Külliye'den Soner Yalçın'a mektup var: Hangi sol... Türkiye'de sol üzerine notlar

29 Şubat 2024 20:39  

 

Külliye'den Soner Yalçın'a mektup var: Hangi sol... Türkiye'de sol üzerine notlar

Soner Yalçın'ın başlattığı tartışmaya bir mektupla dahil olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum "Türkiye'de Sol var mıdır?" sorusuna yanıt aradı...

Soner Yalçın'ın geçen hafta kaleme aldığı "Kimler sağcı... Kimler solcu... Epistemik cemaat… Sandığınız gibi değil" başlıklı yazısı tartışılmaya devam ediyor. Son olarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesi de Soner Yalçın'ın açtığı tartışmaya bir mektupla dahil oldu...

Soner Yalçın yazısında, "Yapmayınız. Büyük devrimci Hz. Muhammet 'sağcı' olabilir mi?" diye sormuş ve eklemişti: "İslam, sağcı değildir. İslam’ı, 'Müslüman' kimliğini ötekileştirerek sağa itekleyen kimi solculardır..."

Külliye'den Soner Yalçın'a mektup var: Hangi sol... Türkiye'de sol üzerine notlar

Yazısında "Sol, İslam’a niye uzak düştü?" sorusuna yanıt arayan Yalçın, kaba pozitivizme sıkışıp kalan solun kullandığı “bilim” yönteminin kapitalizmden bağımsız olup olmadığını dahi sorgulayamaz hale geldiğine dikkat çekti. Soner Yalçın yazısının sonuç bölümünde kaba pozitivizmin sebep olduğu "tek yönlü kavrama" yönteminin solu giderek sağcılaştırdığını dile getirdi.

Soner Yalçın'ın başlattığı tartışmaya kaleme aldığı bir mektupla dahil olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da "Türkiye'de Sol var mıdır?" sorusuna yanıt aradı... Uçum, "Türkiye'de gerçek anlamda kendini yurtsever sol demokrat olarak kimliklendiren veya buna layık olan güçlü bir sol siyasal akım yoktur" dedi.

İşte Mehmet Uçum'un "Politik açıdan sol ve Türkiye'de sol var mı üzerine bazı notlar" başlıklı o mektubu:

Her dönem sorulmuştur ama bugün çok daha önemli bir genel sorudur: Politik açıdan Sol nedir? Özel soru ise Türkiye'de Sol var mıdır?

 

A- POLİTİK AÇIDAN SOL

Yirmibirinci yüzyılda sınıf esaslı solculuğun ortadan kalktığı tezi çok güçlü olgulara dayandırılmaktadır.

Hakikaten kapitalizmin son elli yıllık transformasyonu; teknoloji, iletişim, ulaşımdaki gelişmelerle, dünyayı küresel sermayenin nesnesi haline getirmesiyle toplumsal yapıları kökten değiştirdi. Emek sermaye temel çelişkisinin yerini, insanın özgürleşmesiyle yerel ve küresel açık ve örtük baskıcı otoriteler arasındaki çelişki aldı. Klasik işçi sınıfının yerini emeğe dayalı farklı sınıfsal katmanlardan oluşan toplum, iç sermayenin yerini küresel egemenlikten pay alan, kendi içinde de çatışan ve ulusal sermayeleri de kontrol altına almaya çalışan küresel sermaye güçleri aldı.

