Doğa mücadelesinde kritik eşik yaklaşıyor
01 Mart 2013 01:43 / 2241 kez okundu!
Bilmem farkında mısınız son zamanlarda köylerinde, ilçelerinde, şehirlerinde doğa mücadelesi yapanların; dereleri, ormanları, havayı korumaya çalışanların gündeme gelme sıklıklarında gözle görülür bir artış var. Zaten, protesto olmayan, halk tepkisi yüzünden iptal edilmeyen bir HES ÇED toplantısı ya da bir termik santral bilgilendirme toplantısı yok gibi.
Bu şekilde planlanan toplantılar halk tarafından durduruluyor, yaptırılmıyor, kayıtlara halk istemediği için yapılamamıştır şeklinde geçiyor. Görünen o ki artık medya da bu yaşananlara gözlerini kapatamıyor.
80 yaşında, 90 yaşında insanlar ellerinde bastonlarıyla “Ölürüz de yaptırmayız!” diye bağırıyorlar. Şirket elemanlarını kovmak için teneke çalıyorlar. Daha genç olanlar, şirketlerin bir kolu gibi çalışan polise, jandarmaya karşı direniyorlar. Şiddet görüyorlar, hayatlarında ilk defa gaz bombası soluyorlar, devletin gerçek yüzüyle karşılaşıyorlar fakat vazgeçmiyorlar. Ve sonunda şirket yetkililerini köylerinden, beldelerinden, ilçelerinden kovuyorlar. Çünkü haklılar ve doğanın, yaşamın ve nefes alıp vermenin ötesinde tüm faaliyetleri kapsayacak olan hayatlarının mücadelesini veriyorlar. Sürdürdükleri mücadele, yaşam için mücadele! Yaşayan ölüler haline gelmemek için verilen bir mücadele. Ya da şöyle diyelim: Torunları da 90 yaşında hayatı, doğayı, su sesini savunabilsinler diye mücadele ediyorlar.
Aslında bu yaşananların farkında olmamamız için her türlü engel konuluyor. Kim koyuyor bu engelleri? Devlet ve şirketler… Onların elindeki büyük medya gücü, şiddet uygulama tekeli (artık özel güvenlik denen grup da halka saldırmak için fırsat kolluyor) ve bu şirketlerin ve devletin birbirleriyle olan çapraz ilişkileri. Bu kadar karmaşık para ve güç ilişkiler ağının bir noktasından mücadelelerin kendini gösterebilmesi neredeyse imkansız gibi. Göstermenin en önemli aracı medya. Ve görmezden geliyor bu mücadeleler ya da marjinalleşmeye/kriminalleşmeye prim vererek yönlendirmeye çalışıyor.
80 yaşında, 90 yaşında insanlar mücadeleye katılmasalar, belki de bu görmezden gelme durumu devam edecek. İnsanların yaşam mücadeleleri ancak o zaman medyatik bir “iş” haline geliyor büyük medya merkezleri için. Yaşananlar ancak buna benzer görüntüler ortaya çıktıktan sonra ana haber bültenlerine taşınabiliyor. Ya da köylü kadınların bir “rap” şarkı yapması gerekiyor medyanın olanları görebilmesi için. Doğaları için mücadele etmeleri yetmiyor çünkü görünmeleri için. Jandarmanın, polisin önüne yatmaları, panzerleri, dozerleri bedenleriyle durdurmaları önemsiz, su sesi için mücadele etmeleri de anlamsız geliyor.
Marjinalleşve ya da kriminalleşme… Medyada görünebilmek için ortaya konan iki seçenek… Ya çok şaşırtıcı bir şey yapacaklar ya da kriminalize edilebilecekleri görüntüler ortaya çıkartacaklar. İşte o zaman medya alıyor, dönüp dönüp belli görüntüleri veriyor ve yayınlıyor. Köylüler, vatanın kalkınması için canla başla çalışan, en ücra köşelere bile yatırım götürmeye çalışan çantası paralıları şiddetle kovdu! Bu görüntülerin üzerine bir de hükümetten “terörist” açıklaması geldi mi sahne tamamlanıyor. Fakat burada asıl şiddetin binlerce yıllık bir doğaya dozerlerle girmek olduğu, asıl terörizmin de canlı cansız tabiat üzerinde uygulandığını görmek istemiyorlar.
Fakat işte artık o kadar çoğaldı ki doğa mücadelesi bu noktayı aştı. Olaylar birleşti, bir olgu halini aldı. Rahat yok! Böylece görmek istemeyenler de görmek zorunda kaldı. Bununla da bitmiyor. Çok yakında çıkacak bir kanun ile işler daha da keskin bir noktaya varacak. Nasıl ki, kentsel dönüşüm ile şehirleri paraya çevirme amacı belirli noktalarda halktan dönünce, afetle alakalandırıp işi yasasına uydurmaya çalıştı hükümet, şimdi de aynısını tabiat için yapıyor. Kanunun ismi çok manidar: “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma”. Özgürlük hakimlerinin tutuklama yaptığı bir ülkede, doğayı koruma amaçlı bir kanun da ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor. Üstün kamu yararı, sürdürülebilir kullanım gibi hükümetin literatüre kazandırdığı ifadelerle şimdiye kadar giremedikleri alanlara girmeyi, az da olsa takıldıkları hukuk dikenlerinden kurtulmayı ve direnen halkın üzerine üstün kamu yararını engellemeye çalışan marjinal terör odakları diye gidebilmeyi sağlıyor.
Bir tarafta medyanın görmezden gelemediği doğa mücadelesi, diğer tarafta hükümetin artık önünde engel kabul etmeyen doğaya hücumu ve paraya çevirme isteği… Görülüyor ki kritik eşik yaklaşıyor. Muhalif mücadelenin nabzı derelerde, termik santral temellerinde, Akkuyu’da, Sinop’ta atacak ve insanlar bir adım gerisinde yaşamın olmadığı bir noktada duruyorlar. Bu duruma hazır olmalı.
Koray Doğan URBARLI
26.02.2013