Bilim, Yalan ve Diktatörlük
28 Şubat 2017 12:33 / 1127 kez okundu!
İş hayatında bir patron, bir parti genel başkanı gibi söylediğinin yapılmasına alışkındır. Bu bir anlamda mesleki bir deformasyondur.
Bizim gibi bilim insanlığını memuriyete bağlayan toplumlarda da kürsü şefi, dekan rektör gibi konumlar bir patronluktur. Makam aracı gibi ayrıcalıkları vardır ve bu kişiler genç memurların yaşamını değiştirme gücüne sahiptirler. Batı’da örneğin Dekan Rektörün genelde “makam arabası” falan yoktur ve sadece gereken idari bir görevdir. Ciddi araştırması olan kürsü şeflerinin o makamlarda gözü yoktur. Hatırlarım Bonn Üniversite kliniklerinde kürsü şefi bisikletle işe gelirdi. Bir asistanın ise Porşe arabası vardı. Berlin’de Schering firmasında bir hayvan bakıcısının aracı bir Bentley idi ve park yerindeki en fiyakalı araç idi. Bu bundan 40 yıl öncesinin gözlemleri.
Bilimin kendisinde ise isterse rahatsızlık verici olsun, gerçek ön plandadır. Eğilip bükülmeden, şirinlik yapmadan gerçeği arama dürtüsü. Ödülü ise aşama aşama gelir: güven ve üzerine inşa edilecek çıkarımlar.
ABD de Trump’a en fazla tepki verenler bilim insanları. İşlerini güçlerini bırakıp yeni Başkan ile uğraşıyorlar. Bunlar satılmış vatan hainleri veya Allahsız, gezici tosbağalar mı?
Hayır adam sadece zengin çocuğu ve dediğinin yapılmasına alışmış. Eğer vakti olur da keyfi yerinde ise her şeyi dinleyip anlayacak zekaya sahip ama birisi alaycı bir şekilde yaklaşırsa hemen sert tepki vermeye alışmış. Alaycı yaklaşımın kendisine de gerek yok onun olanı veya söyleneni “alaycı olarak algılaması” yeter. Alaycı yaklaşan ise onun için karşısındaki düşman.
Kolayca beyan ediyor: Küresel ısınma yok. Bir gördüğü TV programına göre İsveç’te “dün” terör olmuş veya aşılar işe yaramayan para tuzakları. Al sana yepyeni bir politika. Fikrini beyan ettikten sonra da geri dönüş kolay değil. Seçmenlerin kaybedebilir. Ekmek eşittir seçmen. Ekmeğine uzanan el de düşman!
Şimdi “bilimle uğraşanlar” bir kez eğilip bükülmeye başladıklarında ve “patronun” seveceği tür beyanlarda bulunmaya başladıklarında bilim de eğilip bükülmeye ve dik duramamaya başlıyor.
Bilim hürriyet olan yerde yeşerebiliyor. Bilimsel gerçek ise çok çalışılarak kenarı köşesi çevrilebilen ve üstüne bir adım veya bir soru daha inşa edilebilen bir olgu.
Daha kolayı güç sahibi ile iyi geçinmek. Gölge etme başka ihsan eylemem demek zor iş, hele çocukların okul taksiti kira vs. gibi giderler var ise.
Bizde örneğin geldiği nokta “evrim yoktur, eskimiş yalanlanmış bir teoridir” söylemi veya “nüfus kontrolü Türk ırkını yok etmeye yönelik” söylemleri bunlar için yaşayan örnekler. Cuma namazına gidiyor veya gitmiyor diye hekim, mühendis veya bankeri seçmek başka bir örnek.
Çok istila sonra darbeler görmüş ülkemizin kültüründe diklenmek tavsiye edilen bir duruş veya yaklaşım değil. Küçük yalanlar mübah. Sonra daha büyükleri. Uyum ön planda. Kültürümüz öyle evrilmiş. Bir çınar gibi rüzgarda yıkılmak var. Daha başarılı olanı sazlıklık gibi rüzgar ile eğilmek ve sonra dikilmek.
Ancak yazdıklarımı gönülden okuyanlarla paylaşabileceğim bir sır vereyim: İçimizde bir milyonlarca yıldır evrilen bir sürü güdüsü var bu uyumu emrediyor, sürüde yön değiştiren kuş misali ve sürüden ayrılanı kurt kapar! Bir de sadece binlerce yıldır evrilen bireysel düşünce. Bu ise farklı olasılıkları düşünmemizi sağlayabiliyor.
Form yani özetle belki para, giyim kuşam (ye kürküm ye) ve içerik yani düşünce farklı şeyler değil ve benim gençken düşündüğüm gibi içerik daha önemli değil. İkisi bir arada. Bu nedenle bilincin tanımının bize çözümler ürettiğine inanıyorum bu bakış ve yaklaşım sadece o tanım sayesinde mümkün.
Mahmut TOLON
27.02.2017
Son Güncelleme Tarihi: 28 Şubat 2017 13:19