Belirteyim ki burada söylenen sınıfların bittiği değildir. Solun klasik işçi sınıfına dayalı siyaset döneminin kapandığıdır. Zaten bu tez aslında başarısız oldu hiç bir zaman realize olamadı hep öncü/kadrocu bir hareketin söyleminde kaldı. Batıda işçi sınıfları öncü grupların kitlesi olmaktan ve nihayetinde seçmeni olmaktan öteye gidemedi, iktidar öznesi olamadı. Sonrasında da sınıfların karakteri çok değişti, temel çelişkinin/çelişkilerin bağlamı kökten yenilendi. ‎Yoksa kapitalizmin ekonomik yapısı elbette nesnel dinamikleri gereği sınıf ilişkileri üretir. Adeta bir zorunluluktur bu. Fark, ütopik sınıf esaslı solculuğun yerini daha gerçekçi olan toplumsal sol siyasetin almasıdır. Yani sınıf esaslı solun bitmesi sol siyasete olan ihtiyacın bittiği anlamına gelmez. Bir parantez açmak gerekirse sol ve sağ kavramlarının Türkiye’ye yabancı olduğu tartışması önemlidir. Hatta dünyada da sol ve sağ şeklinde siyasi konumlanmanın miadını doğurduğu iddiaları da dikkate değer yaklaşımlardır. Ancak bu tartışmalar olmakla birlikte en azından siyasetin ana aksları sağ ve sol olarak nitelendiği sürece ya da bu kavramlara ihtiyaç devam ettikçe sol siyaset de varlığını sürdürecektir. Bu noktada sınıf esaslı solculuktan toplum esaslı solculuğa geçildiği söylenebilir. Sol siyasetin sosyolojik kapsamının genişlediği tespiti tam da buna yöneliktir.

Bu bağlamda günümüzde sol siyaseti belirleyen üç ana mecra ve temel bir kimlik vardır:

Birincisi devlet ve halk/vatandaş ilişkileri mecrası.

İkincisi devletle sermayenin ilişkisinde devletin rolü mecrası.

Üçüncüsü ise sosyal politikalar mecrası.

Temel kimlik açısından enternasyonel değil yurtsever solculuk.

1- HALK/VATANDAŞ - DEVLET İLİŞKİSİ
Günümüzün sol siyaseti, devletin siyasal sistem olarak işleyişinde halkın iradesini merkeze alan yaklaşımlara sahip olmak anlamına gelir. Halkın iradesini siyasal sistemin merkezine almak demek güçlü ve derin bir demokrasi anlayışıyla hareket etmeyi gerektirir. Günümüzde vatandaş/yurttaş inisiyatifli gelişkin demokrasinin asli savunuculuğu görevi sol siyasete ait olmalıdır.
Yalınkat / yüzeysel ve halka mesafeli demokrasi anlayışlarına karşı çok katmanlı ve her katmanda halkın iradesine göre işleyen, vatandaşı sadece seçmen olarak değil iki seçim arası dönemde aktif siyasi özne haline getiren bir demokrasi anlayışını ancak sol siyaset geliştirip hayata geçirebilir. Hak ve özgürlük alanı da bu mecrada yer alır. Bu nedenle halkın iradesine ve vatandaş/yurttaş inisiyatifine dayalı demokrasiyi geliştirmek aynı zamanda hem yeni hak ve özgürlükler alanlarının açılmasını hem de mevcut hak ve özgürlüklerin gelişmesini sağlar. Türkiye'de 16 Nisan değişikliği bu açıdan toplum esaslı sol bir değişimdir.

