalesef Rum) … 9. Kafile ile gelen arkadaþlar gayet fukara olduklarýndan ekmek ve karavana verilmediðinden gayet fena vaziyette olduklarýný söylediler. Bu yoksullar Ýstanbul’daki Varlýk Vergisi mükelleflerinin %43’üne tekabül etmektedir. Bugün 12. kafile geldi. Bunlardan Andronikos Kamer isminde 5.000 liralýk mükellefin gayet fakir olduðunu söylediler. Mercan yokuþunda iki sene evvel terzi imiþ. Fakir olduðundan Beþiktaþ Kaymakamlýðý tarafýn­dan tahkikat neticesi kendisine Fukara Karnesi [Yeþil Kart?] verilmiþtir. Oðlu Ankara'da askerliðini yapýyor imiþ. Kendi­si de otomobil kazasýna uðramýþ bir adam olup, baþýnda üç nüfus ailesi var imiþ. Yine tahkikat neticesi, asker aile yardý­mýndan 15 lira alýyor imiþ. Kendisi son derece sefalet için­de bulunuyor… 10. kafileden [olan] fakirler bir ahýrda toprak üze­nin- konulmuþ hasýrlarda 15-20 kiþi yatýyorlar.

Kampta ölümler baþlar. Ölülerini birlikte defneder, dualarý sýrayla okurlar. Hacýdimitriadis kurbanlar arasýndaki dayanýþmaya dikkat çeker.Ýlk vefat Varlýk Vergisi kurbanlarýn sarsar: Saat sekiz buçukta [defin] vazifemiz hitam bulmuþ idi ve yerlerimize dönmekte idik. Karanlýk her tarafý sarmýþ bulu­nuyordu. Arkadaþlar yine yavaþ yavaþ ve keder içinde idiler sanki karanlýkta kaybolmuþ olan saadetlerini arayýp bulmak üzere çýkmýþ hortlaklar gibi. Kurbanlar 50 yaþýn üstünde olduðundan koþullara dayanamalar ve ölümler arka arkaya gelir. Bensiyon Kamhi 75 yaþýndadýr ve tifüsten ölür. Kader arkadaþlarý mezarlýkta yan yana sýralanýr. Ölümler kanýksanmaya baþlar; Süküti [sessiz] ve dalgýn bir halde hýçkýrýklarýmýzý boðmaya çalýþarak koðuþlarýmýza döndük.

Ýmkanlarý olduðunda arkadaþlarýnýn mezarlarýný ziyaret ederler: Öðleden sonra arkadaþlarýn mezarlarýný ziyarete gettik… Dua yaptýk ve mezarlara birer þiþe derununda [içinde] isim ve vefat tarihlerini kayýtlý kaðýt gömdük.

Yetkililer duyarsýzdýr. Vergi kurbanlarý bir anlamda ölüme terk edilmiþlerdir. Vali Bey’ varsýn kudursunlar! Diyecek kadar pervasýzdýr.Yetkililer tam anlamýyla baský mekanizmasýnýn aparatlarýdýrlar en küçük bir insani davranýþ göstermezler; Aþýya gitmekte olan ve dayak hadisesine þahit olan Bay Molho ‘Beyefendi bizim aþý için gitmemiz lazým ve elimiz­de vesika ile gitmemize müsaade etmedikleri gibi, bilakis ar­kadaþýmýz dayak dahi yedi,’ dedi. ‘Evet, ben söyledim, dý­þarý çýkanlarý ezeceðim ve ezdireceðim hatta daha da ne ya­pacaðýmý göreceksiniz, kimseye de laf söylemesine müsaa­de etmiyorum,’ deyip polislere dönerek ‘Fen memurunun vesikasýný dahi taht-u nazara [dikkate] almayacaksýnýz,’ di­ye ilave etti. ‘Beyefendi su almaya, yýkanmaya çýkamaz mý­yýz?’ dedim. ‘Hayýr çýkmayacaksýnýz. Teneke varil getirtece­ðim burada iþinizi göreceksiniz,’ dedi… Aþý ya­pýlacaklarýn gitmesine müsaade etmesini istediðimizde, Va­li Bey ‘varsýn kudursunlar!’ Diyecektir

Vali Bey diðer arkadaþlardan dahi geçip polislere ‘Vur-öldür-gebert’ emirlerini vermiþ ‘Dava edecek [olan] beni dava etsin,’ demiþ. Bu suretle arkadaþlar hapsedilmiþ ve bir­birimizden ayrýlmýþ bulunuyoruz. Kurbanlarýn barýnma, çalýþma ve yaþam koþullarý insanlýk dýþýdýr.

Yorgo Hacýdimitriadis’in günlüðü Sivrihisar’da Karanlýkdere’ye hareket ile biter. Sivrihisar’daki þartlarýn da son derce kötü olduðunu biliyoruz. Hacýdimitriadis’in yazacak fýrsatý ve koþullarý bulamadýðýný düþünüyoruz.


[1] Yorgo HaciDimitriadis’in Aþkale-Erzurum Günlüðü (1943) Ya. Haz. Ayhan Aktar, Ýletiþim Yayýnlarý, 2011
[2] Vergi kurbanlarý vergi mucidi Baþbakan Saraçoðlu’nu haraçoðlu diye anmaktadýrlar.
[3] Çalýþma kelimesi acý çekme ve iþkence aletinden türetilmiþtir.


Sait ÇETÝNOÐLU

01.10.2011

-----

Ýlgili diðer yazýlar:

>
Baþka kahramanlarýn Türkiyesi - Ayþe Kadýoðlu

> Türk basýný hep kullanýldý - ÖZLEM ERTAN (Söyleþi)


Son Güncelleme Tarihi: 17 Ekim 2011 14:34

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.