Büyük Usta Macide TANIR'ın ardından...
07 Şubat 2013 14:16 / 1504 kez okundu!
Ben, büyük sanatçı-usta Macide Tanır'ı şahsen tanıma şansına yazık ki eremedim...
Ama kardeşlerimle birlikte yine de bir bakıma şanslıydık belki, çünkü babam, gerek dönemdaşı, gerekse yaklaşık aynı çevrenin insanı olmak dolayısıyla pek çok tiyatro ustası gibi kendisini de gayet iyi tanır ve büyük saygı duyardı. Bizler de, daha tiyatro ne imiş onu bile kavrayamamış yaşlarımızda, diğer önemli sanatçılar gibi bu görmediğimiz-tanımadığımız kadına da saygı duyarak yetiştik... Yıllar içinde, Ankara'daki Büyük Tiyatro, Küçük Sahne, Üçüncü Tiyatro gibi mekanları öğrendik, oralarda birbirinden önemli ve güzel oyunları izleyerek büyülendik ve büyüdük... Bu olmasa da, bu olanağı bulamasalar da, çok iyi biliyorum ki bir kuşak, "Radyo Tiyatrosu" aracılığıyla o sahnelerdeki "büyücü"leri sesleriyle tanıdı, sevdi.
O değerli seslerin sahiplerini saymakla bitiremem, ama Macide Tanır, benim için, hepsi arasından sıyrılan birkaç farklı ve özel isimden biriydi.
O'nu dinlerken, içimden biri, kulağıma "İyi dinle," derdi, "Bu sesi iyi dinle. Dinle ve öğren..."
Yıllar elbette durmadı, ve aktı, gitti... Gün geldi, TRT'deki spikerlerden biri oldum ve elime üzerinde bir şeyler yazılı kâğıtları alıp mikrofonun karşısına geçtiğimde, o iç sesin ne demek istediğini çok daha iyi anladım.
Anladım ki ses telleri denen iki küçük kastan herkeste var, ama onları çalıştırdığında ortaya çıkanı apayrı bir güzelliğe dönüştürmek herkesin harcı değil...
Yazı, giderek edebiyat, hangi türde olursa olsun kendi başına bir değerdir kuşkusuz. Ama o ya da bu nedenle bir de seslendirilmesi gerektiğinde, başka bir şeye dönüşür.
O kâğıt üzerinde yazılı olanlar artık yalnızca harf-sözcük-tümce değil, aynı zamanda birer notadır sanki, siz ise bir müzik enstrümanı. Ve o eserdeki güzelliği dinleyene aktarmak, sizin performansınıza bağlıdır.
İşte bu gerçekle yüz yüze kaldığımda beynimin içinde dolanıp duran seslerin başında gelirdi, Macide Tanır'ınki...
Çünkü O, yalnızca çok özel bir sese sahip değil, bana göre, okuduğu metni en iyi değerlendiren, yani sazını en iyi çalan ustalardan biriydi.
Okuyarak okumamak, okusa da okumamak, okurken söylemek, bir seslendirici için başarının olmazsa olmazıdır.
Oyunculuk, kuşkusuz sesten ibaret değil... Ama yalnızca sesiyle bile bir metne can vermek, apayrı bir beceri işi... Ve biz, bu işe kendini vermiş olanlar, yalnızca teknik bazı unsurları doğru ve yerinde kullanmanın yeterli olmadığını, ona asıl katmamız gerekenin ruh olduğunu, ustalarımızı dikkatle dinleyerek öğrendik. Ne kadar başarılı, ve ustalarıma ne kadar layık olabildim, bilemem, ama büyük emekleri inkâr edilemez. Çünkü ben, oyuncu olmamama karşın iyi biliyorum ki okuduğum metni yaşatamazsam inandırıcı da olamam ve bunu bana öğretenlerden biriydi, Macide Tanır. Ve yine eminim, bu alanda çalışan-çabalayan pek çok kişi için ışık olmuştur, yollarını aydınlatmıştır.
Ne yazık ki kendisine bunu söyleme şansım hiç olamadı.
Ama bu şansa ermiş olan, yakınında bulunabilen sevenlerinin ve sevdiklerinin, bir bakıma benim adıma da konuşarak kendisine bunu yoğun biçimde hissettirmiş olduklarından kuşkum yok. Onlara da teşekkür borçluyum.
Sizi tanıyamadan veda ediyorum, üzerimdeki emeğiniz için minnettarım, derin sevgi ve saygılarımla uğurluyorum sizi, huzur içinde olun, sevgili hocam...
Lâle DİLLİGİL
07.02.2013