2- DEVLET-SERMAYE İLİŞKİSİ
Kapitalizm koşullarında işleyen bir devletin egemen ekonomik güç olan sermaye ile ilişkisi sol siyaset açısından temel ayırdedici alanlardan bir diğeridir. Ekonomik egemenliğin her halükarda siyasi egemenliği belirlediği şeklindeki vülger determinizmden bakılmadığı sürece; kapitalizim koşullarında ekonomi ve siyaset alanlarının özerklik imkanına sahip olabileceği kabul edilir. Elbette küresel yeni sömürgeciliğin ekonomik aktörleri ve ekonomik egemenlik savaşında taşıyıcılık yapan bazı ulasal devletlerin sermayenin kontrolünde olduğu gerçektir. Abd, İngiltere, Almanya, Fransa sermaye kontrolündeki güçlü devletlerdir. Bu ülkeler açısından sol siyaset ancak sermaye kontrolündeki devletleri sermayeden özerkleştirme çabası üzerine şekillenebilir.
Çin ve Rusya ise sermaye kontrolünde olmayan, sermayeyle ilişkiyi işbirliği şeklinde yürüten ama siyasal sistemlerinin işleyişi açısından demokrasiye mesafeli devletlerdir. Bu ülkelerde sol siyasetin etkili olacağı mecra devletin siyasal sisteminin işleyişinde halkın iradesini güçlendirme mecrasıdır.
Özetle günümüzde sol siyasetin sermayeye bakışı düşmanlık ve husumet değildir. Bununla birlikte sol siyaset sermaye kontrolündeki devlet olmaya da karşıdır. Bu nedenle devletin sermayeyle ilişkisini kontrol değil işbirliği ilişkisi olarak düzenlemesi ve özerk alanını koruması sol siyasetin temel yaklaşımlarından biridir. Nihayetinde devlet gerek duyması halinde regülasyonlarla sermayenin hareket alanını ülkesel açıdan zararlandırıcı sonuçlar doğurmayacak şekilde ama toplum lehine düzenleme yetkisine de sahip olmalıdır.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti sermaye devleti değil, sermayeyle işbirliği yapan demokraside karar kılmış bir devlettir. Bu özellikleri sebebiyle sermaye karakterli batı devletlerinin karşısında tüm toplumlara alternatif sunabilecek özellikle yirmi birinci yüzyıldaki pratikleriyle toplumsal karaktere sahip demokratik bir devlet örneği ortaya koymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anti-emperyalist niteliğini, toplumsal karakterini ve demokratik özelliklerini güçlendirmek tam da sol siyasetin yapabileceği bir şeydir.

3- SOSYAL POLİTİKA YAKLAŞIMLARI
Herkesin gelir güvencesine sahip olması, genel olarak fırsat eşitliği, çalışanlar bakımından adil bir asgari ücret, ücretsiz sağlık hakkı, ücretsiz eğitim hakkı,eksiksiz sosyal güvenlik hakkı, dezavantajlı sosyal gruplara ilave destekler, farklı sosyal yardım imkanlarının geliştirilmesi, çalışma hakkının eksiksiz gerçekleştirilmesi, toplumda gelir grupları arasındaki farkları yukarıya doğru azaltacak adil bir gelir dağılımı sistemine geçiş gibi bir çok sosyal adalet yaklaşımları bu mecrada sol siyasetin yüklenmesi gereken görevlerdir. Bu noktada özellikle 21. yüzyılda batının refah toplumları çöküşe geçip sosyal devletleri hızla aşınırken Türkiye’nin sosyal devlet niteliğini güçlendiren kapsamlı sosyal politikaları hayata geçirmesi dikkate değer bir durumdur.

4-YURTSEVER SOL
Sınıf esaslı solculuğun tarihe karışmasıyla birlikte enternasyonel solculuk da bitmiştir. Elbette sol siyaset uluslararası ilişkiler içinde olabilir. Ancak artık bu; kimliksiz, anonim bir ilişki biçimi değil kendi yurdunun ihtiyaçları üzerinden, eşit haklı kurulan işbirliği ilişkileridir. Bu nedenle günümüzde yurtsever olmak solun uluslararası toplum bağlamında belirleyici kimliğidir. Yurtseverlik; yerliliği ve milliliği kapsar. Ancak yurtsever sol politikalar evrensel değer sistematiğinde yer alan geliştirici normları da içerecek şekilde kurulur. Bununla birlikte yurtseverliğe karşı ideolojik saldırı aracına dönüştürülen göstermelik insan hakları retoriğine karşı açık ve net tutum almak yurtsever solun görevleri arasındadır. Anti-emperyalizm ise yurtsever solun temel karakterlerindendir.

Türkiye açısından yurtsever solun ayırt edici niteliklerinin başında ise; Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne ve siyasi birliğine sahip çıkmak, Türkiye’ye yönelik küresel emperyalizmin projelerine karşı anti-emperyalist çizgiyi tavizsiz savunmak ve terörle mücadelede sağlam durmak gelir.

