Siz bu dünyayı kirlettikçe onlar temizleyecek
02 Haziran 2013 15:48 / 1324 kez okundu!
Gezi Parkı’ndaki yıllanmış dev ağaçlar…
Yayalaştırma… Topçu kışlası ya da AVM ya da hepsi birden…
“Kesmeyin!...”
“Kesmiyoruz, taşıyacağız!...”
Dozerler… Kepçelerin böğrüne böğrüne vurduğu ağaçlar ve onları korumaya çalışan gençler, çevreciler…
Rengârenk çadırları, ellerinde kitaplarıyla parkta nöbete duranlar… Onlara şarkılarıyla-türküleriyle katılanlar… Bu ülkenin havasına-suyuna-ağacına-kuşuna-böceğine sahip çıkmaya çalışan, dünyanın geleceğini kendine mesele edinmiş çevreciler…
Bunu duyup-haber alıp katılanlar… çoğalanlar…
Buraya kadar her şey güzel… üzerinde şakalar bile yapabildiğimiz fotoğraf kareleri…
Derken, pasif direniş biçimindeki eylemlerini sürdürenlere beklenmedik bir saldırı! Sabaha karşı çadırları toplayıp yakmalar, gaz ve su hücumu!
Körüklendikçe tırmanan öfke, tırmanan şiddet…
Ve halkın hiçbir liderin-örgütün-partinin yönlendirmesi olmaksızın kendiliğinden katıldığı şiddetten uzak, barışçıl tutumlarla başlayan, zora başvurulmasa öyle de sonlanabilecek bir protesto eyleminin çığırından çıkması…
Böylesi “bulunmaz” bir fırsatı kaçırmayan, hevesle sahiplenerek rol çalmaya ve nemalanmaya çalışan siyasiler…
Onların ince-örtülü ve sistematik katkısıyla coşan-taşan, yönlendirilen, giderek çığırından çıkan kitleler…
Peki bu toplum neden bu kadar kolay tırmanılabildi bu sarp yamaca? Nasıl oldu da memleketin ta öbür ucunda kendi derdiyle meşgul insanlar “Her yer Taksim, her yer direniş!” sloganlarıyla sokaklara döküldü? Nasıl oldu da “Ağacı kesme!”den “Hükümet istifa!” aşamasına bir anda gelebildik?
Kendimizi o ya da bu yolla-kararla-yönetmelikle-yasayla vb. kuşatılmış, kıstırılmış, baskılanmış hissetmeseydik…
Yaşam tercihlerimize-inançlarımıza-günlük yaşamımıza durmadan müdahale edildiği duygusuyla dolmasaydık…
Adalete olan inancımızın ve güvenimizin ayaklar altında çiğnenip durduğunu görmeseydik…
Emeğimizin hiçe sayıldığını görmeseydik…
Geleceğe dair kurduğumuz hayallerin-umutların bile elimizden alınmaya çalışıldığı hissine kapılmış olmasaydık… Deremizi-suyumuzu, tarihimizi-doğamızı tehdit etmeselerdi de savunmak zorunda kalmasaydık… Kendimizi-çocuklarımızı-geleceğimizi güvende görebilseydik… … …
Kim her yaşta-her görüşte binlerce insanı her an gaz yiyeceğini bile bile toplayabilirdi bir parkta da, bir ağızdan bağırıp zıp zıp zıplatabilirdi?
Memleketin dört bir yanında küçücük çocuğunun elinden tutup gaz bombalarının-tomaların ortasına kim çıkartabilirdi?
Gecenin bir yarısı hangi güç anneannelerimizi sokaklara düşürebilirdi?
Ne gibi bir olay, akıl almaz kiralarla tuttukları dükkanlarda kimi nasıl kazıklayacağının hesabındaki esnafı millete bedava çay-su dağıtmak, her an polisin basması riskine rağmen limonla-suyla gazzedelere yardım etmek noktasına getirebilirdi?
İşte bu aşamada, aslında tek bir slogan var ki işin özüdür: “Faşizme karşı omuz omuza!”
Bilgiyle-bilinçle olsun-olmasın, hangi siyasi parti ya da ideoloji sahiplenmeye çalışırsa çalışsın, kim ne tarafa çekme çabası içinde olursa olsun, araya kimler-hangi amaçlarla sızarsa sızsın, hangi “yüksek akıl ve bilinç” sahipleri kanaat önderliği rolünü fazlaca benimseyip olan-biteni “lümpen”likle tanımlayıp aşağılarsa aşağılasın, gerçek gerçektir:
Bu, bal gibi bir halk kalkışmasıdır, içinde “herkes” vardır, öyle başlamasa da giderek ona dönüşmüştür ve kimsenin tek başına yutabileceği bir lokma da değildir artık.
Bahanesi ne olurdu bilinemezdi elbette ama, öyle ya da böyle, bir gün gelip bu patlamanın yaşanacağını öngöremeyenler, şimdi bu dersi iyi çalışıp öğrenmeli. Zamanları da olacak, zira öyle kolay söneceğe benzemiyor bu ateş, yakıldı bir kere.
Ellerinde nalıncı keseriyle fırsat kollayanları bırakalım bir tarafa… Onlar ayıplarını arttırarak sürdürüyor… Kendi başlatmadıkları, arada bir-iki ufak gösteriyle oradaymış gibi yapıp milleti gaza getirmekten başka bir şey yapmadıkları bir kalkışmaya sahiplenmeye çalışıyorlar…
Sonuçta kimse hallenmesin, kimse kimsenin gözyaşından-terinden-kanından nemalanmaya kalkmasın…
Şu fotoğraf çok anlamlıdır, bir simgedir aslında, kimler ne için yola çıktı ve bildikleri yolda yürümeye nasıl devam ediyorlar, onu gösteriyor… Hani şu, “Marjinal” yolda…
Ne iktidarın, ne de muhalefetin anlayabildiği-bilebildiği bir yol bu.
Vicdanları ve umutlarından başka kimsenin askerleri değil onlar.
Çöp torbalarıyla ya da değil, siz bu dünyayı kirlettikçe onlar temizleyecek!
Lâle DİLLİGİL
02.06.2013
Son Güncelleme Tarihi: 03 Haziran 2013 03:13