Ergenekon, Balyoz kararları, 12 Eylül, Yassıada vs.
24 Eylül 2012 14:13 / 1304 kez okundu!
Milliyetçi Muhafazakar bir kökenle dünyaya bakarak geldim. Gerek solcu arkadaşların, gerek dinci arkadaşların “bir kişiye bile haksızlık yapılırsa saf tutma gereği” düsturuna inanırım. Bunun ulaşılamayacak bir ideal olduğunu da defalarca gördüm.
Yassıada davalarını birinci elden taraf olarak yaşadım. Mesleki gelişmem ve farklı kültürleri tanımam nedeni ile antropolojik olarak hukukun “adil” bölüşme sanatında ve toplumları bir istikamette yönlendirebilecek, şiddetten uzaklaştıracak bir araç ve gereksinim olarak geliştiğini görebiliyorum.
Avukatların ülke siyasetinde olağanüstü temsil edilerek örneğin arsa uzlaşmazlıklarında arsanın % 10'u gibi bir vekalet ücreti alabilmelerinden şikayetçiyim. Veya her insanın eğitimini alması gereken uzlaşma ve arabuluculuk konusunda bu yetkinin hukuken ve sadece ülkemizde avukatlara, hukukçulara verilmiş olmasını en kısa sürede düzeltilmesi gereken bir hata olarak görüyorum.
Biraz açayım: bir insanın yaşamını kurtardığınızda servetinin % 10'unun bir hekime verilmesi kadar hakkaniyetten uzaktır bir davada bir arsanın % 10'unun bir avukata verilmesi.
Beş yıl lisansüstü “Uzun yaşam ve uzlaşma kültürü” dersi verdim. Sağlıklı emeklilerden toplum çok daha fazla yararlanabilir diye düşünüyorum. Neden sade avukat arabulucu olsun? Ekonomist veya psikolog veya ayni yaş gurubunda olan bir çok vakada daha iyi bir arabulucu olabilir. Diğer ülkelerde de bu böyle, bu yanlışlar zaman içinde düzelecektir diye düşünüyorum.
Ergenekon ve Balyoz hukukun pratikte ne denli yetersiz olduğunu daha geniş kitleler için gözler önüne serdi diye düşünüyorum. Balyoz planına balyozla vuruldu diye algılıyorum. Çetin Doğan ve Fırtına’nın 2003 yılında ve takibeden yıllarda verdikleri demeçler zihnimde, Özlem Örnek için bu kararın çok ağır olduğu hissine kapıldığımı söylemeliyim. Hepsine ve tabii ailelerine geçmiş olsun umarım önümüzdeki yıllarda gene hukuk yolları ile bu cezalar hafifletilir.
Evrensel hukuka gelince ABD'deki OJ. Simpson davasında (Siyahi Amerikan futbol starı ve sinema yıldızı – eşini hunharca öldürdükten sonra hukuki katakullilerle beraat etmişti. Kamu vicdanı yaralanmıştı. Balyoz davasında da sanki hukuki figürlerle 19 ayda hukuk vicdanı yaralanarak mı bir karar alındı intibaını tam olarak silkeleyemiyorum üstümden. Yapılmamış bir işlem için yapılmış darbeler, muhtıraların müsebbipleri ortada dolanırken. Fakat bir daha darbe teşebbüsü olmayacaktır ülkede. Bu bir gerçek. Ve bu karar ile kamu vicdanı çok da sızlamadı diye algılıyorum . Taraf olan ailelerin vicdanları her ne kadar paramparça oldu ise de. Onlarla empatim ve sempatim sonsuz.
İyimserim. Bu davalar silsilesi ile hukuk bir yerlere geldi ve gelmeye devam edecek. En azından bazı sanıklar “sen” değil anladık ki onlar da sanık olmalarına rağmen savcılar ve hakimler için “siz”! Bu bile olumluya doğru bir aşamadır.
En azından hiç bir yazar hüküm giyenlere 14 Haziran 1960'da olduğu gibi daha hüküm giyen yok iken yargılayıp saldırmıyor:
“(yandaş basın falan gibi tabirler aklıma gelmiyor değil) Insan durup durup kızıyor isimli yazısında:
"Dolaplarınızdan çıkan seksüel ilaçlardan, saç boyalarınıza, metreslerinizin dövizlerinden, yürüttüğünüz hazinelere kadar her şeyiniz tersine dönmüş çöp tenekesi gibi sütünlara döküldü... E, peki ya haysiyet? Ne oldu haysiyet"
"Haysiyet"sizlerin miydi bu iddia?
Şayet sizlere haysiyetsiz demişsek özür dileriz, sizlerden değil, başka haysiyetsizlerden; çünkü en haysiyetsiz olan bile sizlerin yanında İsa Aleyhisselam kalır”.
Bakınız Çetin Altan "döndü" dediler burada aşırıya kaçtığını anladığı zaman. Kimse şiddet uygulamadı en azından Yassıada’da olduğu gibi. Bu gerçekler bile bana gelecek için umut veriyor.
Buralarda yapılan kişisel haksızlıklar bize daha hizmet ve çalışma açısından kararlı bir muhalefet armağan edecektir uzun vadede. Ve hepimizin kibirine bir törpü olacaktır zaman içinde. Uzlaşmanın gereğine daha bir eğilmek zorunda olduğumuzu anlayacağız umarım toplum olarak.
Mahmut TOLON
22.09.2012