B- TÜRKİYE'DE SOL VAR MI
Türkiye'nin son 150 yıllık tarihinde sınıf esaslı solculuk yapan akımlar tabansız bir kadro hareketinden başka bir noktaya gelememişlerdir. 1980 öncesi kısmen gelişen (merkezinde eski TKP'nin olduğu ve DİSK'e dayanan) sınıf esaslı solculuk dahi niceliği bir miktar geniş kadro hareketi olmanın ötesine geçememiştir. Dolayısıyla Türkiye'de hiç bir zaman işçi sınıfına dayanan sosyolojik bir güçle sınıf esaslı sol siyaset olmamıştır, olamamıştır. Kadrocu siyasetlerin bir kısmı hayali devrim peşinde koşarak, sosyolojik ve siyasal gerçekliğin uzağında kalarak önemsizleşip gitmişlerdir. 1985'ten itibaren kendini yenilemeye çalışan barışçı sol akımlar ise yenilenme süreçlerini sönümlenmeyle tamamlamışlardır.

Cumhuriyetle birlikte devletin kuruluşu; sınıf temelli olmadığı, zaten sermaye birikimi olmadığından böyle bir sınıf temeli de bulunmadığı için bürokrasiye dayanmıştır. Bürokratik devlet, halkı, batıcı/aydınlanmacı ideolojiye göre şekillendirme görevi üstlendiği için halk karşıtı uygulamaların merkezi olmuş bir tür bürokratik oligarşi doğmuştur. Bu da halka mesafeli bir devlet işleyişi üretmiştir. Dolayısıyla Cumhuriyetin kuruluşunda anti-emperyalizm ve tam bağımsızlık perspektifi olarak ortaya çıkan siyasal yönelim dışında ne sınıf esaslı ne de toplum esaslı solculuğa yaklaşan hiç bir politik yaklaşım yoktur.

CHP, hiç bir zaman sınıf esaslı solcukla ilgili olmadığı gibi toplum esaslı solculuğa da yakınlık göstermemiştir. Devlet ve halkın ilişkisinde hep halk karşıtı pozisyonda yer almıştır. Sermaye devlet ilişkisi konusunda özellikle devlet zenginlerine ne zaman ihtiyaç varsa iradesini teslim etmiştir. Yirmibirinci yüzyıldaki CHP ise temsil alanları itibariyle yurtsever kimliğe dahi karşıt pozisyona gelmiştir.

Kadro hareketleri şeklinde gelişen ve darbeci gelenek içerinde yer alan kendine sol diyen akımlar ise her seferinde halk karşıtı pozisyona düşmüşlerdir.

Kimlik meseleleri üzerinde sol retoriği kullananların hiç bir zaman ne sınıf ne toplum esaslı sol pratikler içerisinde olmadıkları da bilinen bir gerçektir.

Daha da önemli olan husus bugün Türkiye’de kendine sol diyen büyüğünden küçüğüne bir çok siyasal akımın adeta emperyalizmin aparatları haline gelmesi ve açıkça anti-emperyalist çizgiden vaz geçmiş olmalarıdır. Anti-emperyalist olmayan bir siyasal akımın sol olmayacağı bellidir. Bu nedenle neo-liberal ve/veya batıcı çizgide olup kendilerini sol diye niteleyen kişilerin ve akımların gerçekte sol siyasete sahip olmadıkları da bariz bir gerçektir. Diğer deyişle liberal sol veya batıcı sol olarak nitelenen yaklaşımlar mandacı zihniyetin siyasi görünümünden başka bir şey değildir.

Görüldüğü üzere Türkiye'de gerçek anlamda kendini yurtsever sol demokrat olarak kimliklendiren veya buna layık olan güçlü bir sol siyasal akım yoktur.

Ancak günümüzde solun ayırdedici karakterlerine bakıldığında, anti-emperyalizm, yurtseverlik, darbe karşıtlığı, mültecilerin korunması, kadın hakları savunuculuğu, gençliğe sahip çıkılması, güçlü sosyal politikalar gibi temel sol yaklaşımlar üzerinden değerlendirildiğinde siyasi niteleme açısından olmasa dahi siyasi pratik bakımından sol ilkelere daha uygun hareket eden liderin R. T. Erdoğan, sol politikalara yakın olan partinin Ak Parti olduğu çok güçlü bir şekilde söylenebilir.

