Yavaşlamanın arka yüzü - Etyen Mahçupyan
24 Ocak 2008 07:57 / 1644 kez okundu!
Sadece AB üyelik süreci açısından değil, toplumsal talepler nedeniyle de kritik olan birçok reform AKP iktidarının önünde yaklaşık iki yıldan beri bekliyor. Bu başlıklar gerçekte AKP’nin göz ardı etmese de ertelediği ve bu nedenle giderek sembolik a
Dolayısıyla da ‘reform’ adı altında gündeme gelen her konu, o anda askerle olan ilişkiyi nasıl etkileyeceği açısından anlam kazanıyor. Bu durum doğal olarak hükümetin ‘yavaşlamasına’, gereksiz risk almamaya çalışmasına neden olmakta… Ancak söz konusu dürtüyü mümkün kılan son derece önemli iki koşul daha var. Bunlardan birincisi dış dünyayla ve özellikle AB bürokrasisi ile ilişkili. Geçmişte Batılılar Türkiye’yi laik kesimin içindeki belirli kişilerin bakış açılarından okumaya çalışırlar ve pek de doğru bir izlenim elde edemezlerdi. Ancak AB süreci ile birlikte Batılılar çok daha bilinçli bir biçimde Türkiye ile ilgilenmeye başladılar ve muhatapları doğal olarak değişip çeşitlendi. Böylece bu ülke ile ilgili olarak çok daha nesnel bir kanaat oluşmaya başladı.
Bunun günümüz siyaseti ve reformlar açısından çok önemli bir uzantısı var: Artık Batılıları resmi ideolojinin manipülatif söylemi ile ‘kandırmak’ pek mümkün değil. Diplomatından gazetecisine, siyasetçisinden iş adamına, neredeyse hepsi Türkiye’yi tanımaya başladı. Bu nedenle de demokrasi açısından asıl sorunun AKP değil bürokrasi olduğunu ve bu ülkenin laik elitinin ideolojik olarak kendisini devletçilikten kurtarmakta zorlandığını gözlemliyorlar. AKP dışındaki partiler ise onlara uzaydan gelen yaratıklar gibi gözüküyor… Böylece AKP’nin önünde çok geniş bir siyaset alanı doğuyor, çünkü Batılıların bu parti üzerinde baskı yapmaları gerçekçi değil. Örneğin AB Komisyonu AKP karşısında biraz eli kolu bağlı kalmakta… Reformların yapılması isteniyor, ama bu reformların sadece bu hükümet tarafından hayata geçirilebileceği de bilindiği için, onu zayıflatacak bir baskı ortamı yaratmaktan çekiniliyor.
Ancak AKP’nin pek fark edilmeyen bir diğer rahatlığı da var… İslami duyarlılığa sahip seçmen kitlesi geleneksel olarak sabretmesini bilen bir kitle. Bugün kendi partileri iktidardayken bile başörtülü kızlarını üniversiteye gönderememenin bedelini hükümetten çıkarmayacak kadar sabırlılar… Belki de Anadolu muhafazakarlığı, hak edilenlerin hemen elde edilmesine yönelik bir zorlamayı uygun bulan bir ruh haline tekabül etmiyor. Ama sebep ne olursa olsun, sonuçta bu ruh hali AKP’nin elini son derece rahatlatıyor. Bu partinin doğal seçmeni, siyasi iktidara karşı hiç de ‘modern’ sayılmayabilecek bir hoşgörü içinde bakıyor. Bunun anlamı AKP’ye oy vermiş olan muhafazakar kitlenin beklentisinin çok yüksek olmamasıdır. Çünkü bu kitle geçmişte yaşadıkları nedeniyle, Türkiye’de devleti, askeri, yargıyı ‘tanıyor’, bu kurumların nasıl bir zihniyete ve ne denli güce sahip olduğunu biliyor. O yüzden de hükümete siyasi anlamda ‘kredi’ veriyor… Bu meselelerin ancak zaman içinde çözülebileceğinin idraki içinde, AKP’nin yavaşlığına razı oluyor.
Öyle ki bugün AKP’ye oy bile vermemiş olanların bu partiden beklenti düzeyi, oy vermiş olanlardan daha yüksek. Kendilerine ‘liberal’ diyen insanlar AKP’yi reformları geciktirdiği için eleştirirlerken, bu partinin İslami duyarlılığı paylaşan seçmeni çok daha kanaatkar. Hatta ‘liberallerin’ söz konusu talepleri karşısında muhtemelen kendi partilerini koruma kaygısı içinde daha da sabırlı hale geliyorlar… Anlaşılan o ki AKP’nin ‘hızlanması’ muhafazakar seçmenin cemaat kabuğunu yırtmasıyla paralel biçimde gelişecek.
Etyen Mahçupyan