MEHMET UÇUM KİMDİR

19 Mayıs 1965 Kars doğumludur. Lise yıllarında TKP saflarında yeralıp İlerici Liseliler grubunu yönetti. Duvarlara yazı yazmak, pankart asmak suçlarından 12 Eylül 1980 darbesinden bir hafta önce çocuk denilecek bir yaşta önce göz altına alındı sonra tutuklanarak Erzurum Askeri Cezaevine gönderildi. Yargılandığı davadan ceza aldı. Kalan cezasını Kars Cezaevi Çocuk Koğuşunda tamamladı. Cezaevindeyken üniversite sınavına hazırlandı.

1982 yılında girdiği İstanbul Hukuk Fakültesinde illegal TKP’nin gençlik örgütlenmesinde çeşitli seviyelerde yöneticilik yaptı. Öğrencilik döneminde; ek sınav hakkı, kılık kıyafet özgürlüğü, öğrenci derneklerinin yasallaştırılması gibi çeşitli eylemlere katılıp, politik gençlik yayıncılığı faaliyetlerine girişti. 1985-86 yıllarında TKP tarafından hazırlanan ve kamuoyuna da açıklanan Ulusal Demokrasi ve Ulusal Ekonomi programlarının yazım çalışmalarına katıldı.

TKP’nin legal ve illegal yayın organlarında yazarlık yaptı. İllegal yayın yapan TKP’nin Sesi ve Bizim Radyo için çalıştı. TKP ve TİP’in birleşmesi ve TBKP sürecinde çeşitli seviyelerde yönetici olarak çalıştı. TBKP döneminin teorik ve politik yayınlarında yazarlığa devam etti.

Avukatlık mesleğinde ilk davası o dönem kamuoyunu oldukça meşgul eden Haydar Kutlu-Nihat Sargın’ın sanık olarak yargılandığı TBKP davası oldu. Eski TCK’nın 141-142 ve 163. Maddelerinin kaldırılması mücadelesinde yer aldı. TBKP’nin kapatılmasından sonra Sosyalist Birlik Partisinin kuruluş sürecine katıldı, programına katkıda bulundu.

Neredeyse bütün 90’lı yılları insan hakları alanında çalışmalar yürüterek geçirdi.

İstanbul Barosu bünyesinde;

Adli Yargıda Yolsuzluk Araştırması Proje Koordinatörü (1998),

Faili Meçhul Cinayetler ve Kayıpları Araştırma Projesi Koordinatörü (1998-2002),

Deprem ve Hukuk Çalışmaları Koordinatörü (1999-2000) görevlerinde bulundu.

İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezinin kurucu üyeliğini, bir dönem sözcülüğünü yaptı (1998-2002).

İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezinde çalıştı (1996-2002).

Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları faaliyetinde TMK Mağduru çocuklara ilişkin sorunun özellikle hukuki alanında çalışmalar yürüttü konuyla ilgili yasanın çıkması sürecinde çalıştı (2009-2010).

Demokratik Açılıma Yurttaş Katkısı Platformunu kurdu ve sözcülüğünü yaptı (2009-2010).

Kuruculuğunda görev aldığı “Anayasa Çalışma Grubu”nun üyesi olarak Türkiye’nin yeni anayasa yapım sürecinde Yeni Anayasa Platformu bünyesinde çalıştı ve platformun sözcülüğünü yaptı (2010-2012).

Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Grubu Üyesi olarak çalıştı (2013).

TESEV’in Anayasa İzleme Raporlarının yazarlarından oldu. TESEV’in Demokratikleşme programında yer alan çeşitli çalışmalarda danışmanlık ve hakemlik yaptı (2010-2014).

2015 yılı Şubat ayında kurulan Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneğinin (PODEM) kurucu başkanlığını yaptı.

25inci Dönem Kars Ak Parti milletvekilliği görevinde bulundu.

2015 Aralık ayından beri Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak görev yapıyor.

2018 Ekim ayından bu yana da Cumhurbaşkanının başkanı olduğu Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekilidir.

Politik tercihini yurtsever sol demokrat olarak tarif eden Mehmet Uçum evli ve bir çocuk, iki torun sahibidir.

odatv.com

25.02.2024

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0